Bisiklet sürüşleri devam ediyor…
Aman da Lefkoşa’da Metehan geçiş noktasına Kuzey’den ulaşan yolu kapattılar!
Külliye işleri var!
Güzelleştirecekler canım!
Tamam!
Şikayetim yok!
-*-*-
Güney Kıbrıs’a benim gibi “Avrupa görmeye” ya da “gezmeye” gidenler veya Güney’den gelip Kuzey’den ucuz akaryakıt alanlar birkaç gün vaz geçsin de Kuzey’den Güney’e çalışmaya giden yüzlerce insan var, onlar ne yapacak?
-*-*-
Sahi, neden Kuzey’den Güney’e çalışmaya giden yüzlerce Kıbrıslı Türk’e karşılık, Güney’den gelip de Kuzey’de çalışan tek bir Kıbrıslı Rum yoktur?
-*-*-
Ve sahi Erhan Arıklı gibi bir yığın yetkili kişimiz neden sık sık Kıbrıs’ta barış ve çözümü “Kıbrıslı Rumlarla birlikte yaşam” olarak görenlere “vurmaya çalışmaktadır?”
-*-*-
Çünkü, Erhan Arıklı da emin olun benim gibi Güney ve Kuzey Lefkoşa’yı bisikletle dolaşsa, şu güzel sözü gayet iyi anlayacaktır:
“Kendi bahçesine bir çiçek ekememiş insanlar, karşı bahçenin toprağı altındaki tohuma bile öfkelidir!”
-*-*-
Evet, Arıklı ve tüm O’nun gibiler gayet net ve açık bir şekilde görmektedir ve de bilmektedir ki; külliye pozculuğuna gösterilen ilgiyi hastanelerimize ve hatta okullarımıza ve hatta yollarımıza ve hatta elektriğimize ve hatta çevre kirliliğine gösteremedik!
-*-*-
Evet, Arıklı ve O’nun gibiler çok iyi bilmektedir ve izlemektedir ki; KKTC bir yalandır!
Yalan değilse bile eğretidir!
Eğreti değilse bile, şakadır!
Şaka değilse bile, maskaralıktır!
-*-*-
Sen yapamamışsın, biz yapamamışız; karşı bahçe bize göre pırıl pırıl!
E ne yapacaksın?
Tohumunu bile kıskanacaksın!
-*-*-
Çünkü sen ya da biz bu toprakları çalmaktan; bu toprak üzerinde her türlü maddi manevi kazanımı kişisel anlamda elde etmekten başka bir şey düşünmezken; ne yazık ki o insanlar topraklarını çok seviyor!
-*-*-
Keşke Arıklı da Güney’e geçebilse!
Bisiklete binsin; önce Kermiya ya da Metehan’dan geçsin; marketleri, mağazaları, tiyatro salonlarını, müzeleri, sokakları, aydınlatmayı, bisiklet yollarını, hatta en dökülen bölge olan – adeta mülteci kampını andıran Hisariçi – Ömeriye Camisi bölgesini bile bir görsün!
-*-*-
Sonra Lokmacı’dan Kuzey’e geri dönsün!
Bir de bizim Abdi Çavuş, Yenicami, Tahtakale mahalleleri ve civarını dolaşsın!
Kendi kendine bela vermezse, adımı değişirim!
-*-*-
Ünlü Türkiyeli düşünür İbrahim Tatlıses’in dediği gibi, “Allah belamızı verecek…”
Masadan kaçan taraf olmak bizi daha da fakirleştirir!
Cyprus Mail bir haber yayınladı ve özetle dedi ki; “… BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Kıbrıslı iki lideri 13 Ağustos’ta görüşmeye davet etti; Nikos Hristodulidis kabul etti…”
-*-*-
Bu haberin içerisinde Hristodulidis’in müzakerelerin başlayacağı yönünde son derece olumlu bir tavır içerisinde olduğunu görüyorsunuz…
-*-*-
Elbette, aynı haber içerisinde, “Türk tarafını” çok rahatsız eden ifadeleri de bayağı vardır…
Mesela, Hristodulidis diyor ki, “… "Benim asıl kaygım işgalin sona ermesi, ülkemizin kurtuluşu ve yeniden birleşmesi."
