Bizim ‘80’lerrr-5-DİZİLER

Eralp Adanır

‘80’lerin sosyal yaşamımızdaki en önemli alanlarından biri de televizyon dizileriydi.

Öyle böyle değildi, resmen toplumun geniş kesmi dizilerin tutsağıydı. Elbette TRT’nin yayınladığı dizilerdi bunlar. 1986’da BRT’deki görevime başladığımda bu dizilerin ne kadar “toplumsal bir olay” olduğunu yakından görmüştüm. Neredeyse ‘90’ların ilk yarısına kadar özellikle Brezilya dizileri, BRT Tv’nin yayın akışını direkt olarak etkiler durumdaydı. Nasıl bir etkiydi diye düşünüyorsanız, diyeceğim o ki; Brezilya dizisinin saatinde kimse porogramının yayınlanmasını istemezdi. Çünkü toplum bu dizilere klitleniyordu. Keza TRT’nin verdiği canlı futbol maçları da zaman zaman BRT Tv yayın akşının seyrinde çok kez rol oynamıştır.

‘80’lerin dizileri tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi yine muhteşemdi. Aklımda kalanlarla sizleri o günlere götürmek istiyorum.

 

GÖREVİMİZ TEHLİKE
Bugün film olarak sinemalarda gişe rekorları kırmış “Görevimiz Tehlike”yi Tom Cruise ile özdeşleştirsek de aslında hikâyenin özü ‘80’lere dayanır. TRT’de Pazar günü öğle yemeğinden sonra izlenecek dizilerin başında geliyordu Görevimiz Tehlike. Hani Tom Cruise’lu filan değil, beyaz saçlı amcamız Jim vardı ilk göze çarpan. Bölüm başladı mı öncelikle bugün de olduğu gibi jenerik müziği bizi etkisi altına alırdı. Ardından bizim Jim dede nereden bulmuşsa küçük bir kutu bulur (Hahaha). Kutuyu açar açmaz kutudaki ses “Senin görevin Jim eğer kabul edersen..." diye konuşmaya başlar ve yeni görevlerini bildirir. Sonra da bu “kutu” kendi kendini 5 saniye içinde yok ederdi!

 

YALAN RÜZGARI
Yazımın girişinde de belirtmiştim ya hani o Brezilya dizileri tutsaklığımızı, hah işte bunların başında YALAN RÜZGARI gelmekteydi.

Kabus Brezilya dizilerinden “Marianna” bittikten sonra TRT2 bu diziyi yayınlamaya başlamış, ismini de Yalan Rüzgarı koymuştu! Hani bu Türkçe isimlerin nereden esinlenerek konulduğu da muamma çünkü, orijinal dizi isimleriyle bir alakası yok çoğunun. Bu dizi Amerika'da 30-40 sene gibi oynamıştı. Düşünün ki ergen bir tip iken genç oluyor, evleniyorsunuz hatta belki de çocuk da yapıyorsunuz ama bu arada dizi de devam ediyor (Hahaha). Kısaca bilgi vermek gerekise söz konusu dizide, Genova City diye bir kentte yaşayan zenginlerin hayatları anlatılırdı. Baş rolde Victor Newman idi, Niki ile evliydi, bunlar birbirlerinin Jack Abbott ve kızkardeşi Ashley Abbott ile aldatırlardı, anlıyorsunuz değil mi? Abbott ailesi Jabo firmasının sahibiydi, babaları zamanında Jill diye bir kadınla evlenmişti. Jill Abbott dizinin hafif meşrep karakteriydi ve elbette çok da güzeldi. Tabii dizi otuz-kırk sene sürünce oyuncuların da ahı gitmiş vahı kalmış, artizler de değişmeye başlamıştı. Değişmeyen tek şey değişim desek de evet dizide tek değişmeyen Ketrin Çenslır!!! Hizmetçisi Ester ile malikhanenin koridorlarında dolaşırken parmaklarındaki yüzükler de zenginliğin timsali şeklinde gözünüze sokulurdu. E tabii ki entrikalar olmazsa olmazıydı dizinin.

 

COSBY AİLESİ
Amerikalı zenci komedyen Bill Cosby'nin başrolünde oynadığı ve Doktor Cliff Haxtable ile ailesinin maceralarını anlatan çok komik, popüler bir diziydi. Biraz önce dizi isimlerinin Türkçeleştirilmesinde TRT’nin kafasına göre takıldığından bahsetmiştim. Mesela bu dizinin orijinal adı “Haxtable” ailesi iken ısrarla Cosby ailesi olarak yayınladı ve bizler de böyle kabul ettik. Dizide doktorun güzel bir avukat eşi yanında, Sandra, Denise, Theo, Vanessa ve Rudy diye bir ordu çocuk vardı. Bill Cosby'nin "ama Teo, oğğlummm" deyişi eminim siz meraklıların da kulaklarında yer almıştır.
 

