Ödül AŞIK ÜLKER
CTP Genel Başkanı, 2’nci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, UBP-DP hükümetinin icraatlarını “inanılmaz derecede başarısız” diye nitelendirerek, “Eğer bu hükümet aymazlığını sürdürürse, bizi çok karanlık şeyler bekler” dedi.
“Bizi karanlık günler bekler çünkü Türkiye ile mali protokolü ince eleyip sık dokumadan imzaladılar” diyen Talat, “Dua etsinler ki ilk biz müzakere etmeye başlamıştık, bazı şeyleri düzeltmiştik, bir noktaya gelmişti. Onu imzaladılar ama yine uygulayamayacakları, bu ülkede uygulanamayacak maddelere imza attılar. O maddeleri hayata geçirmeye kalkarlarsa bu ülkede çok büyük karışıklıklar olacak. Yerine getirmeyince de Türkiye kararlılığını gösterir ve serbest bırakacağı parayı bırakmazsa büyük krizler yaşayacağız” diye konuştu.
Hükümetin olağanüstü hal uygulaması yaptığına dikkat çeken Talat, seyrüsefer affının, ödeyenlere büyük bir hakaret, haksızlıktır ve saygısızlık olduğunu söyledi.
Talat, CTP’nin de hükümetteyken aflar yaptığını ancak sadece cezaları bağışladığına dikkat çekti.
Talat, Kıbrıs konusunda da değerlendirmeler yaparak, beşli zirve olursa çok ümitli olduğunu vurguladı. “Gerisi tamamlandı, mesele sadece güvenlik ve garantilere kaldı demektir. Onun çözümü de bana göre zor değildir, harita da dahil. Diğer 4 konunun bağlanmasına bağlıdır” dedi.
“Her geçen gün çözüm zorlaşıyor”
Soru: Kıbrıs konusunda müzakereler yoğunlaştırılmış şekilde devam ediyor. Liderlerin planlanmış 6 toplantısı var, müzakereciler görüşmeye devam ediyor. Ardından da New York ziyareti gündemde. Geçtiğimiz günlerde de mecliste temsil edilen partilere yönelik bir bilgilendirme toplantısı yapıldı. Bu toplantı sonrasında genel bir değerlendirme yapar mısınız, müzakerelerde gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Talat: Gidişat şu an itibarıyla sıkıtılı değil, iyi görünüyor. Ama tabi ifade edildiği gibi, bu iyi gidişin 2016 yılı sonuna kadar bir sonuca varması lazım. 2016 sonuna kadar bir sonuca varmazsa, malum Rum başkanlık seçimleri gelecek, bu seçimler bir yıl öncesinden etkili olmaya başlayacak, dolayısıyla 2016’da bitmez, 2017’ye sarkarsa sanıyorum ki seçimlerden sonraya kalacak. O da büyük bir zaman kaybıdır, zaten Annan Planı referandumundan bugüne 12 yıl kaybettik. Yeni kayıplara tahammülümüz yoktur. Kıbrıs sorununun da tahammülü yoktur diye düşünüyorum. Çünkü her geçen gün çözüm zorlaşıyor. Statüko yerleşik hale geliyor. İnsanların içinde bulundukları koşulları hızlı bir şekilde, çözümle beraber, yeniden değiştirmeye tahammülleri azalıyor. Çünkü süre çok geçiyor. Mesele budur. Bu psikolojik birşeydir ve tabi ki insani bir meseledir. AİHM mahkemesinin malum Dimopulos kararı da bunu zaten gösterdi, “Bir insan hakkı ihlalini engellemek için başka insan hakkı ihlalleri yaratmamalıyız” dedi. 1974’den bugüne aradan 42 yıl geçti. Güzelyurt’ta yaşayan bir insanı 42 yıl sonra başka bir yere yerleştireceksiniz. İki yıl daha geçerse, 44 yıl. Olur mu böyle birşey? Ya bu çözüm bir an önce bulunur ya da insanların yerinden edilmeyecekleri bir başka formül aranır. Belki yine federal ama insanların yerinden edilmeyeceği bir formül. Tabi bunları sonra düşünmek lazım. Şu anda önümüzdeki pilav, 2016 sonuna kadar bu işi bitirmektir.
