Sanayi’de markette durdum.
“Bakkal”ın lafını dahi unuttuk ya, market dediğim küçücük bir yer!
Yanık sesiyle türküsünü söyleyen bir adam geldi, elinde iki şişe bira...
Biralar buz gibi!
Yüzüme baktı…
- Abi be sen doktor musun?, dedi.
“Yok” dedim.
- “Hani şu Devlet Hastanesi’nde, vallahi de doktorsun!”
“Yok, yanlışın var, belki benzettin” dedim…
- “Olmaz, hani geçen gün…”
Marketçi girdi lafa!
- “Get işine, bu gasteci, dohtor mohtor degil. Hemi da dohtor olsa burada işi ne?”
***
Lokmacı caddesi ilacım!
Yürümek uzun uzun, nasıl da iyileştirici…
O rengarenk kalabalık, ruhunu özgürleştiriyor insanın...
Temiz, aydınlık, ferah…
Ledra artık sığmıyor insanları, paralel arka caddesi kendi alternatifini yarattı.
Müzik mağazası var orada, girdim; laudda dikkatimi çekti.
Hani “ud”un Yunanca konuşan kardeşi gibi bu...
Laouto da derler lavta da!
Perdeli olanı...
Mağaza sahibi geldi, birkaç laf ettik, “nerelisin” dedi.
- “Kıbrıslı” dedim!
- “Yok” dedi… “Sen Rus’a benziyorsun.”
Etme eyleme, nerede sarı saç, mavi göz!
- “Gerçekten de Rus’a benziyorsun, Kıbrıslıya benzemiyorsun” diye ısrarlı…
Teşekkür ettim, çıktım!
***
Atina’ya gitmiştim..
Otelin lobisinde yaşlıca bir kadın gelmiş, boynuma sarılmıştı...
Yunanca heyecanla konuşuyor, ben öylece bakıyordum.
Sonra birisi daha geldi, sempatiyle elini uzattı, gülümsedi...
Daha sonra öğrendim!
Yunanlı bir sunucu varmış, popüler yarışma programlarıyla ekrana çıkıyor...
“Tıpkı” ben!..
Stelios Vakfı’nın ödül töreninde önceki gün, sevgili Mariana o sempatik Türkçe’siyle yine bunu söyledi.
- Biliyor musun, sen birisine çok benziyorsun!
- Biliyorum, dedim.
Tam isabet, yine o sunucu!
***
Girne’deki panayırlardan birine gittim!
Hani ısrarla “festival” diyorlar adına, “panayır” ayıpmış gibi!
Bir genç geldi…
- “Abi sen benim sünnetimde çalan adama çok benziyorsun!”
Vay be!
İşte bu kez tuttu...
***
Şah dayı vardı, meşhur sünnetçi, saygıyla analım!
Birkaç kuşak baktıkça yad eder hatırasını...
Tam “ustura”yı vuracağı an bize bağırırdı:
- “Hade be çocuklar daha güçlü, daha eştahlı, çalın yahu biraz!”
Kıyameti kopartırdık davul, zurna!
Kimseler bilmezdi tabii, garibim evladın acılı çığlığı duyulmasın diyeydi, onca patırtı!
***
Şimdi nerede iştahlı bir “gürültü” duysam, hep şüpheyle bakarım!
İlla ki “canı yanmış” birileri vardır, görünmez bir yerde...
Hep öyle değil mi?
Benzeriz biz bize!
------------------------------
NE DEĞİŞTİ?
Bu harmanın gelir sonu,
kapıştırın gider ayak,
Yarın bakarsınız, söner
bugün çatırdayan ocak,
Bugün ki mideler kavi,
bugün ki çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış, çanak çanak...
Yiyin efendiler yiyin,
bu han-ı pür neva sizin,
Doyunca, tıksırınca,
çatlayıncaya kadar yiyin...
Tevfik Fikret
1867 – 1915
------------------------------
15 yaşında sürücü
Bu sene 32 insan öldü.
Trafikte...
Yollarda...
Pek çoğu pisi pisine...
Hiç suçsuz yere...
32 insanın ardından gözyaşı döktük...
Sevenleri kahroldu...
Her yıl gencecik insanların fotoğrafları yineleniyor sayfalarda, “Anma” diye, “Mevlit” diye, “Canımız kadar sevdiğimiz” diye...
Ve son 10 senede yitirdiğimiz canlar Kıbrıs’ın savaşına bedel...
Trafikte... Yollarda... Çoğu suçsuz yere...
Tüm bu deneyimlere rağmen eğer devrilen bir aracın sürücüsü 15 yaşında çıkıyorsa!
Çocuk daha!
15 yaşında, direksiyon başında...
Ne diyebiliriz başka...
Ders almıyor kimse!
İnsan hayatını iyileştiren bir denetim ve otorite de olmadığına göre!
Bilemiyorum, ne yaparız böyle...
------------------------------
GÖNLÜ DE ZENGİN OLMALI İNSANIN
Sir Stelios Haji-Ioannou.
İlk kez tanıştım.
Kıbrıslı bir iş insanı, zengin!
Ama kazancını değerlendirmek anlamında, bizim bildiklerimizden biraz farklı (!)
Kıbrıs'ta barış için çabalayan iki toplumlu girişimleri ödüllendiriyor, kişisel servetinden...
Ortak fidanlıktan belgesele, kitaptan bal üretimine, kültürden turizme kadar yeter ki "işbirliği" içinde olsun ve "birlikte."
İşte... Aşta... Aşkta bile...
Son 6 senede 2 milyon euroyu bunun için harcadı!
Kıbrıs'ta barışçıl işleri alkışlamak, insanları yüreklendirmek için!
Kendine de ayırabilirdi bu parayı elbette!
Yapmadı...
Böyle daha nice Kıbrıslı olsa keşke, yurdunun geleceğine yatırım yapsa kendi yerine...
Stelios Vakfı'nın barış kültürüne bu değeri, Bay Stelios’un duyarlı duruşu galiba en önemli 'zenginlik.'
Elbette anlayabilene...
------------------------------
haftanın notcukları
-SAATLERİ ‘çifteleme’ günü bugün! Üç adımda, bir saatlik fark olacak böylece!
Utanç bu...
Aptalca hem de...
- Bir saat fark olsa keşke! Dünyadan hala onlarca saat geride!
-“Evet efendim, tabi efendim, şükran efendim, bizim aklımız ermez siz ne derseniz o olur efendim” saati bu! GÜNDE iki kez de olsa doğruyu gösterebilir !!!
-‘Askeri törenlerin kalkması yolunda’ ciddi bir adım atıldı, 29 Ekim’de. Demek ki oluyormuş! Sol iktidarlara ithaf ediyorum, senelerce tüy bitti dilimde!
Cesaret, kararlılık, liderlik gerek!
-“Çok konuşuyorum kendimle bugünlerde. Ne yapayım? Başkalarının sohbetinden hoşlanmaz oldum..”
/Oğuz Atay/
-Cem Karaca ya da Ahmet Kaya gibi protest seslerin, Türkiye’den çok daha fazla Kıbrıs’ta sevilmesinin sırrı: ‘Ezilmişlik’ hissi ve ‘kimliğimize, kişiliğimize’ saldırı ortaklığı olabilir mi?
İsyanların kardeşliği!