ÇARLİ'NİN MELEKLERİ
Elbette Çarlinin Melekleri olmadan ‘80’ler dizilerinden bahsetmek de olmazdı. Dizide polis akademisine giden 3 kız anlatılıyordu. Sonra Çarli denen bir adam kalkmış bunları alıp özel detektif yapmış. Çarli de bilindiği üzere hiç görünmedi dizide. Sadece kızlara günaydın derken o olduğunu anlıyorduk. Tabii bu Çarli’nin adamı vardı, Bozli, işte bizim Bozli de çözülmesi gereken olayları kızlara anlatan kişiydi.  Kızlar dedik de, Sabrina, Jill ve Kelly’den bahsediyorum. Özellikle de dalga dalga dağınık sarı saçları ve dar tulumlarıyla Farah Fawcett’in kesinlikle o yılların kadın idolü olduğunu söyleyebilirim.

KÖLE İZAURA
TRT’nin “pembe dizi” geleneğinin ya ilk ya da ilklerinden biri de Köle İzaura idi. Ben buna Köle Alizavra derdim, nedenini bilmem, belki de “İzaura” bana Alizavra’yı çağrıştırmıştı (Hahaha). Hikâyede, İzaura, şeytani kötü adam Senyor Leonsiyo'nun kölesiydi. Ama köle demişsek siyahi değil aksine bembeyaz bir kadındı. Leonsiyo aslında bu kıza derinden aşıktı ama köle ya, yapmadığı eziyet de kalmamıştı kıza. İzaura ise Alvaro diye sarışın bir tipi severdi. Özgürlüğüne kavuşmak için sürekli çabalardı. Bu arada dindar bir yapısı da vardı İzaura’nın. Meselâ boynundaki haçı hiç çıkartmazdı. Bu dizinin izleyenlere kazandırdığı “önemli” bir de deyiş ortaya çıktı. Evde yorulan kadın sinirlendiğinde "köle İzaura'ya döndüm" demesi neredeyse moda olmuştu.

TATLI CADI
Kim istemezdi ki burnunu oynatıp dileğini gerçekleştirsin. Mesela burnunu oynatıp memleketin sorunlarını bir anda ortadan kaldırmak gibi. Sementa işte bu özelliğe sahip olanlardandı. Kalkmış kadıncağız normal bir adamla evlenmiş. Tabii Sementa’nın o cadaloz annesi vardı ya, Endora, bizim damat Derın’ı da hiç sevmez onu uyuzun teki olarak görürdü. Dizi, Endora’nın planlarıyla Sementa ile Derın’ın arasını açmak üzerine kurulmuştu. Sementa’yı ise güzeller güzeli Elizabeth Montgomery’nin canlandırdığını da hatırlatalım.

DALLAS
Geldik, yine uzun soluklu bir diziye. Dizideki hayattan etkilenip sosyal yaşamımızda karşılaştığımız bazı “ilginç” hadiseler karşısında “peee bunlar Dallas’ı da geçti” dediğimiz çok olmuştur.

Dallas dizisinde petrol zengini Ewing ailesinin maceraları anlatılıyordu. Tabii ki kendine özgü karakerleri de vardı ki en önemlisi de CEYAR. Annesi bayan Elie, kovboy babası (neydi adı unuttum) Ceyar’dan az çekmediler. Ceyar’ın bir de kvırcık kardeşi vardı Bobi. Şimdi Ceyar biraz alkolik, karısı ise Suellen. Kıvıcık Bobi de düşman Barnes ailesinin kızı Pamela ile evli. Bir ara Ceyar galiba Pamela’nın çocuğunu düşürünce, araları bayağı bozulmuştu. Bir de eskilerin deyimiyle fingirdek bir kız vardı, küçük kız Lusi. Al tekke ver külah devam ederken dizi, en muammalı bir olayla top yapmıştı. “Ceyar’ı Kim Vurdu???” (Hahaha)


UZAY YOLU
Ah işte benim en zevk aldığım dizilerden biri. Hatta ismi “Uzay Yolu 1999” idi sanırım. E biz ‘80’lerde, dizi bizi 2000’lere hazırlıyordu. Nitekim de ölye olmadı mı? Elimizdeki saatle görüntülü konuşuyoruz filan. Kaptan Körk ve Volkanlı Mister Spak çocukluğumuzun unutulmaz tipleriydi. Geminin adı da mühimdi; Atılgan. Uhura diye zenci mürettebat, bir de bunları her yere ışınlayan Skati vardı elleri dert görmesin. Ne derdik Skati’ye: "ışınla beni Skati.” (Hahaha). Tabii dizinin başlangıcında da standart bir giriş yapılırdı bizlere dönemi hatırlatma mahiyetinde: "kaptanın seyir defteri, ışık yılı bilmemne, Atılgan'ı şuraya götürüyoruz" meyalinde birşey işte. Ama o Skati yok mu!!! (Hahaha)...

 

Elbette daha çok diziler vardı ‘80’lerden aklımızda kalan. Gemi seyahatlerine aşık eden bir AŞK GEMİSİ mesela... eee,  FLIPPER, KÖKLER, ALTIN KIZLAR, KÜÇÜK EV, KARA ŞİMŞEK, MAVİ AY, THE SAINT, ZENGİN VE YOKSUL... Bu kadarı geldi aklıma, gerisini de siz tamamlayın bir zahmet....