2018’e kaldığında da durumun ne olacağını bilemezsiniz. Güney’de aynı kişi kazanmazsa, başka biri kazanırsa? Kıbrıs meselesinin geldiği durumu bir de ona öğreteceğiz,tekrar görüşmeler başlayacak, “daha öncekinin kabul ettiklerini ben etmem” diyecek, bu da dememiş miydi?
“Rumların takıntıları var”
Soru: New York görüşmesi de konuşuluyor...
Talat: New York konusu bana göre yanlış anlaşıldı. Rum tarafı, eskiden beri böyleydi, “biz oraya Cumhurbaşkanı olarak gidiyoruz, orada bir görüşme yok. Ama Genel Kurul tamamlandıktan, yabancılar ayrıldıktan sonra olabilir” diyor. Üçlü toplantı BM Genel Kurulu’u tamamlandıktan sonra olabilir ancak beşli toplantı için onların tercihi araya bir hafta, 15 gün girmesidir. Rumların bu konuda müthiş takıntıları var. Varsayalım ki, Genel Kurul sırasında bir toplantı olsa ve bunun Genel Kurul kapsamında olmadığı söylense, yine de olmaz. Hatta ikili yani Kıbrıs Türk tarafının Genel Sekreter ile yapacağı görüşme konusunda da takıntıları var. Hatırlıyorum, Hristofyas bile Genel Sekreter’den kendisi New York’tan ayrıldıktan sonra benimle görüşmesini istemişti. Böylesine bir takıntıları var.
New York zirvesi çok kolay değil. Beşli zirve BM Genel Kurulu bittikten sonra başka bir davetle, belki New York’ta olmaz, Cenevre’de veya başka bir yerde olabilir. Ama bu da buradaki ilerlemeye bağlıdır. Eğer diğer konularda anlaşılabilirse ve sadece Güvenlik ve Garantiler kalır, o zaman bu zirve bir yerde olur. Belki Kıbrıs’ta olur veya Cenevre’de olur, Berlin’de olur. Bir yerlerde olur. Tabi ki New York’un sembolik bir anlamı da var.
“Zirve olursa ben çok ümitliyim”
2. Cumhurbaşkanı Talat, “Beşli zirve olursa beklentiniz nedir?” sorusuna “Zirve olursa ben çok ümitliyim. Gerisi tamamlandı, mesele sadece güvenlik ve garantilere kaldı demektir. Onun çözümü de bana göre zor değildir, harita da dahil. Diğer 4 konunun bağlanmasına bağlıdır.” diye cevap verdi
“Demek ki, Türkiye de uygun bir formüle yeşil ışık yakabilecek noktada”
Soru: Cumhurbaşkanı Akıncı güvenlik ve garantiler konusunda Kıbrıslı Türklerin kendilerini güvende hissedeceği ve Rumların tehdit olarak görmeyeceği başka bir formül bulunabileceğinden bahsediyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Talat: Ben de aynı kanaatteyim, öyle bir formül bulunabilir. Zaten Cumhurbaşkanı bunu söylediğine göre, Türkiye ile yaptığı istişarelere dayalı olarak söylüyor. Burada konu zaten Türkiye’dir. Taraf olduğu için, “hayır değişiklik istemiyorum” deme hakkı olan ve böylece de aynen muhafazasını sağlaması mümkün olan ülke Türkiye’dir. Cumhurbaşkanı “başka formüller de vardır” dediğine göre bir şekilde Türkiye ile istişare edilmiştir, edilmeden böyle birşey söyleyebileceğini düşünmüyorum. Demek ki Türkiye de uygun bir formüle yeşil ışık yakabilecek noktadadır. Türkiye’den gelen açıklamalarda garantinin devamından bahsediliyor ama eskiden olduğu gibi “garanti anlaşmalarına dokunulamaz” denmiyor.
