Mecliste dün okunan hükümet programında umut vadeden önemli hedefler var. Ekonomiden sağlığa, maliyeden kamu düzenine, basının sorunlarından özel sektördeki kangrenleşmiş konulara kadar çok ayrıntılı hedefler öngörülmüş.
Öngörülmekten de öteye, programda bir takvimleme var. ‘Neyin ne zaman yapılacağı’ tek tek yazılmış, sayılıp dökülmüş.
Koalisyonu oluşturan iki siyasi parti, birlikte imza attıkları bu metni kamuoyunun bilgisine sundular. Şimdi ‘iş’ zamanı!..
Oraya yazılan maddelerin hayata geçmesi CTP ile UBP’nin halka sözü artık… Üstelik 39 milletvekilinin desteği var hükümetin arkasında ve literatürde ‘sert’ diye tanımlanan, yani değiştirilmesi oldukça zor olan KKTC Anayasası’nı bile değiştirmeye kudretli bir koalisyonun, kendi yazdığı programı hayata geçirmemesi için herhangi bir mazeret kabul edilemez.
Yoksa ‘cek’li, ‘cak’lı bir metin olmakla kalacaksa hükümet programı, siyasete ve siyasetçiye zaten azalan güven ve onlardan beklenti daha da dibe vurmaya mahkumdur.
**
Ülkenin iki büyük partisinin üzerinde uzlaştığı çok önemli hususlar var. ‘Eti bir tencerede kaynamaz’ denilen CTP ve UBP’nin Kıbrıs sorununda ‘tek egemenlik, tek yurttaşlık, tek uluslararası kimlik’ noktasında hemfikir olması, 11 Şubat mutabakatına destek vermesi, olası çözüm metnini referanduma götürme sözü vermesi, altı çizilmesi gereken önemli bir ilerlemedir.
‘Büyük koalisyon’ diye nitelendirilen CTP-UBP hükümeti, Kıbrıs’ın güneyinde de iki zıt ve büyük partiyi, AKEL ile DİSİ’nin yakınlaşmasını da teşvik edici olabilmesi bakımından da dikkat çekicidir.
Çözümle ilgili hükümet programına giren maddeler, geleneksel olarak çözüme karşı duran, 2004’te referandumun engellenmesinin baş aktörü UBP’nin bu sefer ‘referandumun düzenlenmesi’ konusunda bağlayıcı bir maddeye onay vermesi, Kıbrıs Rum siyasetinde pozitif bir etkiye yol açabilir.
Ha keza ‘polis ve itfaiyenin sivile bağlanması’ konusunda da ‘büyük ittifak’ sağlanması, bu yönde beklentileri yüksek olan toplumun umutlarını yukarıya çekecek gibi görünüyor.
**
Başbakan Ömer Kalyoncu’nun okuduğu hükümet programı seçim sisteminde de ciddi bir dönüşüm öngörüyor.
‘Tek seçim bölgesi’ diye nitelenen ve 9 ay içinde yasasının çıkacağı taahhüt edilen yeni model, dünyada çok uygulanan bir sistem değil.
Genelde büyük ölçekli ülkeler ‘dar bölge’ denilen sistemi tercih ediyor. Oysa bizim gibi ‘eti-budu belli’ küçük toplumlarda ‘dar bölge’ uygulamak haliyle zor.
Mevcut sistemde, yani KKTC’yi 5 seçim bölgesine bölen sistem tam anlamıyla değilse de bir tür ‘dar bölge’ uygulaması… CTP-UBP koalisyon hükümetinin öngördüğü ‘tek seçim bölgesi’ ise Lefkoşa, Mağusa, Girne, Güzelyurt ve İskele’de ayrı ayrı oluşan aday listelerinin tek bir listede seçmenin onayına sunulmasını öngörüyor.
Yani İskele’nin milletvekili sadece İskele ilçesindeki seçmenler değil, bütün ülkedeki seçmenler belirleyecek.
‘Tek bölge sistemi’ne muhtemeldir ki partilerin içinden tepkiler gelecek. Özellikle ‘küçük’ bölgeler, yani az nüfusa sahip ilçelerde ‘tek bölge’ sisteminin o bölgenin mecliste temsiliyetini engelleyeceği yönünde şüphe, kaygı ve itirazlar olacak.
**
Siyasal bilimciler seçim sistemlerinin tümünde ‘avantajlı’ ve ‘dezavantajlı’ yönler olduğunu değerlendirir. Hiçbir seçim sisteminin ‘mükemmel’ olmadığı söylenir hep…
‘Tek bölge sistemi’nin de kimi sıkıntılar getirmesi olasıdır.
Dün Kanal SİM’de canlı yayında konuşan CTP Genel Sekreteri Tufan Erhürman, bu yöndeki kaygıları gidermeye dönük cümleler kurdu. Erhürman, her bölgeden milletvekili çıkmaya devam edeceğini söyledi, özellikle de ‘küçük ilçe’ olan İskele örneğini verdi. “Ama” dedi “Bir bölgeden çıkacak vekil, sadece o bölgedeki insanların oylarıyla değil, bütün ülkedeki seçmenlerin oylarıyla belirlenecek.”
Bu modelde adayların ‘bölgesel’ ya da ‘feodal’ gücünden çok, toplum genelindeki popülaritesi ve partisi içindeki genel etkinliği seçilip seçilmemelerinde daha etkin rol oynayacak.
Bu modelde ‘bölgedeki konum’, ‘ahbap-çavuş ilişkileri’ ya da ‘aile büyüklüğü’ gibi özellikler geri plana düşecek.
**
Aslında 1990’ların ortalarına kadar KKTC’de şimdiki sistemle ‘tek bölge sistemi’ arasında bir model uygulanıyordu.
Ülke 5 değil, 3 seçim bölgesine ayrılmıştı: Lefkoşa, Mağusa ve Girne…
O dönemde Güzelyurt Lefkoşa seçim bölgesine, İskele de Mağusa seçim bölgesine dahildi. İskele ve Güzleyurt ‘ilçe’ ilan edildikten sonra, seçim bölgeleri de beşe çıkarıldı.
Bu sistemde Lefkoşa ve Mağusa gibi nüfusu büyük ilçelerde daha çok oy alıp dışarıda kalan adaylar varken, İskele ve Girne’de daha az oy alıp parlamentoya girebiliyordu.
Şimdi ise bütün adaylar bu anlamda da ‘eşit fırsat’a sahip olacak.
Kuşkusuz siyasetin asıl sorunu ‘sistem’in kendisi değil ve bu yüzden de sanki sistem değişince ortalık güllük gülistanlık olacak zannına kimse kapılmasın.
Bununla birlikte ‘tek bölge sistemi’nin demokratik anlamda çoğulculuğu kısıtlayıcı değil, besleyici olması ve toplumun farklı kesimlerinin mecliste temsil edilmesini teşvik edici olmasını çıkacak yasayla sağlamak gerekiyor. Bu anlamda şimdi yüzde 5 olan ‘ülke barajı’nın yeni sistemde ne olacağını da görmek gerekecek.
Yeni sistemin getirecekleri ve götürecekleri üzerinde çok tartışacağız, ama şunu tahmin etmek zor değil: ‘Tek seçim bölgesi’nde medya siyasetçiler için şimdikinden çok daha büyük bir öneme sahip olacak. Adaylar bütün ülkedeki evleri gezemeyeceklerine, her kahveye oturmayacaklarına göre, evlere ve kahvehanelere basın yoluyla girme arzuları bir o kadar daha artacak.
‘Ülke milletvekili’ olmak ‘bölge vekili’ olmaktan daha zor zanaat!..