“Birilerini AP’ye göndermekle, Kıbrıslı Türkler kendini gösterebilirler”

AP milletvekili Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek, Kıbrıslı Türklerin AB içinde hakları olduğuna dikkat çekerek, AP seçimlerinde oy kullanmanın önemine vurgu yaptı.

Ödül AŞIK ÜLKER

Avrupa Parlamentosu (AP) Milletvekili Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek, Kıbrıslı Türklerin AP seçimlerinde oy kullanmasının önemine vurgu yaptı.

“Kıbrıs Türk toplumunun ‘ben sandığa gitmem’ demesi, aslında ‘talepkar değilim, bir şey istemiyorum’ demesi anlamına geliyor” diyen Prof. Dr. Kızılyürek, Kıbrıs Türk toplumunun, kendini AB kurumlarında göstereceği tek yerin AP olduğunu kaydetti.

AKEL’den yeniden aday olan Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek, “Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy kullanarak, parlamentoya seçtikleri birilerini göndermekle Kıbrıslı Türkler kendini gösterebilirler. O yüzden, Kıbrıslı Türklerin oy kullanması fevkalede önemlidir” dedi.

Kıbrıslı Türklerin AB yurttaşı olduğunu unutturmak isteyenler olduğunu belirten Prof. Dr. Kızılyürek, “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsi girişimiyle Almanya’da, Alman vatandaşı Türkler DAVA partisini kurdu ve parlamento seçimlerine girip bir sandalye almayı umut ediyorlar. Sayın Erdoğan, “bir sandalye olursa şahane olur” diyor. Burada, kendi ülkemizde, AB yurttaşı olduğumuz halde, seçime katılmamızı, oy kullanmamızı, AB-Kıbrıslı Türk ilişkilerini ileriye götürmemizi istemeyen birileri var. Bu anlaşılır ve kabul edilir değil”

diye konuştu.

“İnsanlık için, AB için çok sarsıntılı bir süreç”

Soru: AP’deki ilk Kıbrıslı Türk üyesiniz. İlk döneminiz nasıl geçti, nasıl bir tecrübeydi?

Prof. Dr. Kızılyürek: Öncelikle belirtmek isterim ki, bir Avrupa parlamenteri, bütün Avrupa yurttaşlarının parlamenteridir ve ele aldığı konular, geneli ilgilendiren konulardır. Geçen dönem zor bir dönem oldu. Çünkü başlar başlamaz, pandemi ile karşılaştık ve bu, AB içinde oldukça yoğun tartışmalara vesile oldu ve çok önemli kararlar alındı. İlk defa AB, kurum olarak borçlandı ve üye devletlere hem hibe, hem de uzun vadeli kredi olmak üzere, 780 milyar Euro kaynak sağladı. Parlamentonun çok yoğun çalışmaları oldu. Bu, benim için de son derece ilginç bir deneyimdi. Pandemi, Brexit, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve İsrail’in Gaza savaşı... Çok yoğun bir parlamenter dönem oldu. İnsanlık için, AB için çok sarsıntılı bir süreç...

Kıbrıslı Türkler AB’nin neresindedir?

İlk Kıbrıslı Türk parlamenter olmak, zaten kendi başına bir deneyim. Kıbrıslı Türklerle ilgili meselelere baktığımız zaman, ilk olarak, AB içinde Kıbrıslı Türklerin konumunun ne kadar az bilindiğini, bilgi eksikliği olduğunu fark ettim. 700’den fazla parlamenterin, Kıbrıs konusundaki bilgileri çok sınırlı, Kıbrıslı Türklerle ilgili bilgileri de son derece dar. “2004 yılında Kıbrıs, AB’ye üye oldu, Annan Planı vardı, Kıbrıslı Türkler evet oyu verdi” dediğiniz zaman, kimse bir şey anlamıyor. Maalesef, Kıbrıslı Türklerin kendileri de AB ile ilgili haklarında oldukça yetersiz bilgilere sahip. Kıbrıslı Türkler, AB’nin neresindedir? Kıbrıslı Türkleri doğrudan ilgilendiren önemli kararlar dizisi var, konsey kararları, komisyon uygulamaları var. Bunlara bakarak, neler yapılabileceğine dair ciddi şekilde kafa yordum. Kamuoyunu da bilgilendirmek gerekiyordu. Fark ettim ki, Kıbrıslı Türkler, AB nezdindeki haklarını ya ihmal ettiler, ya önemsemediler ya da 2004’ten sonra içe kapanıklık dönemine girdiler. Pek çok açıdan ilginç bir deneyim yaşadım.