Türkiye -Rusya ilişkileri...
Soru: Türkiye’nin son dönemde Rusya ve Suriye ile ilişkilerini iyileştirme, normalleştirme çabaları var. Rusya önemli bir ülke, BM daimi üyelerinden biri, Rum tarafıyla çok yakın ilişkileri var. Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin düzelmesi yönünde atılan adımlar müzakerelere, Kıbrıs konusuna olumlu yansır mı?
Talat: Rusya’nın Kıbrıs’a ilişkin politikasının kolay etkileneceğini düşünmüyorum. Bir zamanlar, Türkiye ile ilişkileri yine iyiydi, çok önemli ticari ilişkileri vardı. 2004’te biz “evet” dedik, bundan bütün dünya gibi Ruslar da etkilendi. Rus Dışişleri Bakanı benimle görüşme yaptı. Tarihte bir ilk. Ama buna rağmen Kıbrıs politikası değişmedi, çok kolay değil. Çünkü Rum tarafıyla Rusya ilişkilerinden geleneksel bir derinlik var. Bizimki pamuk ipliğine bağlıdır, Türkiye’nin de öyledir. Bir uçak düştü, Türkiye ile ilişkiler koptu. Uçak da düşürüldü, bir Amerikan uçağı olsaydı, düşürülmezdi. Düşürülse bile Amerika bu kadar tantana yapmazdı. Rusya doğulu bir tepki gösterdi, Türkiye de doğulu bir hareket yaptı. Böyle ülkelerin dış politikaları kolay değişmez, ilişkileri belli düzeyde iyileşir. Kıbrıs Rum tarafıyla ilişkileri öyle değil. Çok eski yıllara dayalı, sosyalist sistemin olduğu dönemde komünizmin yasak olmadığı bir ülkeydi Kıbrıs, dolayısıyla neredeyse Rusya’yı anavatan gibi gören komünistler vardı ve hala onlar buralarda, bundan kaynaklanan, Makarios’un bağlantısızlık politikasından kaynaklanan yakınlıklar, ortodoksluk yani dini yakınlık gibi herşey mevcut. Bizim temennimiz Rusya’nın bizden yana tavır takınmasından çok, çözüme destek olmasını sağlamaktır. Rusya, Rumların çıkarını da koruyacaksa korusun ama çözüme destek olsun. Rusya daha fazlasını yapmaz, Rum tarafını militanca savunuyorlar. Bu da kolay kolay değişmez. Değişmez derken, hiç birşey olmaz demiyorum, ilişkilerin iyileşmesinin faydası olur ama köklü değişiklik olmaz.
Türkiye-Suriye ilişkileri...
Soru: Türkiye-Suriye ilişkilerinin iyileşmesi nasıl yansır?
Talat: Suriye ile ilişkilerin iyileşmesi de çok yararlı olur. Türkiye’nin Kıbrıs’a daha fazla konsantre olmasını sağlayabilir. Kıbrıs sorununun çözümünün uluslararası alanda sadece AB bağlamında değil, Türkiye’nin bütün uluslararası ilişkilerine olumlu etkiler yapacağı ortaya bir kere daha çıkmış olur. Dediğim gibi, Türkiye’nin başka konularla ilgilenme anlamında bölünmesi ortadan kalkmış olur, böylece Kıbrıs’a konsantre olur. Kıbrıs sorunu da çözülürse, önemli bir uluslararası ilişkisi de rahatlamış olur.
Soru: Türkiye’nin sadece dışta değil, içte de sorunları var. Özellikle darbe girişimi sonrasında içte yaşanan sorunlar devam ediyor. Terör saldırıları var. Türkiye’nin içteki durumu çok karışık, Kıbrıs’a ne kadar konsantre olabilir?
