Bisiklet ve kahve. İkisi bir arada. Şahane ikili. Tüm bisiklet yazılarımda, molaları ve molalarda içilen kahvenin ne kadar keyif verdiğinden bahsederim sizlere hep. Sokakta, yaşamın içinde olmanın ne kadar değerli olduğundan da. Bir etkinlikte karşılaşmıştım Gavecikle ve bayılmıştım. Hemen sahibi olan Gökhan Acar ile tanıştım elbette. Ne güzel bir iş yaptığını ve hayran kaldığımı da söylemiştim. Genç bir adam. Vizyon sahibi olduğu belli. Ve belli ki dünyayı gezmiş görmüş biri. Çünkü dünyanın birçok yerinde böyle enteresan işler görmek mümkün.
Çok merak ettim ben bu adamı ve hemen bir görüşme ayarladım. Nasıl böyle bir işe cesaret eder? Çünkü bizim gibi ülkelerde üniversite bitiren, hele ki yabancı dil biliyor ve yurt dışı deneyimi de varsa mutlaka memur olmak ister ve mümkünse de iyi bir statü ile işe başlamak... Oysa bisikletle kahve satmak yaratıcılığın ürünüdür. Zoru seçme cesareti gösterebilen birinin yapabileceği bir iştir.
Bisiklet sürenler bilirler. Tek başına 5/10 kg’lık bir bisikleti, bizim ülkemizdeki gibi yollarda sürmek bile zorken, 450 kg ağırlığındaki bir bisikleti sürüp kahve satmak hiç de kolay değildir. Ben tanıştım Gökhan Acar’la herşeyi sordum ve öğrendim. Onu çok sevdim ve daha çok hayran kaldım. Bir güzel adam daha… Buyurun Gökhan Acar’la siz de tanışın. Ve mutlaka Gavecikten bir kahve için.
Bisiklette kahve yapmak nasıl aklına geldi?
Ben yıllardır yurt dışında gezerim. Avrupanın çeşitli ülkelerini, şehirleri gezdim. Amerika’da da bulundum. İnsanların bir sürü farklı farklı işler yarattıklarını gözlemledim. Mesela küçük arabalarda ya da bisikletlerin üzerinde ekmek, kurabiye gibi fırın ürünleri satanlar, çikolata yapıp satanlar, dondurma, kahve satanlar gördüm.
Sen neler yaptın iş olarak oralarda?
Ben 15 yıl restoran işi yaptım. Genellikle Avrupa’da olmak üzere. Çeşitli restoranlarda aşçı olarak çalıştım. Hem aşçılık hem de barlarda çalıştım. 16 yaşımdan beri hizmet sektörünün içindeyim. İlk çalıştığım mekan Dereboyu Caddesi’nde şu an Robert Cafe olan mücahitler restoranıydı. Hatta oranın restoran olmasında emeği geçenlerden biriyim. Daha lisedeydim. Daha sonra başka restoranlarda da çalıştım ama işin içinde yaratıcılık ve üretme yoksa orada yapamam. Ben özgür ruhlu bir insanım.Yaratıcılığımı engelleyen bir işte yapamıyorum.
ARABAHMET ÇOCUĞU
Nasıl bir çocukluk yaşadın? Annenle baban ne iş yapıyordu?
Ben Arabahmet çocuğuyum. Tüm çocukluğum eski Lefkoşa sokaklarında geçti. Bizim çocukluğumuzda (bu arada 32 yaşındayım ben) ne telefonumuz vardı ne de bilgisayar oyunlarımız. Mahalle maçlarımız meşhurdu. Köşlüçiftlik – Arabamet’e karşı ya da Samanbahçe ile maçlar yapardık. O sokaklarda gözlemlediğimiz şu an yok olmaya başlayan zanaatkarlar ve esnaflar vardı. Mesela tornocu vardı, terziler vardı, ayakkabı tamircileri, matbaacı vardı. Sokaklarda oyunlar oynarken sürekli birşeyler üretir kendi oyuncaklarımızı kendimiz yaratırdık ve muhtemelen bizler lingiri oynayan son çocuklarız. O dönemde birlikte büyüdüğümüz ve birlikte oynadığımız arkadaşlarımızın çoğu yaratıcıklarını kullandıkları meslekler yapmayı tercih ettiler. Örneğin; Mesela Kürşat Atalay, çok iyi yerlerde çalışıp Coca Cola’da menejer olduğu halde bırakıp tahta işi ile uğraşmaya başladı ve çok şahane işler yapıyor şu an. Mehmetali arkadaşımız var dövme işi ile uğraşıyor. Daha birçoğu var. Herkes kendi işini yapıyor ve yaratıcılığını kullanıyor.
