Birinci yıldönümünde Soma’nın öğrettiği sınıflar mücadelesi gerçekleri

Birinci yıldönümünde Soma’nın öğrettiği sınıflar mücadelesi gerçekleri

 


“Bugüne kadarki tüm toplum tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir”

Komünist Parti Manifestosu, 1848.

Burçak Özoğlu
ozoglu.burcak@gmail.com

13 Mayıs 2014 günü Soma’da 301 maden işçisini karanlığa gömen maden ocağındaki patlama, yarattığı derin üzüntü ve acı dalgasının yanısıra Türkiye sınıflar mücadelesinin sıcak gerçeklerini gün yüzüne çıkarıp öfkemize öfke kattı.

Maden ocağında 787 işçi yerin altındayken, 400 metre derinlikte gerçekleşen bir patlama ve sonrasındaki yangın sonrasında 300 işçi 800 metre derinlikte mahsur kaldı.13 Mayıs geceyarısı 17 ölü, 14 Mayıs 03:20’de 167 ölü, 14 Mayıs 10:30’da 205 ölü,15 Mayıs’ta 283 ölü ve 17 Mayıs’ta 301 ölü olduğu açıklandı. Kurtarma operasyonunun başına geçmiş olan enerji Bakanı Taner Yıldız, bu açıklamaların hiçbirinde, olay anında madende kaç işçinin bulunduğunu söyleyemedi, çünkü bilemedi. Madencilerin ailelerine ve yakınlara yapabildiği en “anlamlı” açıklama, “yanarak değil gazdan öldüler” oldu!

Hatırlanacaktır, 2010’da Zonguldak’ta 30 maden işçisi yaşamını kaybettiğinde de bu kez Bakan Ömer Dinçer “madencilerimiz güzel öldüler acı çekmeden öldüler” açıklamasını yapmıştı.

13 Mayıs 2014 günü Soma’da yaşananlar, öncesi ve sonrasıyla sistematik bir katliamdır. Üstelik bu kara olay sadece yıllar içerisinde geldiğinin sinyallerini vermekle kalmamış, sonrasında da devam edeceğini ilan etmiştir (sadece beş ay sonrasında bu kez Ermenek’te 18 işçi aynı karanlığa gömüldü). Öte yandan bu olayı tarihin sayfalarına yazarken, taşıdığı sınıflar mücadelesi gerçeklerini de açıkça ortaya dökmek gerekir.

Soma katliamının duruşması tam 11 ay sonra başlatılabildi. Davada sekizi tutuklu, 45 kişi yargılanıyor. Bunlar arasında Soma Holding’in genel müdürü ve işletme müdürü gibi yöneticiler ile vardiya mühendisleri gibi teknik sorumlular var. Tutuklu sanıklar “olası kastla öldürme”, tutuksuzlardan bir kısım “bilinçli taksirle”, diğer bir kısım da “taksirle” birden fazla kişinin ölümüne sebep olma suçlarıyla yargılanıyorlar. Yani, gerekli “dikkat ve özeni” göstermedikleri için. Öte yandan davadaki bilirkişi raporunda bunun bir özensizlik ya da dikkatsizlik değil, maliyeti azaltmaya, üretimi zorlamaya ve nihayetinde kârı arttırmaya dönük sistematik ve yerleşik bir durum olduğunu anlıyoruz.

