“Bizim derdimiz halkımızdır.”
Son yıllarda bir söylemin bu kadar samimiyetsiz, yavan, gerçeklikten uzak ve kifayetsiz olduğunu işitmemiştim.
Hani derler, “Bir söze bakarsınız, bir de söyleyene…”
Gecenin bir yarısı, Meclis’in mavi salonunda, “Başbakan” olarak anılan Ünal Üstel, koalisyon ortaklarını ve henüz telef olmamış vekillerini yanına topladı, basının karşısına geçti, güç gösterisi yaptı.
“Bizim derdimiz halkımızdır” dedi.
Kulaklarımla duydum.
Yaşanan onca entrikanın, hilenin, intikamın, yalanın, komplonun, gizli planın, aldatmanın, düzenbazlığın ardından, tüm bunlara ortaklık eden insanlar yan yana geldiler ve birlikte kameralara baktılar.
Gülümseyemediler.
Yirmi dört saat önce beş kez oy vermiş, “ret” pusularına iz bırakmış, ortak bir kaosa harç koymuş, birbirine güvenmemiş insanlar yan yana oturdular.
Kendilerinden gayrı suçlu aradılar.
Geppetto Usta’nın elinden çıkmış olsaydı her biri, burunları uzadıkça uzardı.
***
Büyükelçi’nin talimatıyla koştura koştura “Beyaz Ev”e gidenler…
“Villa Fırtına”da adaylıktan vazgeçenler…
Parti başkanı seçilmeden “Başbakan” olarak atananlar…
Talimatla “kabine”ye yazılanlar…
İhalesiz alımlara imza atanlar…
Kendi içinde istihdam paylaşanlar…
Birbirinin ayağını kaydırmak için kafasında kırk tilki dolaştıranlar…
Hepsi yan yana duruyor, birbirine bakıyor, “Bizim derdimiz halkımızdır” diyen adama bakıyorlardı.
***
Bizim derdimiz bize yeterdi aslında…
Bizim derdimiz onlardı…
Meclis’i kim açacak?
“Meclis’i kim açacak?”
Bu soruya yanıtım var ama yazamıyorum!
Yani ayıp olacak.
İçimden bir söz geçiyor, argo kaçacak.
***
“İç tüzük, anayasa, kitap…”
Yaşanan onca kepazeliği görmezden geleceğiz ve bürokrasi oyunu oynayacağız öyle mi?
CTP - bu haliyle – Meclis’i açarsa bu enkaza ortak olur.
Niye açsın?
Böylesi bir zihniyetin çoğunluk olduğu Meclis’i açarsa, onca kirli çamaşırı asmaya, maşa olur maşa!
Üstelik bu Meclis’i Zorlu Töre dahi reddetmiş açmayı…
“Yüce” demiş günlerce…
Yerinden kımıldamamış.
“İç tüzük, anayasa, kitap” neredeydi o zaman?
Bu soru havada kalmış.
***
Saray’a çağırmışlar, gitmiş.
“Madem ki 26 kabul oyunuz var, beni niye oylamadınız” demiş.
Yine açmamış Meclis’i…
Şunu da not düşelim…
Kutlu Evren’in oylandığı – ve reddedildiği – Meclis’i de Zorlu Töre değil, Başkan Vekili Fazilet Özdenefe açmış üstelik...
***
Meclis, yasa çıkarmak dışında bir mücadele alanıdır aynı zamanda…
Siyasi bir mücadele…
İnsanlık onuruna, haysiyetine, iradeye, demokrasiye dair bir mücadele…
İşte tam da o mücadele için bir alan var ortada…
“Meclis’ten çekil” diyorlardı ya…
Bir düşününüz, bu Meclis’te muhalefet olmasaydı, “hükümet” nasıl bir oyun kurardı.
***
Meclis Başkanı yok değil.
Var!
Yenisi seçilmedikçe, mevcudu yerinde…
Gelmiyor.
“Tansiyonu yükseldi.”
Öncesinde de açmamıştı Meclis’i…
Sonrasında açacak mı bilemem…
Bu oyun bitti!
“Hükümet” dedikleri deniz aşırı talimatla oluşturulmuş kurmaca model çöktü.
Beş yılda dört “başbakan” eskitti bu yapı…
Bakanların hesabını tutmadım…
Demokrasi tarihine onca utanç yaşattı.
Bitti!
Ulusal ninnilerle insanlar uyumuyor şimdi…
Bunu da yaşadık
"Oy pusularımızı farklı katladık, başkana göstererek sandığa attık."
Böyle diyor bir vekil…
"Oyunbozan biz değiliz" demek istiyor.
Tamam da...
Böyle bir demokrasi var mı?
Böyle bir hukuk?
Kime, neyi ispat ediyor?
***
Şimdi pek çok insan oturmuş hesap yapıyor.
Zorlu'yu kimler reddetti?
Çekimser oy kimin?
Evren'e kim oy vermedi?
Bir iddia Evren'e oy vermeyenler arasında Ünal Üstel'in de olabileceği...
Elbette bunların tümü işin magazini...
Çoğu insan dedikoduyu seviyor.
Biz bu gereksiz meraklarla avunurken ülkemiz elden gidiyor.
Katlıyor, dürüyor, buruşturuyor ve bir kenara atıyorlar, geleceğimizi…
Meğer!
Tatar, “Kıbrıs meselesinin geldiği noktaya baktığımda, şu anda asla erken seçimin zamanı olmadığı kanısındayım.” demiş.
Ali Bizden iyi yanıt verdi:
Kıbrıs meselesinin geldiği nokta 15 Ekim'de sosyal içerikli, gündemsiz, sıradan bir New York akşam yemeği değil miydi? Meğer gelinen nokta -artık her neyse- çok kritikmiş!