Sokakta oynamak hakkaten hem yaratıcılığı artırıyor hem de sosyalleştiriyor...
Evet mesela bizler ilk Badminton oynayan ilk insanlarız. Bir gün sokakta oynarken Brain adındaki İngiliz bir abimiz bize madem oyun oynamak istiyorsunuz gelin size Badminton öğreteyim dedi ve bize bu sporu öğretti. Hatta geçtiğimiz günlerde bu ekipten 2 arkadaşımız şu an 40 yaşlarına gelmelerine rağmen Türkiye şampiyonu oldular.
“ÜRETMEYİ SEVERİZ”
Annenle baban ne iş yapıyorlar?
Annem ev hanımıdır. Ama üretmeyi, yaratmayı, yoktan var etmeyi çok iyi bilen bir kadındır. Her zaman yemekler yapar hatta komşuları için bile yapan bir kadındır. Her meyveden macunlar, reçeller yapan ve bu işi çok iyi beceren bir kadındır. Satmak amaçlı değil ama her zaman paylaşmak için yapar. Babam Mehmetali Acar fotoğrafçıydı. Bu ülkede ilk maatbacılardan biriydi. Rahmetlik Rauf Denktaş ile birlikte kurmuşlardı. Fakat çok sevdiği arkadaşı Rauf ölünce bu işten soğudu ve gazeteyi ve matbaayı da devretti. Daha sonra dış işlerinde gazetecilik işine devam etti. Ailece üretmeyi seven bir aileyiz biz. Her zaman akrabalarımızın olduğu köylere gider zeytinimizi kendimiz toplar, turunçtan portokaldan macunlar reçeller yapardık. Bu ürünler eve geldiğinde hep birlikte çalışırdık. Babam portokalın suyunu sıkar, annem kabuğundan reçel yapar bizler de yardım ederdik. Hayatın içinden bir aileydik.
Gavecik fikri çocukluktan gelen yaratıcılığın ürünü o zaman.
Evet kesinlikle öyle. Londra’da mutfak deneyimlerimden başka bir de bisiklet işi yapmıştım. Burdaki amacım Londra’daki insanları ve yaşayışı daha iyi tanımak ve gözlemlemekti. Bisiklet taksiciliği için bisiklet kiraladım ve bu işe başladım. 7 ay kadar bir süre geceleri de bisiklet taksicilik yaptım. Bu vesileyle Londra’yı daha yakından gözlemleme şansı buldum. Galler’de ve İskoçya’da da bir süre çalıştıktan sonra ülkeye geri dönme kararı aldım. 2016 yılıydı.
“RESTORAN AÇMAK İÇİN GELMİŞTİM”
Gelirken aklında bu işi yapmak mı vardı?
Hayır. İlk geldiğim zaman restoran açmak fikriyle geldim. Hatta sağlıklı mutfak yaratma fikri vardı kafamda. Aralık 2016 ayında Avokado adında bir restoran açtık. Kızartmaların olmadığı, salata ve çorba ağırlıklı, sebzelerin besin değerinin ölmediği yiyecekler ve sağlıklı sandüviçler yapıyorduk. Zeytinyağlı yemekler yapıyor ve sandüviçte et kullanıyorduk. Avokado kültürünü geliştirdik bu restoranda. İşlerimiz de çok güzel giderken babam rahatsızlandı. Onun tedavileri sürerken restoranı devrettim. Ve bir süre daha Avrupa’ya gittim. Birçok ülkeyi dolaştım. Çek Cumhuriyeti, Slovenya, İtalya’da kaldım bir süre daha. Ne yapılabilir diye düşündüm. Beni ne mutlu edecek onu bulmaya çalıştım.
Tüm bu süreçlerden sonra da Gavecik fikri doğdu sanırım.
Evet. Bisiklet üzerinde Gavecilik yapmaya karar verdim.Ve söylediğim birçok insan bana güldü. Halen daha gülenler var. Böyle iş mi olur? Bisiklet üzerinde gave mi yapılır? gibi tepkiler alıyorum halen daha.