Talat: Doğru ama eskiye göre biraz daha iyi konsantre olabilir. Türkiye’de terör gerçekten çok büyük boyutlara ulaştı. Polisler, siviller hayatını kaybediyor. Terör Türkiye’ye çok acı çektiriyor. Türkiye’nin uluslararası ilişkileri düzeldikçe, terör de daha alt düzeye inecektir diye düşünüyorum ve umuyorum.
----------
“Buradaki insanların, Türkiye’deki darbe girişimiyle ilişkilendirilmeleri son derece yanlış olur”
Soru: FETÖ Kıbrıs’ta var deniyor, yok deniyor. Değişik yorumlar yapılıyor. Sizin düşünceniz nedir?
Talat: Fethullah Gülen’in terör örgütü elebaşısı ilanından önce, burada, birçok iş çevresiyle ilişkisi olabilir, olmuştur da, olduğunu da duyuyoruz. O dönemde bu Türkiye hükümetinin itiraz etmediği, hatta teşvik ettiği birşeydi. Dolayısıyla bu ilişkiler o bağlamda olabilir. Tabi bu, Türkiye’de darbe yapılacağı ve bu darbede buradaki insanların rolü olduğu anlamında değil. Fethullah Gülen ile ilişki anlamında söylüyorum. Bu da muhakkak vardır, olmuştur. Bunun Türkiye’deki darbe girişimiyle ilgili bir boyutu olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. O yüzden buradaki insanların, Türkiye’deki darbe girişimiyle ilişkilendirilmeleri son derece yanlış olur. Böyle bir ayrım yapmak lazım. FETÖ’nün terör örgütü ilan edilmesinden sonra onlarla mali ilişkiler sürdürmek suç olur mu? Bence olur çünkü terörün finansmanının yasaklanmasını öngören yasalarımız var. Benim Cumhurbaşkanı olduğum dönemde, CTP hükümetteyken bu yasa yapıldı.
“Doğalgazın katalizör olacağını düşünmem”
Soru: Tekrar Kıbrıs konusuna dönersek, Kıbrıs konusunda doğalgaz katalizör olarak görülüyor ama bir dönem de krize, görüşmelerin durmasına neden olduğunu biliyoruz. Son zamanlarda Güney’de bu konuda atılan adımları müzakereler veya Kıbrıs sorunu için tehlike olarak algılıyor musunuz?
Talat: Ben çok tehlikeli görüyorum. Rum tarafı, bir türlü bunun iki toplumu da ilgilendirdiğini kabul etmedi, onlara göre bu bir egemenlik meselesidir. Gelirin, paranın, zenginliğin egemenlikle ilgisi nerede? Bu ekonomik bir meseledir. Kıbrıslı Türkler’in de burada hakkı vardır, kendileri de bunu kabul ediyorlar. Müzakere süreci uzadıkça, doğalgaz konusunun süreci zarara sokacağını düşünüyorum. Ben hiçbir zaman doğalgazın katalizör olacağını düşünmem, bazen çözüm durumunda çok işe yarayacağını söyleyebilirim. Veya belki her konuda anlaşılmışsa, doğalgazın elde edilecek olması son hamlede faydalı olabilir. Doğalgaz çok uzun zamanlarda hep kriz nedeni oldu, gerginlik nedeni oldu. Petrol de öyledir. Dünyada barışı sağlayan petrol ben duymadım.
“Irkçı örgütler, faaliyetler yasaklanmak zorundadır”
Soru: İki toplumun durumunu nasıl görürsünüz? Sizce iki toplum federal bir çözüme hazır mıdır, hazırlanmakta mıdır veya hazır değillerse ne yapılması gerekir?
