Duyuyor musunuz? Biri kürsünün önünde durmuş haykırıyor:
“Kimdir be bunlar!”
***
68 Mayısı...
Dünyayı dönüştüren eski bir tarih. Çok eski.
Çok eskiler bilir anlamını, kızmasınlar sakın eski dediğimiz için. Yoklar şimdi ondan.
Yoklar.
Fransa’da 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sarkozy’nin 68 Mayısı ile ilgili yaptığı eleştirel açıklamaya François Holland “Adaletsizlik, kargaşa ve her çeşit muhafazakârlık tehdit edince, ayaklanmak gerek”(1) diye cevap vermişti.
68 kuşağından olanlar anlayacaklardır o dönemde neler yaşandığını.
3 Mayıs 1968’de sadece 400 öğrencinin başlattığı protesto hareketi üç gün sonra 20 bin öğrencinin protestosuna dönüşecekti. İlk hareketten 10 gün sonra Paris sokaklarında 1 milyon kişi yürüyecekti
Dalga dalga tüm dünyaya yayılan bir başkaldırı hareketidir 68 Mayısı...
***
Ben Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin son yılında doğdum, son ambargosuz yıllarında bu toplumun.
Bir yıl sonra KKTC kurdurtulacaktı bu topluma, toplum da büyük bir heyecanla kabul edecekti bu sonun başlangıcını.
Yokoluşu.
Bizim gençlik yıllarımız öyle 68’ler gibi geçmedi. En büyük heyecanımız ve hedefimiz İnönü Meydanı’nda 2004 sürecini zorlamak oldu.
Geçmişe dönüp baktığımda ne kadar çok insan sureti beliriyor gözümün önünde.
Meydanlarda haykıranlar, gözyaşları içinde zafer kutlayanlar, gazetelerde bu toplumun kurtuluşunun devrim olduğunu yazanlar, seçimleri boykot hareketleri, süresiz eylemler, genel grevler...
Kıbrıs’ın kuzeyinde belki de bizim kuşak solun değerlerin “kırıntılarını” deneyimleyen son kuşak oldu. Sendikal hareketin ve sol parti başkanlarının sayesinde elbette. Saraya, vesayet altında bir rejime isyan eden, ekonomik paketleri reddeden, sokaklara dökülüp haykıran insanlar...
Artık yoklar.
Hiç kimse ortalıkta yok.
Herkesin kendine çekildiği, toplumsal kaygılardan uzaklaştığı ve bireysel kurtuluş yolları aradığı bu düzenden geriye kaybolan bir gençlik kaldı. Statükoyu yıkmak için kızıldan vazgeçenler, bize daha güçlü bir statüko yarattılar.
Ve bugün...
Hâlen sürdürülen bir umutsuzluk hârekatı!Sizler, bugünlerde, Kıbrıslı Türk gençliğine koskocaman bir umutsuzluk, hayalsiz, pespaye bir düzen ve sol değerleri çürümüş bir gelecek bırakıyorsunuz.
Nasıl mı? Kendi toplumundan gerek ekonomik gerekse de demografik olarak kopmuş bir “devletin” peşinden sürüklenerek, onu değiştireceğini, dönüştürebileceğini, en yalın anlatımla KKTC’den bir gelecek olabileceğini bu toplumun yüzüne bakıp, söyleyerek.
***
Geçtiğimiz gün bir fotoğrafa bakınca bizim yeni KKTC’ci solcular geldi aklıma.
Fotoğraf Sarayönü Meydanı, şu Mahkemeler’in olduğu, geçmişte Denktaş’ın, Küçük’ün çıkıp konuştuğu, Dikilitaş’ın bulunduğu yerden bahsediyorum, onun hemen yan sokağından çekilmiş. Dünyanın tek bölünmüş başkentinin kuzeyde kalan yarısında bulunan ve adı sonrasında “Adana Sokak” olarak devşirilmiş sokakta, boylu boyunca, sokak ortasına bir kuru temizlemeci tarafından yüzlerce iç çamaşırı ve askeri üniformalar asılmış. Metrelerce, bütün dükkanların önünü kapatarak, ibretlik bir manzara, düzen bozucu, gerçekliğin saklandığı yerden çıkıp aniden ortaya atılması gibi, belki alem belki âlem seyretsin diye asılmışlar. Öylece güneşleniyorlar. Başkent’in merkezinde düzeni ifşa!
Bu düzenin fotoğrafı ancak bu kadar güzel çekilebilir. Sizler istediğiniz kadar bu düzeni güzelleştirmeye, gerçeği sahte, sahteyi gerçek göstermeye çalışın, bizi getirdiğiniz nokta budur.
Yoksulluğun sokaklarda gezdiği, cinsiyete dayalı ayrımcılığın hâlen ve daha görünür şekilde sürdüğü, göçmen politikasından yoksun, işçi ölümlerinin gittikçe arttığı, sosyal politikaların çöktüğü, sadece parası olanın iyi eğitim alabildiği, ganimetten evler, arsalar tükendiği için asgari ücretli gencin yüksek faizler ve döviz borcu nedeniyle hayallerinin tükendiği bir düzende sol değerlere en fazla ihtiyacımız olduğu zamanlarda solu sadece lafta savunmak, parti tüzüğüne yazmak, “ama”ların arkasında sosyalist ya da sosyal demokrat olmak!
Yurtsuzlaşmış, yalnızlaşmış, kimsesiz kalmış bir toplumuz. Bunun en büyük sorumlusu da kabul etmek gerekir ki artık statüko ile kendini tanımlayan ve kendine “sol” diyen partilerdir.
Kurucu iradesi Kıbrıslı Türklerde olmamasına rağmen, bu devletten otuz altı yıl sonra hâlen medet uman, gittikçe ona dönüşen yeni KKTC’ci solcuların vay haline!
Adam kürsüye çıkar.
Karşısında binlerce insan vardır.
Belki de son kez size sesleniyordur.
Kalkınız oturduğunuz yerden artık.
Duyuyor musunuz?
“Kimdir be bunlar!”
(1)Özgür Mumcu, “Gezi Zamana Dayanır mı?”, Radikal, 29 Temmuz 2013, s.12.