DÜNYADA GELİŞİYOR
Niçin olmasın? Ben gördüğümde bayıldım yaptığın işe…
Evet neden olmasın? Dünyanın bir çok ülkesinde bu iş yapılıyor ve birçok insan bu işle hayatını kazanıyorken neden bizde olmasın? Şu an dünyanın en büyük bisiklette kahve franchise’ı kuruluyor Avrupa’da. “Coffee bike mobile coffee franchise” adıyla. Almanya’da başladı ve yüzlerce bisikletli kahveci hareket halinde geziyor şu an. Ve bu proje benim projem bittiğinde başlatıldı. Benim kahve seçeneklerim çok daha fazladır. Onlar espresso makinesi ile çalışıyorlar ve latte, espresso ve cappuccino kahveleri yapıyorlar. Oysa bizim dezavantajımız kahveci deyince akla türk kahvesi geliyor ve türk kahvesi yapmak zorundasınız. Fraphe ve soğuk kahve de yapmak zorundasınız.
Bunun için gaz ya da elektirik lazım o zaman sana.
Evet arabamda daha detaylı hem elektirik hem de tüple çalışan makinelerim var. Minik de bir ocağım var. Buz makinem, özel soğutucum, mikserim var. Kumda kahve için de yeni yaptırdık ayrı bir alet geliyor bugün. Elektrikle çalışan aletlerim için sistem kurduk arabamıza akü kullanıyorum. Çay da yapıyoruz.
Bisiklet üzerinde bal gibi de kahve oluyormuş demek ki. Hatta onlarca çeşit hatta çay bile olurmuş.
Evet. Şu an benim yaptığım çeşit kahveleri hiçbir diğer coffee shopları yapmıyor şu an. Hatta şu an benim yaptığım Bulletproof coffee ne güneyde ne de kuzey kıbrıs’ta yapan yoktur. Ve kahveyi yapan makine de bir tek bende var.
BULLETPROOF COFFEE
Nedir Bulletproof coffee? Nasıl yapılır?
Hindistan cevizi yağı ve tereyağı özü ile kahvenin buluşturularak yapıldığı bir kahve çeşitidir. Bu kahve genellikle aç karnına içilmesi tercih edilen ve uzun süre insanı tok tutabilen bir kahvedir. Ben bu kahveyi Amerika’da öğrendim. Doğuş yeri de Amerika’dır zaten.
Sanırım Japonların çok tercih ettiği bir kahvedir bu. Bir yerde okumuştum. Uzun süre aç kalmak için içiliyor, hem genç kalmayı hem de az yemek tüketmeyi sağlıyormuş.
Kesinlikle öyle ama Japonların kullandıklarını bilmiyordum. Belki de kökeni Japonya’dır. Bu kahvede kullanılan tereyağı özü tereyağının tüm zararlı içeriğinin ayrıştırılarak, içindeki vitamin ve minerallerin kullanıldığı bölümdür. Bu yüzden çok faydalıdır. Bunun için köylerde özel yaptırıyorum ben tereyağını ve bir kg’lık tereyağından 50-60 gr tereyağı özü elde ediyoruz. Bu öz hindistan yağı özü ve kahveyle buluştuğunda bir reaksiyona giriyor. Ve aç karnına aldığınızda sizi tok tutuyor, uyandırıyor, beyninizi besliyor ve size enerji veriyor. Ayrıca vucuttaki diğer gereksiz yağlar da yakılmaya başlanıyor.
Bulletproof kahveyi tercih edenler var mı? Bu kahvenin sende olduğunu nasıl biliyor insanlar?
Benden kahve almaya gelenlere anlatıyorum ben bu kahveyi. Birkaç arkadaşım denedi. Tercih edenler henüz çok fazla olmasa da deneyenler çok beğeniyor ve her sabah bu kahveyi almaya gelenler var.
“ELEKTRİK SU BELEŞ!”
İnsanların sana tepkisi nasıl?
Genelde “0h ne güzel iş. Ne elektirik öden, ne su, kiran da yok” diyenler oluyor ben onlara benimle bir gün geçirmelerini öneriyorum. Ben saat 5.30’da kalkıyorum. Bulletproof kahvemi içip yola koyuluyorum. Kahve bisikletimi almak için dükkana gidiyorum. (Bunun için bir dükkan kiraladım. Güvenlik için) Bisikletin temizliğini yapıyorum. Makinelerimi hazırlıyorum ve bisikletle sabah konuşlanacağım yere doğru sürüyorum. Bisikletin ağırlığı 450 kg ve ben bu ağırlıkla yokuş çıkıp sabah durduğum yer olan Mahkemelerin önünde saat 7.00 itibarı ile hazır bulunuyorum.