Talat: Toplumlarımızın birlikte yaşamaktan bir sıkıntı yaşayacaklarını düşünmüyorum. Bazı şartlar tabi ki var. Mesela ırkçı örgütler, faaliyetler yasaklanmak zorundadır, bizde de Güney’de de. Bana göre ELAM’ın yasak olması lazım.
Soru: ELAM meclise girdi...
Talat: Yasak olması lazım, kapanacak. Sonuçta küçük bir gruptur ve belli miktarda oy aldı ve meclise girdi. Örneğin benim 74 harekatında Girne’deki katliamlarda rol aldığımı, milletvekili olan ELAMcı söylüyor. Meclise de girse, adam yalan söyüyor. Yalan söyleyen bir milletvekili, illa ki milletvekili olma kapasitesinde midir? Sonuçta ELAM’ın ve bizde de benzeri oluşumları, şu anda oluşum olarak yok, yasaklanması lazım. Diğer toplumu düşman gören faaliyetleri söylüyorum, milliyetçi olabilir, sorun değil. Ama diğer toplumu düşman görüyorsa, o zaman o faaliyetin, o grubun yasaklanması lazım. Aksi halde ulaşacağımız barışı çok zorlayacaklar veya mecburen polisiye tedbirler alacağız. Polisiye tedbirler de gerginlik sebebi olacak. Limasol’da, ELAM bana saldırdığında, polis hiçbir tedbir almadı. Bunların da konuşulup düzenlenmesi lazım. Diğer toplumdan birine saldırıldığında eğer polis birşey yapmazsa, burada bir sorun var demektir. Bu gibi düzenlemelere ihtiyaç vardır. O gösteri barışçı bir gösteri değildi. Gösteri saldırgan bir gösteriydi, içeriye yanıcı madde atılmıştı. Tepki değil, saldırıydı. Bu gibi olayları da yasaklamak zorundayız, aksi halde işimiz çok zor olur. Örneğin Türk arabalarına saldırılar oluyor. Bir arabaya zarar verene eğer 3 ay hapislik veriliyorsa, bunu yapana 3 yıl verilmesi lazım. Bunun başka yolu yoktur. Rum tarafı bu konuda çok rahat, “bir iki ahmak yaptı” diyorlar. Bir iki ahmağı bırakırsak, memleketi yakacaklar.
“Demek ki, Kıbrıs sorunuyla hiç ilgisi yoktur”
Soru: Son dönemde iki tarafta da çözüm karşıtı tarafların hareketlendiğini görüyoruz. Bu ne anlama geliyor? Müzakerelerin çözüme doğru gittiğini mi gösterir? Bu panik midir?
Talat: Bence öyledir. 2016 yılı sonuna kadar dendiği için, hem biz diyoruz, hem Türkiye diyor, hem Rum tarafı diyor, Eide diyor. Hareketlendiler ve engellemek için ön almaya çalışıyorlar. Komik şeyler bile duyduk, Başbakan “Cumhurbaşkanı ile yaptığımız son toplantıda temsilciler meclisinde kararların oy çokluğu ile alıncağını öğrendik” dedi. Düşünebiliyor musunuz? Ben Cumhurbaşkanı iken kendisi Dışişleri Bakanı’ydı. O dönemde de böyleydi. Annan Planı’nda da böyleydi. Nasıl haberi olmadı? İnanılır gibi değil. Demek ki Kıbrıs sorunuyla hiç ilgisi yoktur.
“Üsluba dikkat etmek lazım”
Soru: Cumhurbaşkanlığı’nda parti başkanlarıyla yapılan bilgilendirme toplantısı öncesinde de Cumhurbaşkanı’na yönelik eleştiriler yapılmıştı. Sonrasında da hem başbakan, hem dışişleri bakanı’nın eleştiren hatta eleştiriden öte açıklamaları oldu. CTP Genel Sekreteri Tufan Erhürman Cumhurbaşkanı ile yapılan toplantıda Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın bu tür eleştiriler yapmadığını söyledi. Bu davranışları nasıl değerlendirirsiniz? Kapalı kapılar ardından sert bir şekilde eleştirip, dışarıda birlik fotoğrafı vermeleri gerekmez miydi, Güney’de böyle olduğunu görüyoruz.