Tam bu noktada, 13 Mayıs 2014 itibariyle Soma, Eynez maden ocağındaki durumu hatırlamakta fayda var. O tarihte, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) kamu mülkiyetinde olan bu maden ocağını, bir özelleştirme yöntemi olan rödovans ile Soma Holding A.Ş’ye tahsis etmiş durumdaydı. Soma Holding A.Ş. 2005-2014 yılları arasında madencilik alanında yaklaşık 70 milyar liralık ihale almış bulunuyordu. Buraya hemen bir not ekleyelim. Kamu malı olan madenleri özel sektöre peşkeş çekme aracı olan rödovans, hukuk sınırlarını zorlayarak yürütülen “gayrimeşru” bir yöntem olarak kabul edilir. Eynez maden ocağında altı kalınca çizilmesi gereken bir başka gerçeklik de bu özelleştirme yönteminin kullandığı taşeronluk sistemidir. Buna göre, ocakta birden fazla taşeron (dayıbaşı) üzerinden işçi çalıştırılmaktaydı. Kabaca özetlersek, kamunun yani halkın malı olan bu maden ocağında, AKP hükümetin en tepesinde oturduğu bir patronlar zinciri bulunmaktaydı. AKP, TKİ’ye; TKİ, Soma Holding’e; Soma Holding taşeron dayıbaşılarına; dayıbaşılar da işçilere“patronluk”yapmaktaydı.

İşin evveliyatını Soma davasında hakkında “kovuşturmaya gerek olmadığı” kararı alınan Soma Holding A.Ş yönetim kurulu başkanı Alp Gürkan’ın 2012 yılında Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir röportajından kendi ağzından öğrenelim:
“…
-Borçlarımı temizleyip düze çıkmanın verdiği cesaretle Soma’da kömür madeni işine girdim.
-Yönetim kurulu başkanlığını yürüttüğünüz Soma holding de bu vesileyle doğdu değil mi?
-Evet… Ancak Soma’daki işlerin asıl büyümesi TKİ’nin 2005’te aldığı kararla oldu.
-Neydi o karar?
-TKİ, rödovans karşılığı işleri özel sektöre devretme kararı aldı. O döneme kadar çoğunlukla zarar eden TKİ bu karar sayesinde kâra geçti.
-Nasıl oldu? Sihirli bir formül mü devreye girdi?
-TKİ Soma’da kömürü kendisi çıkarırken tonunu 130-140 dolara mal ediyordu. Biz ihaleye girip tonun TKİ’ye yüzde 15’lik rödovans payı dahil 23.80 dolara çıkarma taahhüdü verdik.
-TKİ kömürün maliyetini oldukça indirmiş, bu model size de kazandırıyor mu?
-Gerek biz gerekse diğer özel şirketler kâr etmesek bu işe girmezdik”…
Sanırım başka söze gerek yok, bu söyleşi tek başına bize sınıflar mücadelesinin katı gerçeklerini hatırlatıp, Soma’nın kara deliğini önümüze koymaktadır.
Soma gerçekleri Türkiye’deki sınıflar mücadelesinin taraflarını ve aktörlerini ortaya koyması açısından önemlidir. Bunu, üç temel cephe üzerinden aktarmaya çalışayım:

I -Özelleştirme:
Özelleştirme, AKP’nin Türkiye’nin üzerine çöktüğü ilk yıllardan itibaren en büyük “tüccarlığını” gerçekleştirdiği alandır, kendisinden öncekilerden devraldığı bu saldırı silahını sermaye sınıfı lehine kat be kat acımasızca kullanmıştır. Özelleştirme İdaresi Başkanlığının verilerinden tek bir örnekle açıklayalım: 1995-1997 yılları arasında gerçekleşmiş özelleştirme geliri toplam 4 milyon 622 bin dolarken, sadece 2005 yılı için bu rakam 8 milyon 209 bin dolara çıkmıştır.
2005 yılının konumuz açısından bir başka önemi de madenlerde kullanılmaya başlanan özelleştirme yöntemi olan “rödovans”ın uygulamaya geçirildiği yıl olmasıdır. Bu yöntemle kömür üretimi beş yıl içerisinde iki kat artırılmış, denetim ve kontroller ise ters orantılı olarak azalmıştır.
Sonuçta, madencilikte AKP döneminde sektörün yarısından fazlası özel sektöre geçirilmiş, kamu malı sermayeye tahsis edilmiş, yani, işçi sınıfına saldırı cephesi olan özelleştirmede büyük yol kat edilmiştir.

