Küfürlü yazmak zorundayım!
Daha doğrusu, argo ya da bel altı bazı ifadeler kullanmazsam, öyle efendi efendi yazarak anlatmaya çalışacağım konuyu açıklayamam gibime geliyor!
-*-*-
Hangi konuyu mu?
Elbette bizim meşhur konumuzu; Kıbrıs konusu tabii ki!
-*-*-
Kıbrıs’ta şu açık bir gerçektir ki, 16 Ağustos 1974’ten bu yana iki tolum ya da Türklerle – Rumlar arasında çatışma çıkmadı!
-*-*-
Yani, evet Türkiye, anayasal hakkını veya uluslararası hukukta var olan hakkını kullandı ve 20 Temmuz 1974’te “müdahale” etti ama “haklı müdahale”, zaman içerisinde, aynı uluslararası hukukta var olan “yapması gerekenleri” yapmadığı için, “işgale” ya da “istila”ya dönüştü!
-*-*-
Adına ne isterseniz deyin, Ada bir şekilde ikiye bölündü…
Ve yasal devlet Güney’de kaldı!
-*-*-
Peki Kuzey?
-*-*-
Kuzey’de yaşayan belirsiz nüfusun çeşitli görüşleri var…
Kimisi, “1960’a dönelim” diyor; kimisi “en iyi çözüm federal çatı altında, BM parametreleri çerçevesinde birleşelim, tek kimliğimiz olsun ama içte iki devletçik şeklinde yaşayalım”ları destekliyor!
-*-*-
Kimisi “hayır, bizim de egemen eşit ve bağımsız devletimiz olmalı” diye savunuyor!
Ancak aslında kimsenin .ikinde olmayan bir görüntü söz konusu!
“İşte argo kullanmaksızın zor açıklayacağım bir noktaya geldik”…
-*-*-
Peki Güney?
Aslında Güney veya Kuzey hiç fark etmez; çözüm ya da müzakereler, vatandaşların ya da yaşayanların tamamına yakınının zerre kadar .ikinde değildir!
Bel altı ifadeyi burada yeniden kullanmak zorundayım!
-*-*-
Güney’de yaşam, Kuzey’e göre çok daha “hukuki”dir…
Yasal vatandaşlık vardır, sosyal devlet daha güçlüdür, bayındırlık Kuzey’e göre muhteşemdir, eğitim kalitesi 50 sene öndedir, okullar prefabrik ya da konteyner değildir, daha bağımsızdır, gerçek anlamda egemendir, AB üyesidir, pasaportu Dünya’nın en değerlileri arasındadır falan ve de filan…
-*-*-
Güney’in nüfusu belli… Projeleri belli… Planları belli…
-*-*-
Kuzey, Güney’e göre, hiçbir limana kaydı olmayan “kaçak” veya “korsan” gemi gibidir!
-*-*-
Evet sonuçta bir gemi!
Dümen bozuk!
Rota belirsiz!
Makineler zorlamayla çalışıyor!
Kaptan – makinist ve tayfalar rüşvetçi!
-*-*-
Çoğu zaman Türkiye gemisi itiyor, çekiyor, gaz veriyor ve bir şekilde denizde gidiyor ama büyük dalgaya karşı direnci olmadığını herkes biliyor!
-*-*-
Bisiklet sürüşüyle bu meselenin ne alakası var?
Anlatayım!
-*-*-
Dün, bir röportaj yapmak için Güney’e gitmem gerekirdi…
Eşimin arabasının seyrüsefer ve sigorta işlerini daha halledemedik, haliyle en erken Pazartesi ya da Salı günü “belki” halledebilirik!
Dolayısıyla Güney’e arabayla geçiş yok!
(Bu sorunu bile çözemedi iki tarafın, .ikinde olmayan liderlikleri…)
-*-*-
Benim kullandığım arabam da İngiltere’den gelen kızımın “işgalinde”…
Ki burası da önemli!
Kızım arabamı zorla almadı!
Ben verdim!
Buna işgal denmez her halde!
-*-*-
Salı sabahından beri sağ dizimde sıkıntı büyük!
Ve doktora gidemedim!
Ve bir kez daha şunu da belirtmekte fayda var; lütfen benim yaptığımı yapmayın ama yazdıklarımı okuyun; arkadaşlarım ne önerdiyse yaptım!