“Toplumu, sorunlarını ve haklarını görünür kıldım”

Soru: Bir Kıbrıslı Türkün AP’de olmasının ne önemi var?

Prof. Dr. Kızılyürek: AP’de, Kıbrıslı Türklerin haklarını ve taleplerini gündeme taşıma imkanı buldum. Toplumu, sorunlarını ve haklarını görünür kıldım.

Bu arada, parlamenterlerin kendi ülkelerinden insanları Brüksel’e davet etme imkanından yararlanarak, beş yıl boyunca çok sayıda Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum’u, birlikte gruplar halinde parlamentoya davet ettim. Parlamentoda kendi sorunlarını dile getirme imkanı buldular. Ortak gruplar gerçekten çok anlamlıydı. Kadınlar, gençler, sanatçılar, gazeteciler... Bu da görünürlük açısından son derece önemliydi.

Hellimin coğrafi tescili...

Soru: Bu dönemde hellimin coğrafi tescili yapıldı. Nasıl bir süreç yaşandı?

Prof. Dr. Kızılyürek: AP’de parlamenterlik hayatına başlar başlamaz, önümde, Kıbrıslı Türkleri doğrudan ilgilendiren çok önemli bir mesele olarak hellimin coğrafi tescili vardı. Uzun yıllar devam eden bir meseleydi ve 2021’de karara bağlandı. Kamuoyu bu konuda çok az şey biliyordu. O bakımdan, ofis olarak biz, o dönemki temsilcim Derya Beyatlı ile birlikte bayağı bir kamuoyu diplomasisi yaptık. Hellim konusunda, Kıbrıs Türk toplumunu bilgilendirdik, bunun önemini anlattık. Özellikle kuzeyden kaynaklı bazı zorluklar vardı, bazı siyasiler ve çevreler bu anlaşmaya çok sıcak bakmıyorlardı. Neticede iyi bir sonuç aldık. Artık halloumi ve hellimin, coğrafi tescilli Kıbrıs ürünü olması ve Avrupa pazarlarına girebileceği karara bağlandı. Bu da beni mutlu etti. Bunun anlamı, önümüzdeki yıllarda daha iyi anlaşılacak. Avrupa pazarına girdikçe, Kıbrıslı Türkler açısından bunun ne kadar önemli olduğu ortaya çıkacak.

Yeşil Hat Tüzüğü...

Ayrıca, bir başka önemli konu da, Yeşil Hat Tüzüğü. Yeşil Hat Tüzüğü’nün gerektiği gibi uygulanmadığını tespit ettikten sonra, Komisyona yazılı soru önergesiyle bunu şikayet konusu yaptım. Komisyon da, Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde baskı kurmaya başladı. Bu çok önemsediğim bir konudur, çünkü insanların hayatına dokunuyor. Ticaretin gelişmesi için AB’nin kararları var. AB’nin Kıbrıslı Türklere dönük aldığı kararlar var ve bu kararlardan kaynaklı haklar temelinde bu talepleri gündeme getirilebiliyoruz.


“Ana dilini kullanamayan tek parlamenterim”

Soru: AP’de olduğunuz dönemde, karma evliliklerden dünyaya gelen çocukların vatandaşlıkları ve Türkçe’nin AB dili olması konusu da gündeme geldi. Bu konularda nereye gelindi?