Talat: Doğru olan odur. Biz geçmişte, Cumhurbaşkanı’na muhalefetken, yani Denktaş döneminde öyle yapardık. İçeride en şiddetli şekilde eleştirirdik ama çıktığımızda yumuşak üslupla meramımızı anlatırdık. Doğru olan odur. Anlamakta zorlanıyorum. Sizin de dediğiniz gibi “çözüm olma tehlikesi” onları harekete geçiriyor. Aslında üzücü bir durum, devlet adamlığıyla bağdaşmaz. Dikkatli olmak lazım, üsluba dikkat etmek lazım.
Soru: Kapalı kapılar ardında, Cumhurbaşkanı’nın yüzüne söylememelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Talat: herhalde cesaret edemiyorlar, bunu onlara sormanız lazım. Ben bilemem. Ben sadece bunun yakışık almadığını, devlet adamlığıyla bağdaşmadığını söylerim.
“İnanılmaz derecede başarısız bir hükümet dönemi”
Soru: Hükümetin gidişatı nasıl? Özellikle meclisin tatil olduğu dönemde atılan adımlar var, yasa gücünde kararnamelerle aflar çıktı, ithal ürünlere konan fonlar var...
Talat: Çok başarısız, inanılmaz derecede başarısız bir hükümet icraatı dönemi yaşıyoruz. Hükümet bugün olağanüstü hal uygulaması yapıyor. Muhaceret affı, ekonomik konu değil, ucu ekonomiye dokunabilir, herşey birbirine dokunur, acil hiç değil. Kanun gücünde kararnameyle muhaceret affı nereden çıktı? Türkiye’de bunu yapıyorlar ama olağanüstü hal ilan ettiler. Burada öyle birşey yok.
Diğer konular ekonomiyle alakalı olsa bile yani “TÜK’ü kurtarma operasyonu, % 3 vergi”, üstelik öngörülen fatura üzerinden... Yani 10 ton mal ithal edecekseniz ve vazgeçip 5 ton ithal ederseniz fiiliyatta, 10 ton üzerinden ödersiniz çünkü ön izin alırken ödersiniz, peşin. Böyle bir uygulama ekonomik bir uygulamadır ama ivediliği yoktur. Bir ay sonra meclis açıldığında, TÜK’ü kurtarma paketi ile bunu meclise getirebilirlerdi. Bu iş sadece vergi ile olmaz ki, TÜK’ü nasıl kurtarıyorlar? Sonuçta vatandaşın cebinden alıp TÜK’e verecekler ve ben oraya istihdam yapacaklarına da inanıyorum. İstihdam imkanı yaratmak için bunu yaptılar.
“Böyle bir garabet hiç düşünemezdim”
Seyrüsefer konusunda yaptıkları af. Ben böyle bir garabet hiç düşünemezdim, böyle birşey olamaz. Birini gördüm, “10 yıldır ödemiyorum, aracım kayıttan düştü, yıllık bin yediyüz kusur harcı var, şimdi iki yıl geriye dönük, 6 ay da ileriye doğru ödeyeceğim. 5 bin TL’ye bu işi kapatacağım, normalde 30-40 bin TL lazımdı yeniden kaydetmek için” diyor. Peki ödeyenler? Onlar enayi mi? Ne kadar ayıp birşey. Ödemeyenler azınlıktır. Bu yapılan ödeyenlere büyük bir hakarettir, haksızlıktır, saygısızlıktır. Bu sadece kayıttan düşenleri değil, örneğin 4 yıl ödemedi, bir yıl ödeyecek gerisini ödemeyecek.
