Bizden ne kaldı?

Cenk Mutluyakalı

Bir zamanlar sosyal medya da internet de televizyon da sinemaydı sanırım.

Limasol çocukları olarak bizler, büyüklerimizden Taksim Sineması anılarını dinleyerek geçmişe sarıldık. Bir de Şahin Sineması vardı. - ki orası erkenden yıkılmıştı.-

Türkiye'nin starları Erol Büyükburç, Nesrin Siphai, Cem Karaca konserleri, Türkân Şoray’la Ediz Hun’un ziyaretleri, Yeşilçam’ın gözü yaşlı aşk dramaları, tiyatro oyunları, piyesler, çok dinledim bu anıları…

Taksim Sineması, Limasol’da bizim evin de elli adım ilerisinde…
Yandı ya da yakıldı geçenlerde…
İtfaiye, sinemanın yakıldığına inanıyor.

Yanmasa da yıkılacaktı zaten…
İyice dökülüyordu.
Kıbrıs trajedisinin bir yüzü de bu…
Çok güzel bir bina Taksim Sineması, Limasol’un Kıbrıslı Türk mahallesinde en özel yapılardan biri…
Şimdiki hali içler acısı…

Böylesi yerler toplumsal belleğimiz ve kültürel mirasımızdır. Restorasyonu gündemdeydi… Şimdi de “aslında uygun yeniden yapılması” konuşuluyor, umarım Limasol Belediyesi ya da Avrupa Birliği bunu gündeme alır. Bunun için talepkar olmak  gerekiyor. Yeniden yapılsa aslına uygun ve özellikle Kıbrıslı Türklere sahne imkanı yaratılsa, hem sergiler, hem tiyatro anlamında, ne güzel olur.

***
Yangın sonrası önceki gün Limasol’a gittim ve Taksim Sineması’na da uğradım. Çatısı çökmüş yangından, güvenlik bandı çekilmiş, “tehlikeli ve girilmez” diye… Yangın öncesinde de girilmiyordu zaten...

1974 sonrası Maraş göçmeni bir Kıbrıslı Rum’a verilmişti… O da kendi sinemalarını Maraş’ta yıkıma terk etmişti, zorunlu olarak. Maraş’taki mekanlarının ismiyle “Sinema Appollon” olarak 1990’a kadar işletildi Taksim Sineması… Işıklar kapandı ardından, perde düştü, sakinleri gibi görüntüsü de kayboldu.

O sinema…
Adı batsın…
Taksim…

1974 öncesi “Taksim” adlı sinemalar Lefkoşa’da, Omorfo’da, Limasol’da her yerde vardı..
Ne inatmış bu bölünme!

Ne taksimmiş bu taksim!

Savaşın ardından Girne’deki kışlık sinemanın ismi Barış, yazlık sinemanın ismi Emek’ti örneğin….

***
Limasol’daki sinema yangını kimilerine göre siyasi bir kundaklama…. Kimilerine göre metruk binayı mesken edinen bağımlıların işi…

“Sinema yanmış” dediğimde, Leymosun Kültür Vakfı’ndan dostum Yücem Rasımoğlu’nun tepkisi, “Bizden bir şey kalmadı zaten memlekette” oldu.

Toplumsal onca değer kayboluyor, yıkılıyor, küle dönüyor giderek…
Ne Kıbrıslı Rumların anılarına saygı var kuzeyde, ne güneyde Kıbrıslı Türklerin…



Hem çok dertliyiz hem çok razı

Cep telefonu faturalarının yakıcı bir dert olduğunu tepkilerden ölçüyorum.
Hem çok dertliyiz, hem de çok razı!

Bir makale ya da eleştiriye geri dönüşler toplumun hassasiyeti anlamında belirleyici oluyor; sosyal medya ve özelden aldığım mesajlar mobil faturalara yönelik öfkeyi gösteriyor.

Avrupa’nın en pahalı mobil iletişimine maruz kaldığımız halde öfkeli ama hareketsiz bir kitle var.
Yüzde 60’ın üzerinde vergi ve fon yüküne kimse isyan etmiyor.

İki sebeple…
Kamuda örgütlü çevreler ilgili vergi ve fon marifeti ile toplanan ve genel bütçeye düşen parayı “maaş” olarak geri aldıklarını düşünüyor, o nedenle fazla gürültü yapmıyor.
Hayat pahalı olsa da bunun karşılığı ilgili kesimin maaşına yansıyor.

