Hakan Çoban
Ne zaman o kelimeyi duysam aklıma herkeste olduğu gibi çocukluğumun sorusu gelir.
Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane?
Son zamanlarda savunduğum şeylerden biri, her insanın kendi sözlüğüne sahip oluşudur. Bir kelime iki farklı birey için çok farklı anlamlar ifade edebileceğini öğrendim. Fakat bunu hangi ara öğrendim hiç hatırlamıyorum.
İşte bir sözcüğün beynimin içinde nasıl yeni anlamlar yüklediğinin örneğiydi gece yarısı girdiğim o müthiş sohbet.
* * *
Gecenin köründe uyanmıştım.
Susamıştım yanılmıyorsam.
Üniversiteyi birlikte okuduğum, çok da sevdiğim Suriyeli bir arkadaşımın mesajını görmüştüm.
* * *
Okur okumaz aradım.
* * *
“Nar gibiydik Hakan.” demişti…
Nar gibi…
“Bombalar düşmeden tüm taneler yan yanaydı…
Ve hepimiz ağaçtaydık. Tek bir şeffaf zardı bizi ayıran.
Bazense şeffaf düşünceler...
Gün geçtikçe boyutumuzun büyüdüğünü fark ediyorduk fakat büyümek korkutmuyordu bizi.
Sonra bombalar düştü!
VE NAR YARILDI…
Belki de çok büyüdüğümüz için olmuştu bunlar.
Ya da belki de ağacın ekilmiş olduğu tarladandı.
“Bilmiyorum…..” diye de eklemişti hatta.
Halbuki hepsini adı gibi biliyordu...
Her zamanki gibi onunla sohbet ederken yapboz yapıyormuş gibi hissediyordum kendimi. Fakat bu sefer birleştirdiğim parçaların nar taneleri olmasını hayal ederek dinliyordum onu.
“Taneler, yani bizler; hepimiz dağıldık.
Bizi ayıran şeffaf zarın yerini sınırlar aldı artık.
Ağaç kül oldu.
Kimimiz oraya, kimimiz buraya..
Aynı yoldayken kimimiz yolda durduk, kimimiz durdurulduk…
Öldürülenler de oldu…
Boğulanlar da…
Ben de boğuluyorum Hakan” demişti…
Ben de boğuluyorum.
“Arkama bakmaktan, gördüklerimi görmemezlikten gelmekten yoruluyorum.”
* * *
“Amcam aradı geçenlerde, ailesiyle başka ülkedeydi o, diğer birçok aile üyelerimiz gibi. Nasıl olduğumu sordu, ona ne kadar mutlu olduğumu, buralara alıştığımı ve hatta buraların evden daha güzel olduğunu bile söyledim.
Yani anlayacağın yalan söyledim. Gerçeği bildiği halde ona gerçeği söyleyemedim, gerçeği yaşıyor ama konuşamıyoruz.... Kaldıramıyoruz gerçekleri konuşmayı” demişti.
Siz kaldırabiliyor musunuz gerçekleri? Konuşuyor musunuz onlar hakkında, yoksa siz de mi görmezden gelenlerdensiniz?
Bizim gibi…
* * *
Devam ediyor;
“Kurtulamıyorum. Ve kurtulacakmışım gibi bir ümit bile taşımıyorum artık.
Yola çıktığımızdan beri geçecek bu dönem diyor annem her sabah.
Bazen geceleri de diyor bunu…
2 yıl oldu Hakan!
Geçmiyor.
Yüzmeyi bıraktım.
Kafamın içi o kadar dalgalı ki, dalgalarla mücadele etmekten yüzmeye enerjim kalmıyor.
Oturdum.
Zamanın geçmesini bekliyorum.
Geçmiyor…” demişti.
“Zaman ne zaman geçer?” diye de sormuştu sonunda.
Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane?
Ev?
Hangi ev?
Bilen cevap versin… Ben veremiyorum.