Prof. Dr. Kızılyürek: Parlamentoda dile getirdiğim gibi, ana dilini kullanamayan tek parlamenter konumundayım. Bunu defalarca anlatıp, Türkçe dili meselesini gündeme getirdim. O konuda da, çok ilginç şeyler yaşadım. Bu meseleyi gündeme taşıdığım zaman, Rum tarafından gelen tepki, hem Sayın Anastasiades’in hem de dönemin Dışişleri Bakanı Hristodoulides’in “Biz 2016 yılında Türkçe için başvurduk ama AB bunu kabul etmedi” açıklaması oldu. Bu iddiayı kurcaladım ve durumun hiç de böyle olmadığını ortaya çıkardım. Sayın Anastasiades’in yazdığı mektubu buldum, basınla paylaştım, kendi yazdıklarımı da yayınladım. Aslında öyle bir başvuru hiç olmamış. Sayın Anastasiades sadece, “Kıbrıs çözüm aşamasına geliyor. Sorun çözüldükten sonra, Türkçe’nin de AB dili olması konusunda hazırlık yapılmalıdır” şeklinde bir şeyler yazmış. Bu, hiçbir şekilde Türkçe’nin AB dili olması yönünde atılmış bir adım değildi. AB’den gelen yanıtları da yayınladım. Pek çok kulis çalışması yaptım, yapmaya devam ediyorum. Geldiğim nokta şu, bir dilin AB’nin resmi dil olması için Konsey’de oy birliği lazım. Bu da, üye devletlerden birinin başvuruyu yapmasıyla mümkündür. Aslında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu başvuruyu yapması gerekiyor. Diplomatik baskılar, girişimler, uyarılar devam ediyor. Umarım o noktaya geliriz.

“Sadece anayasaya aykırı değil, uluslararası hukuka da aykırı”

Karma evliliklerden dünyaya gelen çocukların vatandaşlığı konusuna gelirsek, bu konuda Kıbrıslı Rum yetkililer, 2007 yılında bir karar aldı. Bu karar ışığında Türkiye’den gelenlerle yapılan karma evliliklerden doğan çocuklara vatandaşlık vermekten vazgeçildi. Ama bu yasa ve uygulama Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na aykırıdır. Sadece anayasaya aykırı değil, uluslararası hukuka da aykırı, hatta Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi’ne de aykırıdır ama Kıbrıs Cumhuriyeti onu zaten imzalamadı.

Ben bu konuyu, önce yazılı soru önergeleri ile Konsey’in ve Komisyon’un gündemine taşıdım. Aldığım yanıtlar, genel olarak şunu söylüyordu; “Vatandaşlık verme, üye ülkenin uhdesindedir. Brüksel’in bir yaptırım gücü yoktur. Ama bir takım kriterler vardır ki onlara uyulmalıdır.” O kriterlere baktığınız zaman, Kıbrıs’taki mevcut uygulamanın, aslında çok da makbul karşılandığı söylenemez. Buradan hareketle, kamuoyunu bilgilendirme çalışması yaptım, hem kuzeyde, hem güneyde... Çünkü Kıbrıslı Rumlar da bu konuyu bilmiyorlar. Sonunda, ileri bir adım olarak, AP Dilekçe Komitesi’ne başvuruldu. Orası, yurttaşların şikayetlerini dile getirdiği komitedir. Konu oraya geldiği zaman, komitede bir konuşma yaptım ve bunun haklı bir talep olduğunu dile getirdim. Böylece, dosya açılmış oldu. Artık şikayetler, başvurular kabul edilebiliyor. Bu da ciddi bir baskı oluşturmaya başladı. Bu meseleyi çözmek için, iki türlü yöntem izliyoruz. Birincisi, hukuksal aktivizm, yani davalar açılacak ve sonuçta AİHM ya da Avrupa Adalet Divanı’na gidilerek emsal oluşturacak. İkincisi de, siyasi baskı artırılacak. Durumu takip ediyoruz. Ben parlamentoya gidene kadar, bu konular Avrupa kurumlarında duyulmamıştı bile. Böyle bir kabul edilmez uygulamanın olduğunu ilk defa öğrendiler. Yaptığım temaslarda, herkes bana bunu yanlış bulduğunu söylüyor. Bütün bunlar, bir tür siyasi baskı oluşturuyor ve biz bu baskıyı sürdürmeye devam edeceğiz.