“Buz koy” dediler, neredeyse sağ dizimi buzluğa koydum!
-*-*-
“Şu kremi kullan” dediler!
Bir gün o kremi kullandım!
-*-*-
Sonra bir arkadaş, “boş ver onu, sen beni dinle, şu doğal kremi kullan, ne ağrı kalır, ne mağrı” dedi!
At kestanesi midir, yaban kestanesi midir nedir, onun yağından yapılmış bir krem!
“Fayda etmedi” dersem yalan olur!
-*-*-
Tüm doktorlardan, tıp biliminden ve etiğinden af dileyerek, “beytambal çok faydalı oldu” demek zorundayım!
Bisikleti kaptığım gibi, randevuma gittim!
Yani Güney’e geçtim…
-*-*-
Randevuya giderken ve randevum olan kişileri beklerken sohbet ettiğim bazı Rum kardeşlerime, “ne olacak bu Kıbrıs meselesi?” klasik sorusunu yönelttim!
Gerçekten, yüzde yüzünün hiç de .ikinde olmadığını fark ettim!
-*-*-
Güney’de olay şöyle:
1974’ten beri her cumhurbaşkanı, tüm siyasi partiler, “işgal ve istila” diyor, anlatıyor, anlatıyor…
Ama Dünya’da kimse dinlemiyor!
-*-*-
Bizde de Denktaş’tan şimdiki kardeşe zaman zaman “eşit egemen devlet, haydi tanınalım” diyenler oluyor, Dünya’da gerçekten bir tek .ikinde olan yok!
-*-*-
Cinsel ayrımcılık yapmak maksadıyla yazmıyorum; “.ikinde olmamak” bir etkili deyimdir!
En uçta umursuz olmak!
Zerre umurunda olmamak!
-*-*-
Evet, Rum tarafında siyasiler haksız değil; Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin topraklarının yüzde 40’a yakını, 1974’ten beri işgal altındadır ama aynı tarihten bu yana Kıbrıs’ta hiç savaş – çatışma çıkmamıştır!
Allah da göstermesin!
-*-*-
Yani Türkiye bir taraftan “işgalcidir” ama öte taraftan da “her iki tarafın insanlarının boşu boşuna ölmesinin engelidir”…
-*-*-
Güney’de özellikle yeni nesiller, mevcut durumu zerre .iklerine takmıyor!
Bazılar, bazen, öğretilenler doğrultusunda çılgınlık yapıyor ama günün sonunda gerçekten hiçbir şey zerre kadar .iklerinde değil!
-*-*-
Siyasiler zar zar zar konuşuyor…
Her cumhurbaşkanı gibi Nikos yeğen de gitti, New York’ta BM genel kurulunda konuştu…
Kimse, Tayyip yeğenin “KKTC’yi tanıyın” çağrısını .iklemediği gibi; yine kimse, Nikos yeğenin “işgal ve istila” ağlamasını .iklemedi!
Beş gazeteci, siyasi partiler, iki de sendikacı “yorum” yaptı, o kadar!
-*-*-
Kıbrıs’ın her iki tarafında, gayet açıktır ki, bu sorunun çözümü ile ilgili en küçük bir dert yok!
Güney’de siyaset ve medya bağırıyor ama özellikle gençler .ikinde sallamıyor!
Kuzey’de sallayacak Kıbrıslı Türk kalmadı!
Kıbrıs Türkleri mi?
Ganimete devam!
-*-*-
Haaa acı olan bir şey daha var; uluslararası toplum, şu anda günde 500 insanın öldürüldüğü çok önemli çatışmalarla ilgileniyor; mutlu – mesut Kıbrıslı’nın “işgal istila, egemen eşitlik” maskaralığı kimsenin yine .ikinde değil ki!
-*-*-
Bunun da ötesinde; uluslararası toplum “haydi bir şeyler yapalım, gelin bu sorunu çözelim” dese, her iki tarafta statükocu - çığlıkçı – yalancı - koltukçu siyasiler, “ bu bir tuzaktır, oyuna gelmeyelim” filmini vizyona sürüyor…
-*-*-
Bir Pazar günü moral bozmak istemezdim ve fakat kimsenin moralinin de bozulmadığından eminim; şu kesindir ki, bu Kıbrıs meselesinin çözümü, büyük çoğunluğun .ikinde değildir!