Şu an sadece iki yerde konuşlanıyorsun bildiğim kadarıyla. Buralarda durmak için belediyeden izin aldın değil mi?
Evet, sabah öğleye kadar Mahkemelerin önündeyim. Öğleden sonra ise Lokmacı tarafında. Şöyle de komik bir şey yaşadım; Ben, Mahkemelerin önünde durabilmek için belediyeden tüm izinlerimi aldım, bisikletim hazır ve işime başlayacağım sırada mahkemelerin önünde durabilmek için de izin almam gerektiğini son dakika öğrendim. Ve bu izinler için de tekrar yazışmalar, bürokrasi tekrar devam etti ve en nihayet bir hafta kadar sonra izinlerimi alarak burda durmaya başladım. (Bu arada Narin Şefik hanıma da teşekkür ederim.)Tüm izinlerimi tüm gerekli işlemlerimi yaptığım halde zaman zaman sorunlar yaşamıyor değilim. İzinsiz duranları kaldırmak için gelen zabıtalar izinlerim olduğu halde beni de kaldırabiliyorlar.
Diğer kahve dükkanlarından tepkiler alıyor musun?
Elbette alıyorum. Fakat bilinmelidir ki herkesin kendi müşterisi ayrıdır. Bu iş dünyanın bir çok yerinde yapılıyor. Sokak satıcıları var yan yana duran. Kimse kimseye kızmıyor herkes kendi işini yapıyor. Bizde maalesef bu kültür gelişmedi. Benim de amacım herkes gibi para kazanmak. Sokak satıcıları artsın insanlar sokakta gezerken kahvesini sokaktan alsın istiyorum. Yemeğini, tatlısını dondurmasını alsın ve yürüyerek işine, evine gitsin. Tek istediğim insanların beni anlaması. Elbette para kazanmaya çalışıyorum ama bunun yanında bir kültürü de geliştirmeye çalışıyorum.
CEZVEDE KAHVE
Türk kahvesini ocakta ve cezvede yapan bir sen kaldın sanırım Lefkoşa’da?
Evet neredeyse Lefkoşa’daki tüm kahveler elektrikli cezvelerde yapıyor. Hatta kumda kahvem de olacak biri iki güne. Geçen gün komik bir şey oldu. Lefkoşa’da bu bölgede birkaç saat elektrikler kesildi ve o bölgede kimse kahve yapamadı. 8-12 saatleri arasında bölgenin kahve ihtiyacını ben karşıladım.
Aslında sen zor olanı seçiyorsun. Senin yaşında ve senin vizyonunda bir çok insan artık memurlukta müdür olmayı bekliyor. Sense bisiklette kahve satmaya çalışıyorsun.
Ben eşime bu işe başlarken insanlar benim yaptığım işi anlamaz ve beni desteklemezse bu ülkeden bir daha geri dönmemek üzere gideceğim demiştim. Çünkü benim gibi özgür ruhlu, hayalleriyle ülkesine dönüp yeni birşey yapmaya çalışan birine bu ülkede yer yok diye düşüneceğim. Bu arada en büyük destekçim olan eşime de çok teşekkür ederiyorum.
“ÜRETMEMIZ ISTENMEDI”
Bizde stabil olma hastalığı var. Garanticiyiz de aynı zamanda. Bu yüzden herkes memur. Bu yüzden yaratıcılktan uzaklaştık. Anlaşılmaman bu yüzden. Sen bu gavecikle meydan okuyorsun aslında bu mentaliteye.
Kesinlikle haklısın. Memurlaştırıldık. Üretmemiz istenmedi. Bizi buna ittiler ve benim de yıkmak istediğim mentalite budur. Niye bir dükkan dutup çalışmıyorsun diyenler var. Deli mi oldun oğlum yağmuru var, kışı var ne yapacaksın diyenler de. Evet ben bunu seçtim. Ve elimden geldiğince de bu iş ile yaşamaya çalışacağım. Benim gibi çok genç var aslında memur olma zihniyetinden uzak. Yaratan ve üretmeye çalışan. Gençlerin önü açılmalı. Zorluk değil üretmeleri için desteklenmeliler.