Bugüne kadar aflar oldu, vergide de oldu. CTP de yaptı. Ama yapılan af, vergiyi bağışlama değil, cezasını bağışlama oldu. Burada da öyle olmalıydı. Cezası bağışlanmalıydı. Bu olabilecek, düşünülebilecek birşey değil. Hükümetin yetkisi olduğundan da emin değilim. Çünkü söz konusu araçlar kullanıldı, ilgili kişi suç işledi ve hükümet bırak suçu bağışlıyor, aynı zamanda tahakkuk eden yol vergisini de almıyor. Vergiyi almama hakkı var mı? Bilmem. Cezasını almama belki. Ödeme güçlüğü yaşamıştır, varsın cezasını ödemesin. Ama ana para toplansın. Diğer insanlara bu ne büyük bir hakarettir.
TÜK konusu, diğerleri, kısacası hükümetin icraatlarında savunulabilecek veya izah edilebilecek birşey yok. o yüzden ben bu hükümetin son derece başarısız bir hükümet olduğunu düşünüyorum. Diğer icraatlarında da yapabildikleri birşey yok, yapabilecekleri birşey yok. bizi karanlık günler bekler çünkü Türkiye ile mali protokolü ince eleyip sık dokumadan imzaladılar. Dua etsinler ki ilk biz müzakere etmeye başlamıştık, bazı şeyleri düzeltmiştik, bir noktaya gelmişti. Onu imzaladılar ama yine uygulayamayacakları, bu ülkede uygulanamayacak maddelere imza attılar. O maddeleri hayata geçirmeye kalkarlarsa bu ülkede çok büyük karışıklıklar olacak. Yerine getirmeyince de Türkiye kararlılığını gösterir ve serbest bırakacağı parayı bırakmazsa büyük krizler yaşayacağız.
“Uygulamaya kalktığında memlekette isyan çıkacak”
Örneğin elektrik kurumunun bölünmesi ve özelleştirilmesi. Dağıtımın özelleştirilmesi taahüdü var. Dağıtımın özelleştirilmesini nasıl yapacaklar? Suyla ilgili konular var. İhale yapılacak. Hani? Ne hazırlık var. Ansızın onun ihalesi de Türkiye’de çıkacak ya da Türkiye’de DSİ’nin çıktığı, geçiş dönemi dağıtım ihalesini alacak olan şirket, hepsini alacak. Anlaşmada belirtilen Merkezi İhale Komisyonu’nun yapacağı ihale Türkiye’de yapılmış olacak. Eğer bu hükümet aymazlığını sürdürürse, bizi çok karanlık şeyler bekler. Çünkü bunlar “imzalayım da nasıl olsa istersem uygulamam” havasındaydılar ama Türkiye’nin havası öyle değil. Bilemem Türkiye de vazgeçtiyse, eski hallere, “imzala da uygulama” noktasına dönmeye karar verdiyse. Ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Hükümet imzaladı ama uygulayamayacak. Uygulamaya kalktığında memlekette isyan çıkacak. Nasıl uygulayacak?
Soru: Bu süreçte CTP ne yapıyor? Hem Kıbrıs sorunu hem de hükümet icraatları anlamında...
Talat: CTP hükümet icraatları bağlamında muhalefetini sürdürüyor. Çözüm konusunda da sürece desteğini sürdürüyor. Şu sıralar CTP’nin kendi iç konuları önde. Ocak kongreleri yapılıyor, ilçe kongreleri yapılacak, sonra da kurultay yapılacak. Dolayısıyla CTP, kendi iç seçimlerine, örgütlenmesine konsantre oldu ama bu arada Kıbrıs sorunu ve hükümet icraatları konusunda görüşlerini hem kamuoyu ile hem de üyeleriyle, sempatizanlarıyla paylaşıyor. Halkla buluşma, köy gezileri var. Yaz aylarının rehavetini unutmayın, tatilde olan, sıcaktan dolayı sokağa çıkmayan insanlar var, esas kampanya dönemi Eylül’den itibaren olur diye düşünüyorum.