Kıbrıs sorunu uluslararası diplomaside ve özellikle BM çevrelerinde en uzun süren sorunlardan biri diye anılıyor ama bir başka niteleme ile daha anılıyor: Diplomatlar mezarlığı…
1990’lı yılların ortasıydı, ABD Büyükelçisi Boucher idi, Denktaş ona esprili bir şekilde Mr Butcher (Türkçe’de kasap anlamına gelir) derdi. Boucher’in ilk tanışma resepsiyonunda kendisine, yeni gelen tüm yabancı diplomatlara söylediğim gibi, «Umarım Kıbrıs sorununun çözümünü gören Büyükelçi olursunuz» demiştim. Çok iddialı bir şekilde kendi döneminde Kıbrıs sorunun çözüleceğini, kendisinin bu konuda çok yoğun çalışacağını söylemişti. ABD Dış İşleri’nde güçlü bir diplomattı, ‘netekim’ Kıbrıs’taki görevi sona erip Washington’a merkeze döndüğünde Dış İşleri Bakanı Sözcüsü görevine getirilmişti. Kıbrıs’ta görev yaptığı sürede çok yoğun çalıştı, çok girişimler yaptı ama sorun çözülmeden dönemi sona erdi. Onun veda resepsiyonunda «Sen de çözümü göremedin» dediğimde bana cevabı «Evet ve sonunda öğrendim ki Kıbrıs sorununu sadece Kıbrıslılar çözebilir, onlar istemedikçe ne anavatanları, ne BM ve ne de diğer ülkeler Kıbrıs sorununu çözemez» oldu.
2000’li yılların başı… İngiliz Dış İşleri’nde Lord Hannay’i ofisinde ziyarete gittim. Odasının yanındaki odanın kapısı üzerine yapıştırılmış küçük bir not gördüm: «Kıbrıs! Tatil değil, sorun». Lord Hannay’e bunu sordum, asistanının odası imiş ve asistanı bazı konularda ön temaslar yapmak için Kıbrıs’a gitmiş; o not da asistanının yaşadığı çekişlilerin yansıması olabilirmiş…
Kaç BM Genel Sekreteri (BMGS), kaç BMGS temsilcisi, kaç BM Kıbrıs operasyonu sorumlusu, kaç ABD, İngiliz, Rus, AB özel temsilcileri geldi gitti… Kanada, Avusturalya ve daha bazı ülkeler de zaman zaman Kıbrıs sorunu ile ilgili özel temsilci diplomatlar görevlendirdi… Sonuçta hiçbiri çözümü göremedi; Boucher doğru demişti…
Şimdi de Bn. Lute var, BMGS’nin geçici özel temsilcisi… Kıbrıslı liderlerle dört defa Kıbrıs’ta, bir defa New-York’ta ve herhalde onlarca defa da telefonlarda görüştü, haberleşti… Bn Lute’un misyonu, taraflarla görüşüp, müzakerelerin başlamasına niyetli iseler bundan sonraki sürecin nerdeyse anayasası olacak ve tüm tarafların uzlaştığı bir Mutabakat Zaptı (Terms of Reference) hazırlamaktı… İşe ilk başladığında Bn Lute da heyecanlıydı, Kıbrıslı taraflar da… Hepsi de istekliydi ama o diğer taraf var ya, sorun ve engel işte o diğer taraf idi… Bn Lute Kıbrıs sorununu ne kadar öğrenebildi bu arada bilinmez ama eski ABD Elçisi Boucher gibi Kıbrıslıları öğrenemediyse işi zor, Boucher’in sonunda fark ettiğini Bn Lute şimdilerde fark ettiyse umut var…
