Günümüzde yaşananları konuşmadan önce biraz geçmişi özetleyerek okumakta fayda görüyorum.
Hatırlayın; Barbaros Şansal’ın sınır dışı edilmesi ile başlayan süreç aslında yeni değil…
Kökeni “KTÖS ajandaları” ile fitili ateşlenmiş bir gerginliği tırmandırma süreci yaşıyoruz.
Sonrası zaten malum, 22 Ocak…
Belli merkezler toplumu germek için adata düğmeye basmış durumda…
Ve bu yeni değil.
Peki ama neden?
Toplumda böylesi bir gerginliği yaratmanın sebebi ne olabilir?
Neden Kıbrıs’ın kuzeyinde bir korku imparatorlu yaratılmak isteniyor?
Neden bu yarım adanın Türkiye’nin bir alt yönetimi olduğunu toplumun gözüne gözüne sokma çabası ileriye taşınıyor?
Kıbrıs’ın kuzeyinde yaratılmaya çalışılan bu soğuk savaş havasının sebebi Kıbrıs sorununun artık bir nihayete varmaya çok yaklaşması olabilir mi? Ya da sonuca varmamanın ilanına?
Kumarhane baronlarının ve kirli ellerin medyayı ele geçirme operasyonu, kimi siyasilerin bu kirli odaklara devletin tüm imkanlarını kullanarak geçmişte verdiği açık destek, kurulan karanlık ilişkiler, çıkar grupçukları, milli söylemler altına gizlenen kötü niyetlerin çok başka ajandası, bir büyük planı yok mu sizce?
Barbaros Şansal’ın sınır dışı edilmesi sırasında yaşananların kameralar önünde kaydedilip basına servis edilmesinin, (aprondaki linç girişimi öncesinde en az 4 telefonun kayda girdiğini de hesaba katarsak) tüm bunların yazılmış bir senaryo- toplumu germek ve korkutmak için kurgulanan bir süreç olduğunun farkında değil miyiz?
***
Bir başka açıdan bakalım mı? Perde önünde yaşadıklarımıza inanmıyor, perdenin arkasında dönenleri görmek istiyorum, bu nedenle abartarak sesli düşünelim istiyorum.
“KKTC Polisi” denen örgütlü polis gücü Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı bir yapıdır.
Böylesi bir ortamda olaya nereden bakarsanız bakın ülkede “güvenliği” sağlamakla sorumlu makamların bir süre önce (2016) “daha fazla yetki” istemesinin altında yatan sebepler çok iyi tartışılmalıdır.
Şu anki mevcut yapısı ile güvenlikte her şeye hakim olan bu kurumların “daha fazla yetki” istemesinin altında yatanın ne olduğunu çok iyi düşünmek gerekiyor.
Türkiye’deki anti-demokratik uygulamalar, sokak ortasında vurularak öldürülen insanlar ve yaşanan iç savaş ürkütüyor!
İşte bu ve buna benzer durumların varlığı ülkedeki “güvenlik” ve buna bağlı insan hakları sorununa farklı bir açından bakmamıza yol açabilecektir diye düşünüyorum.
Zira sorunun “güvenlik” mi, yoksa güvenlik güçlerinin mevcut konumunu daha yasal ve kalıcı hale getirmek mi olduğuna dair netlik yok.
Bir hatırlatma daha yapalım mı? Asal Şube önünde bulunan dinamitler hala sırrını koruyor diğer yandan…
Nerede bu patlayıcıları oraya bırakanlar, yakalandı mı?
Kimleridir bu adamlar, tutukladı mı?
Ya da şöyle soralım, bu patlayıcılar kimden, nereden tedarik edildi?
Başka açıdan soralım; kim hangi limandan, hangi barikattan soktu bu bombaları ülkeye?
Var mı bu soruların cevabı?
Yoksa bu olay, iddia edildiği gibi karanlık güçler tarafından kurulmaya çalışılan “korku imparatorluğunun” bir parçası mı?
Tıpkı “asılsız bomba ihbarları” gibi…
Tıpkı kimilerinin yaydığı “ülkede bomba yüklü araba var” iddiası gibi.
Ne dersiniz? Çok mu fantastik oldu?
Sahi şimdi gündeminiz “kitap” (!)
Ne gerek var ki bombaları, dinamitleri koyanları bulmanın?
Kitap okuyanları tıkarsınız içeri, olur, biter...
Güvenlik böylece sağlanmış olur (!)
Bizimkisi de ‘devlet’
Çok acayip bir “devlet” bu.
Bir bakarsın Allah Allah, en şahin devlet!
Bir bakarsın acınası hallerde.
Kime kafa tutacağı hiç, ama hiç belli olmayan.
“Anasına” el, pençe, divan.
Korkuttuğuna kaplan!..
Korkutamadığına yalaşıp bulaşan.
Mesela bizin devlet kendi vatandaşına serttir!..
Askere yollar!
Gideceksin lan (!)
Seferberlik ‘davetiyesinde’ bile emir verir bu devlet, “teslim ol” der!..
Vergiyi çatır çatır keser bu devlet.
Bu konuda da çok serttir.
Polis yolda durdurur, “kemeriniz takılı değil, bilmem kaç TL ceza”
Alacaklarını çatır çatır alır bu devlet, ama bazen de affedicidir! Af çıkarır!
Vereceklerine gelince biraz gatsottur!..
Kolay kolay vermez.
Alacaklıları ödemez, devlete iş yapanı süründürür bu devlet!
Kolay kolay para vermez!
Hastanenin önünde ölsen, kimse sormaz neden öldün diye.
Özel sektör çalışanıysan devlet sormaz haklarını. Senin haklarını düşünen bir bakan çıkarsa da ona dünyayı dar eder bu devlet.
Sormaz “işveren yasaları uyguluyor mu” diye.
Bu devlet bürokrasisi ile meşhurdur.
Bir seyrüsefer çıkarmak bile Nazi işkencesi gibidir.
“Git, gel, öde, yapıştır, makbuz, al, ver, git, gel, mühür…”
Canını ver daha iyi!..
Bu devlet üretenin ağzına yanar!
Üreteceksin ha!
Başın belada demektir.
Kimilerine bu kadar sert olan devlet kimilerine de o kadar ‘zavallı’dır.
3-5 sigara tüttüren gençleri hapishanelerde süründürür ama büyük patronlara hiç el atmaz.
Kendi esnafına belediyesiyle, Vergi Dairesi ile hayatı zindan eden bu devlet askeri kantinlere çok kibardır, ses etmez, korkar!
Kendi insanına vergide kusur etmeyen bu devlet yabacıya “gel buyur” der, dokunmaktan ürker.
Yabancı sermaye uymaz en çok kurallarına, devlet yerine koymaz çünkü O’nu!
Hepimize trafikte caza yağdıran yurdumun polisi “Z” plakalı yabancıya ses etmez, yabancı plakalı ağaların trafiği alt üst etmesine ses çıkarmaz.
Milliyetçiler tarafından “sonsuza dek” yaşatılması için ant içilen bu devlet kendi insanını “akşama dek” öldürmeye yeminlidir sanki.
İşte böyledir bu devlet.
Adı devlet!