“İhmal edilmiş haklar manzumesi”

Soru: Yeniden aday oldunuz. Bu dönem için, Kıbrısla ilgili öncelikleriniz nelerdir?

Prof. Dr. Kızılyürek: Kıbrıslı Türk bir Avrupalı olarak, siyasette bir takım prensiplerim var ve o prensipler ışığında yoluma devam edeceğim. İnsan haklarına, hukuk devletine çok önem veriyorum. Bu konuda sürekli aktif çalışıyorum, bunlar devam edecek. Barış, barışmak, yakınlaşmak, toplumların yakınlaşması, Avrupa halklarının birbirine yakınlaşması son derece önemli. O yüzden, geçmiş dönemde Eğitim ve Kültür Komitesi’nde çalışmaya karar verdim, komitede ERASMUS gibi çok önemli projelere dair kararlar alıyoruz. Bütün bunlara devam etmek istiyorum. Aynı şekilde, Kıbrıslı Türklere dönük de kendimi ciddi bir sorumluluk duygusu içinde hissediyorum. AB’de bir takım haklar var, ama bu haklar tam olarak hayata geçirilmiyor. Bir tarafta Kıbrıs Rum yetkililer zorluk çıkarıyor, diğer tarafta biz çok fazla peşine düşmüş değiliz. İhmal edilmiş haklar manzumesi... Dolayısıyla, kendimi o noktada da sorumlu hissediyorum.

AB projesini, insanlık tarihinin ulus devletler döneminde en ileri projesi, en ileri noktası sayarım. Ama hala, AB’nin oluşum süreci devam ediyor ve bir sürü sorun var. Milliyetçilik, aşırı sağ, ırkçılık, xenofobi, İslamofobi var. Hukuk devleti kurallarını çiğneyen devletler var. Dolayısıyla AB’nin nereye doğru evirileceği  beni çok yakından ilgilendiriyor. Hem bir siyaset bilimci, hem de bir parlamenter olarak katkılarımı sunmak istiyorum.

Bunun yanında, Kıbrıs gibi hala bölünmüş bir ülke ve Kıbrıslı Türkler gibi temsiliyet sorunu yaşayan bir toplum var. Baktığınız zaman, bir Kıbrıslı Rum kendini çok kolay temsil edilir hissedebilir, çünkü Konseyde bir devlet var ve orada onun seçtiği devlet başkanı oturuyor. Komisyon’da her üye devletin bir komiseri var. Ama Kıbrıslı Türklere baktığın zaman, ne Komisyon’da, ne de Konsey’de dertleriyle ilgilenecek birileri yok. Durum böyle olunca, bir Kıbrıslı Türk parlamenter olarak, ister istemez, bana fazlaca iş düşüyor. Yeniden aday olmamda bu sorumluluğun ciddi payı vardır.

Soru: Kıbrıslı Türkler, AP seçimlerinde neden oy kullanmalı?

