Kıbrıs Türkü demokrasiyi özümsemiş, içine sindirmiş ve demokratik teamüllere uygun yaşamayı becerebilen bir toplumdur.
Bunu ister İngiliz sömürge döneminin, isterse de Rum toplumu ile birlikte yaşadığı yılların kazandırdığı bir kültür olarak sayın farketmez. Ama biz bu kültürü özümsedik, içimize sindirdik ve yaşamımıza uyarladık.
Farklı görüşlere tahammül etmeyi öğrendik. Bizden farklı düşünenleri elbette eleştiririz. Onun farklı düşüncelerini beğenmesek bile hoşgörüyle karşılamayı ve hoşgörü sınırları içinde eleştirmeyi biliriz. Ama hiçbir zaman o kişiye karşı linç girişiminde bulunmayız.
22 Ocak Pazartesi bu ülkede yaşananlar daha önce görmediğimiz bir linç kampanyasından başka bir şey değildi. Üstelik bu linç kampanyasının işareti Türkiye’nin Cumhurbaşkanı tarafından verildi. Daha da önemlisi bu linç kampanyası “devletin güvenlik güçlerinin engin hoşgörüsü ve yeterli önlem almaması” ile çığırından çıktı.
Buna ek olarak bu linç girişimi Meclis’te temsil edilen siyasi partiler UBP ve YDP tarafından da açıkça desteklenmiştir. UBP’li bazı belediyelerin çalışanlarını otobüslerle eyleme taşıması ve başkanların da bizzat eyleme katılmasının da altını çizmemiz gerekir.
Afrika gazetesi Türkiye’nin başlattığı yeni harekatla sınır güvenliğini sağlama operasyonunu işgal hareketi olarak niteledi. Katılırsınız, katılmazsınız. O başka bir şey. Katılırsanız desteklersiniz, katılmazsanız eleştirirsiniz. Türkiye’nin haklı olarak sınır güvenliğini sağlamaya dönük harekatı olduğunu anlatırsınız. Gerekirse TV’ye davet eder karşılıklı iknaya çalışırsınız.
Ama bunun yerine gazete binasının camlarını indirme, tabelasını sökme, binadaki mobilyaları kırmaz, dağıtmazsınız. Linç girişiminde bulunmazsınız.
Bu bir provakasyon idi. Birileri bu provakasyona çanak tuttu. Kimi politikacılar da bilerek ya da bilmeyerek bu provakasyona tıpış tıpış geldiler.
Pazartesi yaşadığımız bu linç girişimi, KKTC Cumhurbaşkanı’na yönelen protestolar ve kendi korumaları ile bazı basın mensuplarının engellemeye çalıştığı saldırganların varlığı ve en sonunda KKTC Meclisi’nin çatısına dikilmeye çalışılan “Kayı boyu bayrağı” ile birileri bize bir şeyler anlatmaya çalıştı.
Bütün bu gelişmeler hiç istenmeyen sonuçlar doğurmaya adaydır.
- KKTC’de Kıbrıslı-Türkiyeli çatışması
- KKTC devletine ve organlarına güvensizlik
- Kıbrıslı Türklerin KKTC’den uzaklaşması
- Masada görüşülmeye devam eden “Güvenlik ve Garantiler” başlığında yeni güvensizlikler
Umarım bu yazdıklarım gerçekleşmez ve sağduyu galip gelir. Yoksa durum hiç de arzu etmediğimiz noktalara tırmanabilir.
Benim önerim öncelikle daha fazla gecikmeden yeni hükümetin kurulması ve bu gelişmeler ışığında acil ve ciddi önlemler almasıdır.
İlk olarak gündemine “polisin içişleri bakanlığına, ya da başbakanlığa bağlanması”nı almalı ve behemehal bunu yapmalıdır. Bu ülkenin polisi, bu ülkenin cumhurbaşkanından, başbakanından ve ilgili bakanından emir almalıdır.
Yaşam biçimimizi biz belirleyeceğiz.
Bize kimse kendi yaşam biçimini dayatmasın.
Kabul etmeyeceğiz.
Gerekirse yasal önlemler alacağız.
Biz bugüne kadar İngiliz dönemini de, Rum baskılarını yaşadık. Ama bütün baskılara rağmen benliğimizi yitirmedik. kendimiz olmayı sürdürdük. Bugün de bütün baskılara rağmen kendimiz olmayı sürdüreceğiz. Bir kendimiz olmaktan mutluyuz. Sizin de kendi ülkenizde kendiniz olmanıza karışmayız. Ama bizim ülkemizde yaşayacaksanız biz size değil, siz bize uyacaksınız.
Afrika gazetesinin yazdıklarına katılmam, milletvekili arkadaşım Doğuş Derya’nın provakasyona getirilmesine de katılmam. Ama bu onları linç etme hakkını kimseye vermez. Aksine onların görüşlerini saygıyla dinlerim ve varsa yanıtım veririm. Çünkü ben demokrasiye, demokratik geleneklere ve gerçek demokrasi kültürüne sonuna kadar inanırım.