Kıbrıslılar için her şey Kıbrıs sorunu çözüm sürecini etkiliyor… Bırakın Türkiye’nin Yunanistan’ın, ABD’nin, İngiltere’nin, AB’nin seçimlerini; ne alakası var demeden görmek gerekiyor ki yeni yapılan İsrail seçimleri de Kıbrıs sorunu görüşme sürecini rölantiye alan etkenlerden biridir. Bn Lute, beklendiği gibi, Türkiye yerel seçimlerinen sonra geldi ama Kıbrıslı taraflar ve özellikle de Rumlar onu uyarmadığı için İsrail seçimleri öncesi geldi… Goruk geldi, goruk gitti gibi bir sonuç var ortada… Mutabakat Zaptı’ndan bir haber yok, liderler yeniden görüşecek mi belirsiz, Anastasiadis’in yalpalamalarının saçmalamalara vardığı ortada, Akıncı BM ölçütlerine sarıldığı için Türkiye tarafından tek ayak üstünde durma cezasına çarptırılacak nerdeyse… BM de süreci pek sahiplenemiyor; kaşarlanmış Kıbrıslılar varken daha yeni BMGS olmuş Guterres ile yepyeni görevlendirilmiş Bn Lute neresinden tutacağını bilemiyor ki… Uluslararası başka sorunlarda başarı hikayesine sahip bir diplomat Bn Lute ama Kıbrıs’ta tökezliyor…
Akıncı, BM şemsiyesinde yapılan görüşmelerde elde edilen üç sonucu başlangıç ilkesi olarak ortaya koyuyor: Geçmişte uzlaşılmış yakınlaşmalar, Eroğlu ve Anastasiadis’in imzaladığı 11 Şubat 2014 belgesi ve 30 Haziran 2017’de BMGS’nin taraflara sunduğu çerçeve… Bunlara, BMGS’nin raporundan esinlendiği bir de ek yapıyor, görüşmelerin BM ölçütlerinde sonuçlanacağının ufukta görünebilir olması… Anastasiadis’in dolambaçlı tavırlarının özeti, hepsini de reddettiğidir. Geçmiş görüşmelerde mutabık kalının ve hatta 1991 BM raporunda da kaydedilen Kıbrıslı Türklerin politik eşitliği ve kararlara etkin katılımı hususlarını da reddediyor. Sonra da reddettiği Dönüşümlü Başkanlık yerine, Kıbrıslı Rum Başkan ve sembolik statüde bir Kıbrıslı Türk Başkan Yardımcısı, yanında da dönüşümlü Başbakanlık öneriyor… 2005’te konuşulmuş, tüketilmiş bir öneriyi yeniden ve yeni bir öneri imiş gibi sunmak… Bn Lute ve BMGS Guterres’i Kıbrıs sorununun cahili buldu ya, kandıracak; saçma sapan bir tavır ve girişim…
Ne olacak, ne olacağız ?! Yabancı diplomatlarla deneyim paylaşalım: Kıbrıs sorundur, tatil değil; diplomasi mezarlığıdır, diplomasi zafer alanı değil; hababam sınıfıdır, başarı sınıfı değil… Kıbrıslılar anavatan dedikleri ülkeleri de 1950’lerden beri kullanıyor aslında; garip olan da Kıbrıslılar kaybediyor, analar kazanıyor… Neden böyle devam ediyor o zaman?!
Görevini tatmlayıp Kıbrıs’tan ayrılan bir yabancı diplomatın yorumu bu soruya yanıt olabilir: Çünkü Kıbrıslılar bu sorun nedeniyle uluslararası siyasetten ve kurumlardan gördükleri ilgi ile o kadar şımardı ki kendilerini dünyanın merkezi sanıyor, kaybettiklerinin farkına varamıyorlar… Şimdi bir de hidrokarbonlar çıktı; şımarık çocuğa pahalı ama tehlikeli yeni bir oyuncak.
Bn Lute, «Go home»… Kıbrıslılar tükenince gelirsiniz… Anastasiadis de Başpiskopos ’un kanlı elini öpsün, kilisesinde mum yaksın… Akıncı ?! Tek ayaküstünde durmaya devam…