Hatırlayacaksınız Kanal D’deki Beyaz Show programına telefonla Diyarbakır’dan katılarak şehirdeki durumdan söz edip barışa ilişkin dileklerini paylaşan Ayşe öğretmeni. Hakkında terör örgütü propagandası yapmak suçundan dava açılmıştı. O günlerde İstanbul’daydım ve bir grup Türkiyeli aydının sivil itaatsizlik eylemine katılmış “ Ayşe Çelik’in söylediklerinin altına imza atıyoruz. Bizi de yargılayın” diye savcılığa dilekçe vermiştik. Şimdi hakkımızda “Terör örgütü propagandası yapmaktan” dava açılmış. İlk duruşma da 23 Eylül’de gerçekleşecek. Bakalım neler olacak?
Bazı arkadaşlarım gazetelerde hakkımda dava açıldığını okuyunca kaygılanmışlar. Türkiye’nin haline, yaşanan dehşet hikâyelerine bakınca haklılar tabii ama bu biraz da gülümseyerek karşılanacak eğlenceli bir durum. Geçmişte de bu tür eylemler örgütlenmiş ve bu davalar bir düşünce özgürlüğünü savunma platformuna dönüştürülmüştü. Sonucu tutukluluk ya da hapis bile olsa yaşanan onca haksızlık ve acı karşısında önemsiz bir fedakârlık olarak kalır bu.
Kıbrıs’taki Vicdani Ret davasını saymazsam bu hakkımda Türkiye’de açılan ikinci dava. Birincisi 12 Eylül öncesine ait ve oldukça komik bir hikâye. Kızılay’da “ Kıbrıs öğrenci yurtları kapatılmasın” diye slogan atarak Kıbrıs ve Gençlik dergisi satıyorduk. Bizden bir kaç metre ilerde ise bir başka grup Aydınlık dergisi satmaktaydı. Onun manşeti ise “Sovyet Gemileri Limanlarımızdan Defolsun!” gibi bir şeydi. Bizleri polis arabasına atıp aynı karakola sonra da Emniyet Müdürlüğü’nün üst katındaki bazı tutukluların kendilerini atıp intihar ettikleri söylenen korkunç yere götürmüşlerdi. Karakolda ifademizi alınmış ve birer tutanak imzalatılmıştı. Oradaki korku ortamından olmalı tutanağı doğru düzgün okumamışım. Ertesi gün, gözaltı süresi dolduktan sonra savcılığa sevk edilmiştik. Savcıyı hiç unutmuyorum. Yüzü aydınlık bir adamdı. Ya da belki o korkunç bakışlı polislerin ardından gözüme öyle görünmüştü. Gazeteleri inceleyip “ Bir dava konusu varsa size bildireceğiz çocuklar” diyerek bizi serbest bırakmıştı. Sonradan avukatın bana gülerek telefon ettiğini hatırlıyorum. Hakkımda “Dost ve kardeş bir komşu ülkeye hakaret etmek, savaş kışkırtıcılığı yapmak” suçundan dava açılmış. Biz o dönemde Sovyet çizgisi, dünya barışından söz eden bir politik harekettik. Tutanakta “Kızılay’da Aydınlık ve Kıbrıs ve Gençlik dergileri satıyordum” yazılıymış ve ben altına imza atmışım. Savcı Karslıymış. Sovyetler Birliği’ni ziyarete gitmiş ve oradaki eğitim sistemine, kültürel ortama hayran kalmış. Aydınlık’taki manşeti görünce tepesi atmış ve davayı açmış.
İnsanın hayatı bazen küçük tesadüflere bağlı aslında… Tutanakta soyadım da yanlış yazılıydı. 12 Eylül döneminde havaalanı giriş çıkışlarında problem yaşamamamın bir nedeni de buydu sanırım. Dava zaten zaman aşımına uğradı sonra.
12 Eylül öncesi tam da dersler sürdüğü dönmede kendimi Mamak cezaevinde bulmamamı ise bir arkadaşıma borçluyum. Bir cenazeye katılmak için toplu halde yürürken polis önümüzü kesip bize su sıkınca yan taraftaki pasaja dalmıştık. Jandarma, pasajın kapılarını kapatıp içerdeki herkesi toplamıştı sonra. İçerde kalan arkadaşlarımdan biri dört ay Mamak cezaevinde yatmıştı. Ben ise tam kapıdan çıkmaya çalışırken arkama bir dipçik yiyip düşmüş ve bir arkadaşımın beni çekmesi sayesinde kapıdan çıkabilmiştim. Hemen arkamdan jandarmanın kapıyı kapattığını anımsıyorum.
Türkiye’de yıllarını hapislerde geçiren arkadaşlarım var. Bu hikâyeleri dinlemek hüzünlendirir hep beni. Bir yandan da hayranlık duyarım onlara. Hapishane anılarını uzun uzun dinlerim. Benim tek hapishane deneyimim şair arkadaşım Hakkı Zariç’in nikâh töreni için gittiğim Çanakkale cezaevine dair. Hem tatlı hem de buruk bir anı.
Hakkı’nın hapishane anıları arasından bir tanesi ise hep gülümsetir beni. Hapishanede atılan bir sloganı yıllarca yanlış anlamış. “Nazi kampı mı tutukevi mi?” sloganını şair aklıyla farklı duyup “Mazi kampı mı tutun elimi” diye bağırıp durmuş.
Haksızlığa uğrayan, zor durumda olan birilerinin elini tutmak lazım… Bizim Ayşe öğretmen ve düşüncelerinden dolayı cezalandırılan pek çok diğer insan için yapmak istediğimiz biraz da bu…