II-Taşeronlaştırma
Özelleştirme saldırısının en yoğun alt cephelerinden biri de taşeronluk sistemidir. AKP, bu alanda da elinden geleni ardına koymamış, işçilere ağır saldırı anlamına gelen, “güvenliksiz” ve “güvencesiz” çalıştırma yöntemlerini kalıcılaştırmıştır.
Serkan Öngel’in 2014 yılında yaptığı bir çalışmanın rakamlarına göre, 2002 yılında toplam taşeron işçi sayısı 387 bin iken 2002-2007 yılları arasında bu sayı 3 kat; 2007-2011 arasında ise yüzde 50 oranında artış göstermiştir. 2002-2007 aralığının başlıca dönüm noktalarını, çalışma yaşamını sınırsız oranda esnekleştirmeye dönük düzenlemeler içeren 2003 tarihli yeni iş yasası ve bir kez daha karşımıza çıkan 2005 yılı çıkışlı rödovans yöntemi oluşturmaktadır.
Taşeronlaştırmada ilk sıraları maden ve enerji sektörleri çekmektedir. Yine Öngel’in çalışmasına göre, enerji sektöründe 2009 yılında 21 bin taşeron işçi varken bu rakam 2013’te 131 bine ulaşmıştır. Maden sektöründe ise ancak Soma’dan sonra açıklanan rakamlara göre 12 bin 606 taşeron işçi bulunmaktadır. Bu rakam sektörde güvenceli işçi statüsüyle çalışan işçilerden fazladır.
Soma katliamından hemen sonra Haziran 2014’te Erdoğan’ın oluruyla meclise getirilen yeni «Taşeron Kanunu», bu mevcut taşeronluk düzenini kalıcılaştırıp sağlamlaştırmaktan başka işlev görmemektedir.

III- Sendikasızlaştırma
Sermaye açısından, işçi sınıfına karşı mücadelenin bir başka ortak cephesi sendikalara yöneltilen saldırılar üzerinden örgütsüzleştirmedir. AKP bu cephede de sermayenin tetikçisi olarak, gerek yasal düzenlemeler gerekse de hukuksuz ve zora dayalı uygulamalarla saldırıyı örgütlemiştir. Bu sistematik saldırılar sonucu 2003 yılında yüzde 60’larda olan sendikalılaşma oranı 2015 yılında yüzde 10’lara düşmüştür.
Soma’da en fazla üyeye sahip olan sendika, Türk_İş’e bağlı Türkiye Maden-İş sendikasıdır. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencilerinin Soma’nın yıldönümünde kamuya sundukları ayrıntılı saha çalışmasının bulgularına baktığımızda, bu sendikanın işçiler açısından örgütlülük ya da dayanışma kavramlarının çok uzağında şeyler ifade ettiğini görürüz. Sendika üyeliği işçilerin e-devlet şifrelerine el konularak zorunlu gerçekleştirilmekte, karşılığında işçilere sus payı olarak gıda ve kömür yardımı yapılmaktadır. Zaten ayrıca katliamın ertesinde ve Soma sürecinin tümünde, sendikanın işlevsizliği ortaya çıkmıştır. Sendikasızlaştırma saldırısının bir boyutu da budur, yani, işçi sınıfının örgütlerini işlevsiz, güçsüz, atıl ya da tümüyle işbirlikçi kılmak.
Sonuç olarak, bundan bir yıl önce Soma’da gün yüzüne çıkan bu karanlıktır. Sınıflar savaşının karanlığı.
İşte bu yüzden madenden çıkardığı arkadaşına gözyaşlarıyla omuz vermiş işçinin acısı karşısında AKP’nin bakanı donup kalmıştır.
İşte bu sınıf kini yüzünden Erdoğan’ın danışmanı yere düşen maden işçisini tekmelemiştir.
Ve işte bu yüzden içleri acı ve öfke dolu gençler AKP’nin Soma’daki parti binasını yerle bir etmiş, Erdoğan’ın arabasını tekmeleyip yuhalamıştır.
Biliyoruz, hatırlıyoruz, unutmayacağız…

Dergiler Haberleri