Bir işadamı "memurdan kessinler de özele versinler" diyerek, çoğunun karnından konuştuğunu, patavatsızca yüksek tondan seslendirince, yanıtlar da aynı tondan geldi.
Tartışma asgari ücret mahkumu, yoksul ve güvencesiz insanlar değil "zengin patron" üzerinden şekillendi.
Yoksulluk konuşulmadı.
Alın teri konuşulmadı.
Haksız rekabet konuşulmadı.
Kayıt dışılık konuşulmadı.
Liyakat konuşulmadı.
Hizmet konuşulmadı.
Üretim konuşulmadı.
Rant konuşulmadı.
Adil paylaşım konuşulmadı.
Yatırım ya da istihdam konuşulmadı.
Bir yanda memurlar, diğer yanda iş insanları hedef tahtası yapıldı.
Ülkedeki ekonomik eşitsizlik ya da “ortak kaynakların adil olmayan paylaşım düzeni” gündemin yörüngesinden çıktı.
Polemik “zengin”in malına yöneldi, “fukara” iç çekti.
***
"Memurun maaşından kessinler de özele versinler” lafı adeta sabotaj gibiydi.
Tam da “dayanışma”yı tam da “paylaşmayı”, tam da “ortaklaşmayı” konuşmak istediğimiz bir dönemde...
Elbette bu haddini aşan söylem bile emekçinin maaşından çoğu dolaylı vergilerle alınan paranın büyük oranda kamuya maaş ya da seçili patronlara teşvik ve ihale olarak döndüğü gerçeğini değiştirmedi.
Kriz döneminde bu ülkenin bir grup çalışanı “kendi emekli ikramiyeleri”ni tüketirken, diğer bir grup çalışan ise “kamu kaynaklarını” kullandı ve bu eşitsizlik hiç konuşulmadı.
***
Maalesef ada yarısına dair harita yine dar gelirliyi, asgari ücretliyi, güvencesiz yoksulu içine almadı.
“Patavatsız patron”a yüklenmenin dayanılmaz cazibesi arasında, yoksul, midesinin sesini dinledi.
Hatta “patron”u kırılmasın istedi içten içe, çünkü, dükkanın kapısını bir kapatsa, tekmil işsiz kalacaktı.
Bir “sivri” gündem daha “gerçek” tartışmanın üzerini örttü.
"Zengin patron" ve “güvenceli orta sınıf" yine yoksulun sırtından dövüştü.
***
Bu tartışmanın neresindedir gerçek yoksullar? Yarın sabah uyandığında bir işi olup olmayacağını bilmeyen insan neresindedir bu tartışmanın? Hepi topu 3 bin 300 liraya bir ay yaşayan; bu ücretten telefonunu, benzinini, evladının harçlığını, elektriğini ve suyunu ödeyen insan nerededir? Hatta kirasını bile bu ücretten çıkaran insan neresindedir bu polemiğin? 3 bin 300 liraya bir hayat! “Olmaz, yetmez, imkansız" demeyiniz çünkü olur.
***
Hayat zorlaştıkça vergi adaletsizliği, servet ya da varlık vergisi gündeme geliyor, bu önemli... Ama her kuruş verginin, toplumun bütününe adaletli dönmesi gereği de yüksek sesle haykırılmazsa eğer “statüko” kendini koruyor demektir.
***
Zor zamanlarda ilk konuşulması gereken "dayanışmak ve paylaşmak”tır aslında ve patronun da orta sınıfının da inatla ağzına almadığı budur.
Kimsenin lügatında adil bölüşmek yok. Hele “alın teri” temelli paylaşmak hiç yok.
“Ne varsa birlikte biriktirdiğimiz, şimdi zor günlerde, birlikte paylaşmalıyız” diyemiyorsak... Aslında aynı hoyrat zihniyettir ortada gezinen...
***
"Zenginlerden toplayarak yoksullara dağıtmak” gibi planlar yapalım elbette... Ama şimdi hele bir elde avuçta ne varsa paylaşmayı deneyelim.
Patronlarla değil!
İşsiz, maaşsız, güvencesiz emekçilerle...
***
Birinin cebine on beş giriyorsa, bir diğerinin de hiç! Birinin on giriyorsa, bir diperinin de üç... Bunu konuşalım. Yoksulluk sınırında gezinen insanların payına ne düşecek, zenginlerden daha fazla alırsak eğer... Bunu planlayalım...
“Senden kes bana ver” diyene kızarken...
Düşmeyelim aynı duruma!