Prof. Dr. Kızılyürek: Bahsettiklerin bu soruya cevap niteliğindedir. Ben aday olana kadar, AP seçimlerine katılım son derece düşüktü. 2019’da aday olduğumda, 6 bin Kıbrıslı Türk sandığa gitti, 4 binden fazlası bana oy verdi. Bunu çok önemsiyorum, dönemin koşullarına göre büyük bir adım atıldı. Kıbrıslı Türklerin AB içindeki haklarına ve sorunlarına yakından tanık olan biri olarak, zaman zaman Kıbrıs Türk toplumu ne yapıyor diye kendi kendime soruyorum. Dünyanın en önemli oluşumu olan AB içinde hakları var ve oraya dönüp bakmıyor, ilgilenmiyor, kendini ortaya koymuyor, göstermiyor. Bunun mutlaka değişmesi gerekiyor. Ben 5 yıl boyunca bu anlaşılmaz tutumu kırmaya çalışmıştım. AB burslarıyla 2 bine yakın Kıbrıslı Türk çocuk Avrupa üniversitelerinde okudu, okuyor. Bu sayıyı artırmak için uğraşıyorum. Ayrıca öğrencilerin ve hocaların ERASMUS’a doğrudan katılması için, Eğitim ve Kültür Komitesi’nde yoğun bir çalışma içindeyim. Ticaret yapmak için, Yeşil Hat Tüzüğü’nün çapını genişletmek için uğraşıyorum... 


“Arkamızda yurttaşın iradesinin olduğunun görülmesi fevkalade önemlidir”

Bunlara baktığınız zaman, Kıbrıs Türk toplumunun “ben sandığa gitmem” demesi, aslında “talepkar değilim, bir şey istemiyorum” demesi anlamına geliyor. Dediğim gibi, Kıbrıs Türk toplumunun, kendini AB kurumlarında göstereceği tek yer, parlamentodur. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy kullanarak, parlamentoya seçtikleri birilerini göndermekle Kıbrıslı Türkler kendini gösterebilirler. O yüzden, Kıbrıslı Türklerin oy kullanması fevkalede önemlidir.

Bu işleri yaparken, zaman zaman bana “Kıbrıs Türklerle ilgili bu kadar çok uğraşıyorsun ama, seni seçen aslında Kıbrıslı Rumlar oldu” diyenler çıktı. Sayıya baktığım zaman, 21 bin oyu Kıbrıslı Rumlardan almışım, 4 bin 5 yüz oyu da Kıbrıslı Türklerden. Yoğun katılım fevkalade önemlidir. Dile getirdiğimiz talepleri hayata geçirmek için, arkamızda siyasi bir desteğin, yurttaşın iradesinin olduğunun görülmesi fevkalade önemlidir.

Yaptığım çalışmalar nedeniyle zaman zaman iki taraftan da tepkiler aldım. Hala da var, her gün var. Güneyde, karma evliliklerden doğan çocukların vatandaşlık alma hakkını savunduğum için sürekli eleştirilere hedef oluyorum. Tuhaf bir şekilde, kuzeyden de, belli çevrelerden tepkiler geliyor. Güneydeki tepkileri kısmen anlayabiliyorum da, kuzeydekilere aklım ermiyor. Belli ki, AB yurttaşı olduğumuzu unutturmak isteyen birileri var. AB’den haklarımızı talep etmemizi istemeyen birileri var. Bu hakları talep etmeyi zul sayan birileri var. Bunun anlaşılır bir tarafı yok. Kıbrıslı Türklerin çok daha aktif olarak seçime katılmaları gerekiyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsi girişimiyle Almanya’da, Alman vatandaşı Türkler DAVA partisini kurdu ve parlamento seçimlerine girip bir sandalye almayı umut ediyorlar. Sayın Erdoğan, “bir sandalye olursa şahane olur” diyor. Burada, kendi ülkemizde, AB yurttaşı olduğumuz halde, seçime katılmamızı, oy kullanmamızı, AB-Kıbrıslı Türk ilişkilerini ileriye götürmemizi istemeyen birileri var. Bu anlaşılır ve kabul edilir değil.

“AB’nin, Kıbrıs sorununun çözümündeki rolünü başka yerde aramalıyız”

Soru: Mevcut duruma baktığınızda, Kıbrıs konusu nereye gidiyor?

