Önce doğru...
Ve dürüst...
Aynı zamanda hesap verebilir...
Kesinlikle şeffaf...
Elbette demokratik - hukuk devleti...
Sonra “egemen – eşitlik” arayacaksan, buyur ara...
-*-*-
Mesela Kıb – Tek’e akaryakıt tedarikinde doğruluk, dürüstlük, şeffaflık ve hesap verebilirlik var mıdır?
Yoktur!
-*-*-
Mesela Faiz Sucuoğlu’nun UBP Genel Başkanlığı’ndan darbeyle ve gözümüze baka baka indirilmesinde bu dört “ilke”den söz edebilir misiniz?
Yani demokrasiydi, hukuktu falan geçtim...
İnsani açıdan bakın meseleye; doğruluk, dürüstlük, hesap verebilirlik, şeffaflık arayın...
-*-*-
Din İşleri Dairesi Başkanı’nın “dinimizin emri” endamıyla “suç işlemesi” karşısında, KKTC Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Bakanlar Kurulu’nun sadece “miyavlaması”, dürüstlükle, doğrulukla, hesap verebilirlikle, şeffaflıkla, hukukla, demokrasiyle nasıl açıklanır?
-*-*-
İngiltere’de bir önceki görevi maliye bakanlığı olan ve şu anda da kabinede görevli bir bakan (Nadhim Zahawi), ailesine veya kendisine ait bir şirket aracılığı ile vergi kaçırmakla suçlanıyor...
Daha doğrusu, şirkete “avantaj sağlamak” gibi bir durum da diyebiliriz...
Kendi partisinden de ana muhalefetten de Başbakan Rishi Sunak’a, “al oğlum bu adamı görevden” çağrıları yapılıyor...
-*-*-
Neden?
Çünkü Zahawi şeffaf değil... Hesap veremiyor... Doğru ve dürüst davranmamakla eleştiriliyor...
Hukuk devletinin gereğini yerine getirmesi şart.
-*-*-
KKTC’de mi?
KKTC’de Cumhurbaşkanı, “Gavolle bu Tayyip bey, galiba benim yerime Ünal’ı hazırlıyor” hırsından neredeyse çılgına dönecek; dün bakanlar kuruluna başkanlık etme ihtiyacı hissetti...
Tek sebebi, Ünal Üstel’e, “ben senden büyüğüm” mesajı vermeye çalışmak...
Yoksa, durduk oturduk yerde, yetkisi yokken neden bakanlar kuruluna gitsin ki!
Çok saygın bir lider olduğu için mi?
Alaka in the kafes!
Haaa, ya Tayyip bey O’nu da çağırır, bir kaç dakika sohbet edip, bol bol fotoğraf çektirir ya da Tatar, bundan böyle her bakanlar kurulu toplantısını sabote eder!
-*-*-
Kimsa, doğru, dürüst, şeffaf ve hesap verebilir noktada işini yapmıyor...
Bu yüzden ortalık darmadağın...
Memlekette pahalılık aldı başını gidiyor, verilen hiç bir söz tutulmuyor, KKTC’de yaşam süren TC vatandaşlarına yönelik, Mayıs’ta Türkiye’de yapılacak seçimlere yönelik rüşvet çalışmaları, “Anavatan’dan ülkemize yatırım” adı altında satılmaya çalışılıyor.
Ne doğruluk var ne dürüstlük...
Ne şeffaflık ne hesap verebilirlik...
-*-*-
Peki ne var ülkede?
“KKTC’yi ileri taşıyacağız” diyen bir garip Cumhurbaşkanı!
Gitmez be abi, daha ileri gitmez!
Şiroya da bağlasanız çekip ileri götüremezsiniz, çamura saplandı beytambal!
Makineye çamur kaçtı, aksona koptu, dümen kırıldı, eksoz gömüldü, camlar kırıldı, elektrik sistemi çöktü...
Gabo çatladı, gambina eğrildi, şasi zavrolaştı!
Diyelim ki çektiniz çamurdan çıkardınız, işe yaramaz ki!
Yürümez ki, ileriye gitsin!
-*-*-
Dürüst olun, doğru olun, hesap verebilir olun, şeffaf olun; bakarız ya hu!
Nedir bunca yalanın, bunca ahlaksızlığın, bunca karanlığın size kazandırdığı?
Evlatlarınız var sizlerin de!
Hadi diyelim ki bizden hiç çekinmiyor, zerre utanmıyorsunuz da evlatlarınızın - torunlarınızın yüzüne baktığınızda da mı utanmıyorsunuz?
Olamaz, olmamalı, olmamalıydı!
Oydu, şuydu, buydu...
Pahalılıktı, karanlıktı, hırsızlıktı, rüşvetti...
Çökmüşlüktü...
Ersin Tatar’ın gariplikleriydi...
-*-*-
Hepsini geçiniz!
-*-*-
16 yaşında bir çocuk...
İnşaatta ölü bulundu...
10’uncu sınıf öğrencisi...
-*-*-
İnternette şarkı söylerken videosu var...
“Haydi söyle”yi söylüyor...
“... Seni gördüğüm zaman / Hayat sanki son bulur” diyor...
-*-*-
Ölüm haberi, hayatımızı sonlandırmış gibi!
Büyük acı!
-*-*-
Mesajlar mesajlar mesajlar...
Sorma gir hanına dönen bir memleket...
Asayiş hiç de “berkemal” değil!
Tam tersi, “asayiş” rezalet!
Güney’e kaçan veya kaçtığı iddia edilen bir zanlı!
-*-*-
Oh ne rahat!
Vuruyor, öldürüyorsun, elini kolunu sallayarak Halil Falyalı cinayetinde olduğu gibi ya uçağa binip – ya da ufak bir tekneye atlayıp Türkiye’ye kaçıyorsun; ya da çok daha kolayı var; her gün binlerce kaçak göçmenin delik deşik ettiği, “kalbura dönmüş sınırdan” , Güney’e uçuyorsun!
Yaşasın KKTC!
Dingo’nun ahırı mı yoksa yukarıda da belirttiğimiz gibi sorma gir hanı mı?
-*-*-
Ve en acısı, çözümsüzlük sürdüğü müddetçe; “Rum polisi yakalarsa, bulursa ve iade ederse” diye de bekliyorsun!
-*-*-
Ve sonra da diyorsun ki, “KKTC’yi ileriye taşıyacağız...”
Nasıl?
Pardon ama nasıl?
Böyle mi?
Türkçe mizah dergisi Uykusuz, yayınlarını durdurdu… 2007’den beri yayımlanan dergi, "Kurulduğu günden bugüne dergimize emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarımıza ve okuyucularımıza teşekkür ederiz. Hoşçakalın" açıklamasını yaptı… Üzüldüm… Hem de çok… Bir sevdiğimin ölümü gibi geldi bu haber… Son kapakla, en güzel kapaklardan birini paylaşmak istedim sayfamda… Saygıyla…