Sevgili Sami Özuslu’nun son dönemlerde en fazla okunan, beğenilen yazısı oldu, ‘parti içi didişme’ye isyanı.
“Ölenlerin mezarlarında kemiklerini sızlatıyor, yaşayanları kahrediyor” demişti, yaşananlara…
“Parti yayın organlarında, demokratik hoşgörünün istismarı ile örgütsüzlüğün ve parti olmanın artık lüzumsuz olduğunu ifade eden görüşlerin, yeni boya ile ileri sürüldüğünü” öne sürdü Ferdi Sabit Soyer, YENİDÜZEN’de…
Ve “asıl kemik sızlatan bu durum” göndermesi yaptı.
“Yüz çiçek açsın bin fikir yarışsın” deyişi ile bu sözler üzerinden tartışalım istedim.
Öncelikle, ‘ifade özgürlüğü’ demokratik hoşgörü falan değil, en temel insan hakkıdır.
Bunu en iyi bilenlerdendir Ferdi abi, çünkü bu özgürlük alanı ve hak için çok sancılara katlandı.
Eğer ‘parti yayın organları’ diyerek, YENİDÜZEN’i işaret ediyorsa tabii…
“Parti yayın organı” elbisesi ile yaratılan “kutsal alan” da başka bir ilginçlik…
Örneğin, parti disiplin kurulu ‘raporları’ bu gazetede yayınlanmadı.
Merkez Yönetim Kurulu’ndan ‘sızan’ görüşler, ‘çete’ iddiaları falan da...
Artık ‘yayın organı’ çok, iletişim sınırsız, medya uçsuz bucaksız, malum!..
Yoksa, Sovyet Komünist Partisi’nin Pravda’sından bugüne epeyce eskilerde kaldı ‘yayın organı’ anlayışı.
Üstelik o dönem Pravda dışında başka bir kanala konuşamazdı partili, “yayın organı” buydu yani….
***
Peki bu dönem?
“Parti yayın organı” üzerinden ‘istismar’ yorumu yapılırken, başka gazeteler ya da gazeteciler seçilerek, televizyon kanalları sabah akşam gezilerek, internet siteleri kullanılarak hayata yansıtılanlar değişiyor mu?
Oysa sizden ‘yayın organı’ kıvamında yıkamanız, temizlemeniz, durulamanız, kurulamanız ve asmanız bekleniyor.
O durumda ‘insan’ ya da ‘gazeteci’ değil ‘çamaşır makinesi’ olmamız gerekmez mi?
***
Üstelik gazete-gazeteci-yazar dediğin, hayata ‘ayna’ tutuyor sadece, ister ‘organ’ olsun ister ‘piyasa’, aynayı kırmakla ‘gerçek’ değişmiyor.
***
“Örgütsüzlüğün ve parti olmanın artık lüzumsuz olduğu” iddiası için yine YENİDÜZEN yazarları işaret ediliyorsa, ki sanmıyorum…
Yanlış anlama olmalı.
Siyasi partilerin bu yapısı içinde yeni ‘örgütlenmelere’ yer açılıyor.
Mesele ‘partilerin’ değil bu ‘zihniyet’in lüzumsuzluğu.
Yine ‘örgütlü mücadele’ var...
Ama farkı şu ki, ‘hizip’ üreten partiler yerine, partiler dışında bir örgütlenme…
Hatta geçen hafta, MAGEM’i, Mağusa İnisiyatifi’ni, FEMA’yı, Federal Kıbrıs İnisiyatifi’ni, Baraka’yı, Toparlanıyoruz’u örnek vermiştim…
Hepsi ‘örgütlü.’
Ama doğru, giderek, ‘partisiz’ örgütlü!
Çünkü parti örgütlülüğü, bugünkü yapısıyla, karar alma süreçlerinde ‘ilahlar’ dışına çıkamıyor…
Çünkü parti örgütlüğü, kişisel husumetlere ideolojik kılıflar dikiyor.
Çünkü parti örgütlüğü salt ‘seçim’ ve ‘kurultay’ üzerine kilitleniyor, hayatın içerisine projeler sunamıyor.
Çünkü parti örgütlülüğü kameralar önünde başka konuşuyor, ardında listeler hazırlıyor, delege tavlıyor, istihdam paylaşıyor, bürokrat atıyor, çatışıyor…
“Böyle olmamalı” diyoruz, çünkü, partiler olmadan demokrasi kör, topal, sağır, dilsiz, biliyoruz...
Ama salt “partiler olmazsa olmaz” diye de kimseler bugünkü yapıya katlanmak istemiyor.
Bunu toplum söylüyor zaten, seçmen söylüyor, taban söylüyor, sandık söylüyor.
Biz yazmışız, biz söylemişiz, çok mu Ferdi abi!..