Tenhalaşan sokaklar, kamusal mekanlar… Bir Noel tatili döneminden tekrar ülkeye ve her ne kadar dersler çevrimiçi yapılacak olsa da Üniversiteye dönerken bu izlenimin garip ruh hali var üzerimde. Büyük şehirler yine kalabalık elbet, havaalanları da öyle. Eskisi kadar değil ama… Geçmişte bir mimikler karnavalı olarak yaşanan bulvarlar artık maskeleri ardında tedirginlikle yürüyen insanlara tanıklık ediyor. Kalbi kırık, kafası karışık, kayıplarla sarsılmış, düşlerini yitirmiş bir dünyadayız. Benim gibi en kötü durumlarda dahi hayatı güzelleştirmeye, umudu güçlendirmeye çalışan faniler bile havlu atmanın eşiğinde.
New York dönüşü uzun yolculuğun verdiği yorgunluk artı jet lag nedeniyle epey geç uyandığım bir Cumartesi mahmurluğunda nerede olduğumu, ne hissettiğimi algılamaya, dengemi kurmaya çalıştım yataktan kalkmadan. Sevindirici şeyleri bir kenara itti hemen zihnim; onları gölgeleyen problemleri anımsamaya çalıştı çünkü. Sonuçta denge dertler ve mutsuzluktan yana kaydı. Tahterevallinin o yanı ağır geldi yani. Pek çoğu küçük gayretlerle çözülecek problemler olsa da sepet epey ağırdı. Başkalarının kaygıları ve dertlerini de üstlenenin sepeti hiç hafif olmaz ki.
Güzel günler, bir kuş hafifliğiyle yaşanacak zamanlar olacaktır; eminim buna. Emek veren, işaretleri doğru okuyanlar için ödüllerle doludur hayat. Beni ağırlaştıran algılarımın son derece açık olması, aşırı empati ve detay dikkati sanırım. Pek çok insan bir roman kahramanı gibi içimde yaşıyor. Pek çok arkadaşımın kalp kırıklığı benim içimde de sürüyor kendiminki yetmezmiş gibi.
Hayat böyle bir şey oysa. Düşüp kalkarak ilerlediğimiz ince uzun bir yol. Eskiden dünyanın biraz sükûnete ihtiyacı olduğunu düşünürdüm; şimdilerde yaşanan ise sükûnetten çok bir keder durgunluğu. Yitirilen yakınların yası bile tam yaşanamadan yeni bir kayıp haberi ile sarsılıyoruz. En kötüsü ise geleceğe dair belirsizlik.
Sevinç duyacak pek çok şey var hala dünyada. Bir müzik açıp arkadaşlarla, aileyle dans etmek mümkün. Birilerini çok sevmek ve bunu söylemek; çok sevildiğini işitmek mümkün. Masumiyetin hala yaşanabildiği bazı köşecikler var dünyada. Okunacak kitaplar, izlenecek filmler, görülecek yerler var.
Dünya sayısız haksızlıklarla dolu, pek çok ülke güç zehirlenmesi yaşayan, yolsuzluğa boğulmuş, diktatörlüğe meyilli liderlerle yönetiliyor olsa da onlara desteğini veren kandırılmış yığınlar uyanma eğiliminde. İyi şeyler olabilmesi için güçlerimizi birleştirmek, doğru stratejiler çizmek zorundayız. Yalanlarla, ustaca formüle edilmiş çarpıtmalarla başa çıkmak zor çünkü.
Hayatımdaki bunca mutlandırıcı şeye rağmen terazinin keder kefesi neden bu kadar ağır diye düşünüyorum. Bireysel olanın boyutunun küçük olmasından belki de bu. Toplumsal sevinçlerle kıyaslanamaz bile özel hayattaki mutluluklar. İkisi birbiriyle bağlantılıdır zaten.
Hayattaki en büyük umut bizim gibi düşünen, ülkelerinin daha adil yerler olması arzusunu taşıyan insanlar. Bunu istemek hatta bunu söylemek yetmiyor ama. Bulunduğumuz mikro alanlarda bunun gerçekleşmesi için mücadele verebilir, güç birliğini geliştirebiliriz. Bu mikro alanların büyük ve direngen bir sistemin parçası olduğu gibi bir çaresizlik cümlesi geçerli değil bana kalırsa. Küçük mücadeleler büyük bir mücadelenin yolunu açar çünkü.
Bu dönem geçecektir. Dünya pek çok böyle karanlık dönem atlattı geçmişte. Doğanın kalbini kırdığımız için, ona hoyrat davrandığımız için yaşanıyor pek çok sorun.
Geçmiş yıllarda pek çok güzel an taşıyarak dönerdim geriye. Güzel anları gölgeleyen kederli bir tenhalığın kırgın ruh hali var şimdi üstümde. Buna rağmen inanmak istiyorum güzel günlere.
Çaresizlik bir yanılgıdır çoğu zaman. Aslında göründüğünden kolay ve mümkündür gözümüzde büyüttüğümüz pek çok şey. Yeter ki cesaret edelim, dikkat ve özen gösterelim, yaratıcı zekayı devreye sokalım. Birlikte ağlamak bile yalnız ağlamaktan sağaltıcıdır. Birlikte güleceğimiz günlere götürür belki bizi gözyaşlarımızın nehri.