Hükümetin bozulduğu haberleri gölgesinde kutladık, Avrupa gününü bu yıl.
‘Kutlayacak bir şeyimiz var mı gerçekten?’ derken, buruktuk.
Demokrasiyi, insan haklarını, 60 yıldır Avrupa’nın yurttaşlarına sunduğu barış ve refahı birbirimize hatırlatırken bir yandan da sorgu dolu gözler ile bakıyorduk.
Demokrasi mi? Görsek tanır mıyız?
Kartlar yeniden dağıtılıyor, Kıbrıs’ta, Türkiye’de, Avrupa’da, Dünya’da. Siyasi sistemler yerinden sökülmeye, silkelenmeye çalışılıyor, dört bir yanımızda.
Orman kanunlarının geri gelmeye başladığı, zorbalığın eşitlikten, zenginliğin adaletten daha fazla prim yaptığı dönemlerden geçiyoruz.
Anlamıyoruz olup biteni, daha doğrusu anlıyoruz nedenini de, niçinini kabullenmek istemiyoruz bir türlü.
Yakıştıramıyoruz ki biz bu kadar çirkinliği insanlığa.
Niye diyoruz bu kadar hırs? Bu neyin ihtirası?
Buruk kutladık 9 Mayıs’ı, biz Avrupa demokrasisinin neresindeyiz diye sorduk, birbirimize dün akşam biz.
Cebimizde Avrupa pasaportlarımız, ülkemizde kullanamadığımız haklarımız, hiç duyuramadığımız sesimiz.
Bu kocaman ailenin üyesisiniz diyorlar. Öyle mi gerçekten, aileden mi saymalı ben Kıbrıslıyım diyen Lüksemburg vatandaşı Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’i? Onun Kıbrıslı olması bizim için ne anlama geliyor acaba?
Avrupa Parlamentosu Başkanı İtalyan Antonio Tajani Helsinki’den Lefkoşa’ya Lizbon’dan Varşova’ya kadar tek bir Avrupayız diyor.
Sorguluyoruz haliyle, hangi Lefkoşa, kuzeyi ile güneyi tek mi ki? Bölünürken birleşmek mümkün mü?
Bölünmüş bir ülkede Avrupalı olmayı yaşadık dün akşam yeniden. Olunabiliyormuş, gördük yeniden.
Demokrasiyi tasarladık genç yüreklerle, renklerle, desenlerle dün akşam biz. Avrupa’daki özgürlük savaşçılarının yanına koyduk sesimizi, biz de varız dedik, bu kavgada. Sahip çıkarız kıtaya.
Çorbaya katacak tuzumuz, sandığa atacak oyumuz, söyleyecek sözümüz var, bizim de.
Özlediğimiz ülkeye, düşlediğimiz Avrupa’ya ulaşmak için 26 Mayıs’ta verecek bir oyumuz var.