Prof. Dr. Kızılyürek: Önce Kıbrıs Rum tarafından başlayalım; 2004’te Kıbrıs Cumhuriyeti AB’ye üye olurken, Sayın Papadopoulos ortaya bir dogma atmıştı: “Annan Planı’na ‘hayır’ diyoruz ve Türkiye AB yolunda ilerledikçe önünü kesip, baskı uygulayacağız ve istediğimiz çözümü alacağız.” Bu dogmayı bütün başkanlar denedi, şimdiki başkan Hristodoulides de aynı yolda ilerliyor. Ben bu dogmanın öldüğünü düşünüyorum. Buradan hareketle bir yere varamazsınız. Türkiye’nin AB üyeliği diye bir şey artık veya şimdilik söz konusu değil. Türkiye’nin AB nezdindeki talepleri sınırlıdır. Bu zeminin üzerine çözüm perspektifi yükleyemezsiniz. Hem AB’ye, hem Kıbrıs Rum tarafına yaptığım çağrılar var. Artık her şeyi yeniden düşünmemiz gerekiyor. AB’nin, Kıbrıs sorununun çözümündeki rolünü başka yerde aramalıyız. Bu da, AB’nin kuruluş döneminde ortaya attığı felsefe ve yakınlaşma anlayışını sahiplenmekle mümkün olabilir. Mesela, Schumann’ın, Jean Monnet’in yaptığı gibi, halkları ekonomik olarak bir araya getirmek, çıkarlarını ortaklaştırmak üzerine kurulmuş, yavaş yavaş bina edilen AB modelini biz de uygulamalıyız. AB, burada iki toplumu ekonomik alanda, sağlık alanında, kültürel alanda buluşturacak projeler geliştirmeli. AB’ye böyle bir rol vermemiz gerekiyor. Ortak hastane, ortak üniversite, ortak televizyon kanalı gibi... Ticareti artırmamız gerekiyor. Bence bu, ileride yeniden birleşme perspektifini hayatta tutabilecek önemli bir açılım olur. Kalıcı bir çözüm aşamasında veya ortamında değiliz. Bu yüzden dikkatlerimizi başka tarafa çevirmeliyiz. Güven artırıcı önlemlerden öte bir şeyden söz ediyorum. AB’nin Kıbrıs’ta kendi rolünü yeniden düşünmesi gerekiyor.

Bu alanda, BM ile AB’nin girişimleri örtüşebilir. Mesela, Türkiye’nin esas talebi olan gümrük birliği modernizasyonunu ele alalım. Türkiye, bugüne kadar, gümrük birliğini bütün üye devletlere uygulamadığı için bir sıkıntı yaşıyor. Gümrük birliğini Kıbrıs Cumhuriyeti’ne uygulamıyor, limanlarını açmıyor. Bu, çok yakın zamanda tekrar gündeme gelecek. Türkiye’nin limanlarını durup dururken açması belki mümkün değil ama karşılığında, Ercan Havaalanı’nı uluslararası trafiğe açtırmanın pazarlığını yapabilir. Rum tarafı da, o pazarlığı Maraş’la bağdaştırmak isteyebilir. Bunun üzerine Türkiye, Maraş meselesini, belki, enerji meselesiyle bağdaştırarak gündeme getirebilir.

“Holguin’in çalışmaları bitmiş değildir”

Böyle baktığınız zaman, aslında ciddi ve kalıcı bir paketin ortaya çıkması söz konusu olabilir ve eminim AB, böyle bir şeyi destekler, BM de uygulamasına yardımcı olur. Dolayısıyla, bence Sayın Holguin’in çalışmaları bitmiş değildir. Belki kalıcı çözüm için bir müzakere süreci başlamayabilir ama, arada çok önemli şeyler olabilir. Sayın Holguin’in girişimini bu açıdan değerlendirmekte yarar vardır. Holguin’in raporunda, “ortak zemin yok” deyip, gitmesini beklemek doğru bir yaklaşım değildir. Zaten öyle olmayacak, bence devam edecek. Hem AB’nin, hem Türkiye’nin, hem Kıbrıslı Türklerin, hem Kıbrıslı Rumların yararlanabileceği bir sürü ara formüller vardır. Şimdi onlar üzerinde kafa yormalıyız.

(Fotoğraflar: Burçin AYBARS)

Röportaj Haberleri