Önceki gün adamızı ziyaret eden TC Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay’ın kullandığı tehdit dilini Kıbrıs Türkü hiç sevmedi. Türkiye’de çeşitli siyasi görüşlerin sıkça başvurdukları bu dil bize yabacıdır.
Bizim demokrasi anlayışımızda karşılıklı saygı, sevgi ve hoşgörü esastır. Siyasi tartışmaların yoğunlaştığı seçim dönemlerinde bile büyük olayların yaşanmadığı, yurttaşların hangi görüşten olursa olsun tüm adaylara saygı gösterdiği bir gelenekten geliyoruz.
Bu nedenle Türkiye’den gelen konukların böylesine çatışmalı ve ayrımcı dil kullanmasını hoş görmüyoruz.
Özellikle 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında ve sonrasında TC yöneticilerinin kullandığı bu dille daha sık karşılaşıyoruz.
Gerek burada bulunan TC elçilik görevlilerinin, gerekse de ziyaret için adamıza gelen yetkililerin anlamadığı, anlamak istemediği Kıbrıs’ın kuzeyinin, Türkiye’nin bir vilayeti olmadığı gerçeğidir.
Burada bağımsız bir devlet vardır. Bu devletin bir Anayasa’sı ve yasaları vardır. Beğenseniz de beğenmeseniz de bu Anayasa ve yasalara uymak zorundasınız.
Sayın Oktay önceki günkü konuşmasında “Egemen Eşit İki Devlet” istediklerinin altını çizdi ama devamında KKTC’deki bürokrasiye seslenerek “işlerin yapılması önünde engelleyici değil, işlerin sürükleyicisi konumuna geçin” dedi.
İş çok tartışılan ve sokaktaki hemen herkesin karşı olduğu külliye inşaatına gelince “Cumhurbaşkanlığı ve Cumhuriyet Meclisi yerleşkesi, Kıbrıs Türk devletinin geleceğe vurulan mührüdür” diyen Oktay devamla “bu projenin hayata geçmesini zorlaştırmaya çalışanların karşısında KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti devletini bulacağını” söyledi.
Bu proje bu ülkede, bu ülkenin mimar ve mühendisleri tarafından çizilmedi. Dolayısıyla bu ülkenin kültürüne yapı tekniğine ve gelenek, göreneklerine uygun bir proje değildir.
Bu ülkenin yasalarına göre bu ülke vatandaşı olmayan ve KTMMOB’ye kayıt yaptırmayan mimar ve mühendisler bu ülkede meslek icra edemezler.
KKTC bağımsız bir ülke ise ve siz de bu bağımsızlığı tanıyorsanız önce bu yasalara uymak zorunda olduğunuzu bilmelisiniz.
KTMMOB mimar ve mühendislerinin çizdiği projeler de önce şehir planlama dairesinden “planlama onayı” alır. Ardından tüm ilgili odalardan, mimarlar, inşaat mühendisleri, elektrik ve makine mühendisleri odalarının vize bürolarından vize alırlar. Ardından da ilgili kurum olan belediyeye müracat ederek inşaat ruhsatı alırlar.
Ruhsat almadan inşaat faaliyetine başlayamazlar. Başlarsa ve belediyeye herhangi bir başvuru yapılmamışsa, belediye derhal bu faaliyeti durdurur.
Süreç böyle çalışır. Bu süreç TC’den gelen projeler için geçerli değildir diye bir yasa yoktur. Olması da mümkün değildir. Olması halinde KKTC bağımsız bir devlet olmaktan çıkar. Rumların deyimiyle “Türkiye’nin alt yönetimi” olur.
Bu nedenle en fazla da bizim yöneticilerimiz bu yaklaşımın değişmesi için çaba harcamalıdır. Ama oturduğu koltuğu borçlu olduğu kimselere şükran çekmekten başka bir şey yapmayan bizim yöneticilerimizden elbette bunu beklemiyoruz.
TC-KKTC ilişkileri hiç bu kadar kötü olmamıştı. Bu durum giderek iki halkın arasının açılmasını sağlamakla kalmaz, burada yaşayan TC kökenli yurttaşlarla, Kıbrıslı Türklerin arasının açılmasına da katkı yapar. Sanırım bunu da hiç kimse istemez.