Gerisi de “vergiler kalksa bile iletişim ucuzlamayacak” güvensizliği ve inançsızlığı üzerinden mevcut duruma razı yaşıyor.

Bir düşünsenize yüzde 63 vergi ve fonu her ay, hepimizden alıyorlar ancak altyapı ve yatırım anlamında hiçbir geri dönüş görmüyoruz.
Ödüyoruz ama hayat kalitemiz geriliyor.

Okul inşa edilmiyor bu parayla, yollara asfalt dökülmüyor, elektrik santrali alınmıyor, hastane yapılmıyor, teknolojiye yatırım gerçekleşmiyor, yaşlılar için evde bakım hizmetine dönüşmüyor bu fon, bu vergi...

Her ay ödemeye devam ediyoruz.
Her ay, her ay, her ay…

***
“GSM vergi miktarı azaltılırsa, paketlerin ucuzlayacağını mı düşünüyorsunuz” diyor Doğuş Yalman dostumuz, haklı bir güvensizlikle…
Denetimsizlik, değersizlik ve ilkesizlik ortamında, bu güvensizliği anlıyorum.

Sektör kendi keyfine bırakılırsa elbette ucuzlamaz ama bir denetim, disiplin gelir ve üst yapı belirleyici olursa… İnternet ve telefonu neden çok daha hesaplı kullanmayalım?

***
Kıbrıs’ın kuzeyinde 30GB mobil internete aylık 1,079 TL fatura ödüyorum ve Türkiye’de aynı hizmetin karşılığının 550 TL olduğunu görüyorum. İngiltere’de 10 sterline sınırsız sosyal medya, konuşma ve 30 GB internete sahip bizim evlat…
Demat Zabitoğlu dostumuz, İrlanda’da her ay sınırsız internet, arama ve mesaj için 12.99 Euro ödediğini söylüyor.

Kıbrıs’ın kuzeyinde faturamızın yarıdan fazlası vergi, fon!
Üstelik kazancınıza göre değil bu…
Dolaylı vergi…

Ekonomist dostumuz Erkan Okandan hesapladı, dolaylı vergide son 6 senenin en yüksek oranına ulaşılmış.
Yüzde 67’ye yakın “dolaysız vergi” yükünü sırtlanıyoruz.

En zengin de en yoksul da aynı oranda vergi veriyor böylece…
Sömürülüyoruz!





Sahnede 4 kadın

Kıbrıs Tiyatro Festivali, kadına yönelik ayrımcılık ve şiddetti, dayanışmanın iyileştirdiğini anlatan “Kadınlar, Filler ve Saireler” oyunu ile başladı.

Ankara Devlet Tiyatrosu’nun kara komedi tarzı oyununda dört kadın oyuncu izleyenlere 1.5 saatten fazla önemli bir performans sergiledi.

Oyun gereksiz tekrarlar ve yinelenen diyalogla gereğinden fazla uzasa da seyirci mutluydu.

Hele dört kadın oyuncudan biri Kıbrıslı olunca ve araya Kıbrıs ağzı espriler de katılınca kendimize sarıldık yeniden…

Kıbrıslı yetenek Neyra Kayabaşı, Filiz Demiralp, Gül Öz ve Gizem Koçer’e ve oyunun yazarı Yunus Emre Gümüş’e yönetmeni Sibel Erdenk’e tebrikler, teşekkürler!

AntiLogos Tiyatrosu’nun “Annesi” oyunu var salı akşamı, güneyde izlemiştim eğer imkan olursa bir kez daha izlemek isterim. Girne’de siyasi baskıyla gösterimi engellenmişti, malum… O nedenle merdiven basamakları dahil salonu doldurmak gerek, en iyi yanıt olur bu, sanattan ve ışıktan korkanlara…

Annesi…
16 yaşında öldürülen Kiryakos’un…
21 yaşında öldürülen Sotiris’in annesi…

Kıbrıs’ın acılarının, gözyaşlarının, ilahilerinin ve ihanetlerinin annesi…

Tarih ve coğrafya birleştirsin bizleri, acıtmak, ağlatmak yerine… Yine dört kadın olacak sahnede, bu kez kahkaha değil hüzün olacak.