-*-*-
Hristodulidis bir de şunu söyledi:
“… Tasavvur ettiğimiz çözümün kaybedeni yoktur, kazananı vardır ve bunların arasında büyük çoğunluğunu işgalci Türk ordusunun kurbanı olarak değerlendirdiğimiz Kıbrıslı Türk yurttaşlarımız da olacaktır"…
-*-*-
Haliyle bu sözler, kesinlikle Türk tarafındaki milliyetçi bakış açısındakileri çok rahatsız eden açıklamalardır…
-*-*-
Ancak; ilgimi çeken bir konudan daha bahsetmek istiyorum…
Cyprus Mail, 13 Ağustos’taki “görüşme – buluşma” iddiasını, Ersin Tatar’a da sormuş!
Haberde aynen şu cümle geçiyor:
“Cyprus Mail, bu konuda yorum yapması için Ersin Tatar'la temasa geçti ancak bir yanıt alamadı.”
-*-*-
Cyprus Mail, Tatar’a ulaşmış ve “ne den bu işe Mr Tatar?” demiş!
Tatar yanıt vermemiş!
-*-*-
Ancak, dün sabah okuduğum Kıbrıs gazetesinde, aynı Tatar’ın açıklaması var ve diyor ki; “… Üçlü görüşme için zemin yok, oynanan oyunları bozacağız…”
-*-*-
Tatar, neden Cyprus Mail’e ilk anda yanıt vermedi?
“TC’den izin almadan konuşamadığı için… Ne diyeceğini tam olarak öğretmedikleri için… Hiçbir şey bilmediği için…”
-*-*-
Tatar, neden Kıbrıs gazetesine konuştu?
Elbette dilediği yayın organına konuşabilir ama bu demeci ya kendisi vermemiştir; ya da verirmiş gibi yapılmıştır!
-*-*-
Kısacası; 13 Ağustos veya sonrasında, BM Genel Sekreteri tarafından bir “hissa” beklentisi veya hissi söz konusudur…
Bu durum kesinlikle iki tarafa da iletilmiştir…
Rum tarafı, “hazırız, çözümü konuşalım” derken, Türk tarafının durumu net değildir…
-*-*-
Masadan kaçan, çözüm istemeyen taraf olarak “Türkiye” ya da “Türk tarafı”nın gösterilmesi; çok ciddi bir sıkıntıdır…
-*-*-
Evet, Dünya çok karışık olabilir; özellikle İsrail ortalığı ciddi anlamda karıştırıyor ve Türkiye de bundan “rahatsızlık” duyuyor olabilir…
-*-*-
Ancak BM, AB, ABD, İngiltere ve Fransa’ya, olur da Rusya ile Çin de katılır ve “Kardeşim sıktı bu Kıbrıs meselesi, çözmemiz gerekir” tarzında ya da bu tarza yakın bir çıkış sergilerse; Türkiye’nin buna “diklenmesi”, Tatar’ı papağan gibi öttürmesi ya da iplerinden tutup oynatması, bizi, yani Türk Lirası kullanan tüm fakirleri daha da ezecektir!
-*-*-
Son cümle çok uzun oldu ama eminim ne demek istediğimi anladınız!
Yaşamanın gerçekten çok zor olduğu ve her geçen gün de zorlaştığı KKTC’de de olsak; Tibet atasözünün dediği gibi yaşamaya çalışıyoruz… Daha iyi ve daha uzun yaşamanın sırrı, yediğinin yarısını yemek, yürüdüğünün iki katını yürümek, güldüğünün üç katını gülmek ve sınırsız sevebilmektir…” Tavsiye ederim… Arada bir ambulans çalacaksanız da çalabilirsiniz… Çok hoşuma gitti! Elbette silahla tehdit edilen acil servis elemanlarımıza çok üzüldüm ama olayın geneline çok güldüm…