Sence devletin gençler için ne yapması gerekir?
Sokakta iş yapmak isteyen gençlerin önünü açmalı. Sokakta birşey satmak isteyenlere fırsat verilmeli. Sokak sanatçıları, sokak dansçıları, sokak müzisyenleri artmalı. Tüm dünyada böyle. Daha az araba daha çok insan olmalı sokaklarda. Sokaklarda yapılan her güzel şey ülkeyi zenginleştiriyor.
Bunların yapılmasını engelleyen mi var?
Evet. Kafalardaki zihniyetler. Açıkçası ben bu işi yapmaya başlayalı 2 ay oldu fakat yoruldum. Sistemin yetiştirdiği bir zihniyet var ve bunun yıkılması gerekiyor. Örneğin ben neden burda duruyorum. Yan tarafta adam dükkan açmış kahve satıyormuş neden işini kesiyormuşum. Ben yan tarafa dükkan da açabilirdim. Ne değişecekti? O da satsın ben de satayım. Genelde sistem tekelciliğe işlediği için böyle bir zihniyet var.
“BEN DE KİRA ÖDÜYORUM”
Sen de dükkan kirası değil ama belediyeye para veriyorsun bildiğim kadarıyla değil mi?
Evet sokakta durabilmek için para ödüyorum. Ayrıca bisikletimin güvende olması için bir dükkan kiraladım ve para ödüyorum. Sokak aydınlatması için de para ödüyorum. Aslında benim dükkan tutmak işime gelirdi ama ben bu işi yapmak, sokaklarda olmak istiyorum.
Kışın ne yapacaksın Gökhan?
Bisikletimin üzerine özel bir şemsiye yaptırıyorum 500 euro değerinde.
Sevgili Gökhan görüyorum ki en çok Türk kahvesi satıyorsun. Ve Latte, Capuccino ve özel kahven olan Bulletproof coffee çok fazla tercih edilmiyor. Bunca masraf bunca zorluk Türk kahvesi satmak içinse neden sadece iki ocak satın alıp bu işi yapmadın?
Bu da alışkanlık ve kültürümüzden kaynaklanıyor. Bu alışkanlığın da kırılması gerekiyor. Bir de daha yeniyim. Denedikçe sevecekler diye düşünüyorum. Ama beklediğim gibi gitmezse bırakıp giderim. Ben dünyanın her yerinde yaşayabilirim.
“KAVGANIN İÇİNDE OLMAK İSTEDİM”
Birçok genç kaçıyor buralardan ne olur sizler, böyle güzel insanlar gitmeyiniz.
Mesele şudur aslında burada bir kavga var. Ve ben bu kavganın içinde olmak için geldim. Kavga da şudur; biz burada doğan, büyüyen insanlar olarak, (nereli olduğunuzun bir önemi yoktur) bu kültürü bu ülkeyi seven insanlar olarak biz ülkemizden uzaklaştırılmak isteniyoruz. Bu bilinçli bir politikadır. Ve bu politika 1940’lı yıllardan beridir sürüyor. Bu politikayı İngiliz başlattı ve şu an da devam ediyor.
Herkesin gittiği bir dönemde sen geldin ve bu ülkede yaşam mücadelesi veriyorsun. Gerçekten kutlarım seni. Ne olur pes etme.
G.A: Bugün Lefkoşa’da denedim olmazsa yarın Girne olur. Girne olmazsa Limasol olur, Baf olur. Kıbrıs’ın her yeri bizim vatanımız. Bu ülkeyi ülke sayan herkesindir de. Venezüellalı da olsanız burada yaşamayı seçen, üreten ve kültüre, insana saygı duyan herkesindir de.
Son olarak seni okuyacak olanlara söylemek istediklerin nelerdir?
Bu işi yapmaya başladığımdan beri en çok duyduğum “çok güzel bir iş yaptın be gardaş ama…..” işte o amayı kaldırsınlar artık. Olumlu ve yapıcı eleştiri olmalı elbette ama yıpratıcı ve olumsuzlar yoruyor insanı. Kötü niyet değil ama bir karamsarlık var.
Çok teşekkürler Gökhan. Bu ülkeye döndüğün için, mücadelen için. Yolun açık, müşterin bol olsun... Seni hep sokaklarda görmek ve kahvenden içmek istiyorum.
Ben çok teşekkür ediyorum size.