Uzun zaman oldu, ‘aylak aylak’ gezmemiştim...
Son iki seneye, tatil de denk gelemedi doğrusu... VE bir hafta, kendimi ‘boşa’ çıkarttım böylece...
Geceleri ‘akıllı telefondan’ sayfa kontrolleri ve birkaç imza için ofise uğrayışların da lafı olmaz artık...
***
İlk gün, “çok zor” dedim...
“Sıkıcı...”
İnsan ne yapar ki plansız, programsız, boş boş...
İkinci gün, “fena değilmiş hani...”
Can sıkıntısını da özlüyor insan, demek ki...
Üçüncü gün, iyi...
Dördüncü gün, “vay be!..”
Ve sonrası, “böyle de bir hayat varmış demek...”
***
‘Komünist Manifesto’dan sonra, dünya dillerine en fazla çevrilen sosyalizm klasiği, Paul Lafargue imzasını taşır...
‘Tembellik Hakkı’dır klasiğin adı...
İçinde sürekli bir çalışma aşkı duyanları ‘lanetler’ ünlü düşünür...
Marx, çok etkilendiği bu gencin, kızıyla evlenmesine izin vermiş, kendi ailesine almıştır...
“Tembellik Hakkı”nı kimileri çalışma ve üretim karşıtı okusa da...
Tam aksine üretimi savunur ünlü düşünür, ‘boş zaman’ın önemine dikkat çeker...
Kitabın çevirisini yapan Vedat Günyol, önsözünde, şöyle bir alıntıyla özetler meseleyi:
“Halkın, ekmeğini kazanmak için sarfettiği zamandan başka zamanı yoksa, yazık.... Ekmeğini sevinçle yiyebilmesi için de zamanı olması gerek... Yoksa uzun süre kazanamaz olur ekmeğini...”
***
Öyle “armut piş, ağzıma düş” bir yaşam değil istenen elbette...
Ama ‘esiri’ olmamak gerekiyor, işin... Çünkü, yine ünlü bir düşünür Eliot’un dediği gibi, “Boş zaman, temelidir kültürün...”
---------
Bir başka mutluluk
‘Bu’ Hüseyin Gürşan’ı tanır mısınız, bilemem...
‘Bu’ dememin sebebi şu, Luricinalı Gürşanlar değil anlattığım, hani BRT müdürlüğünden de bildiğimiz.
Bu Hüseyin Gürşan, fotoğrafçı...
Uzun yıllar dönemin BİRLİK gazetesinde çalışmış, Genç TV’de görev yapmış, tüm medyaya servis vermiş, dünya iyisi bir insan...
Sonra Güvenlik Kuvvetleri’nde sürdürmüş, fotoğrafçılığı...
Sergiler açmış...
Ve ne yazık, ‘şeker’ hastalığı çok yakmış canını...
Bir süredir, hastanelerde....
Şimdi, Gönyeli Bülent Ecevit Rehabilitasyon Merkezi’nde sürdürüyor bakımını, yaşamını...
Yine ne acı ki, ayak uçlarından kesmişler, şeker hastalığı bedenini içten içe kemirince...
Bu nedenle sevgili okur, eğer ‘sınır’a dahi yakınsanız ‘şeker’de aman ha, inanmayınız sakın, ‘can boğazdan’ gelmiyor !..
***
Sevgili Gürşan, tekerlekli sandalyeyle dost olunca, uzun süredir bir isteği vardı, “akülü bir sandalye...”
Hastanede geçen tedavi süreçlerinde, söz versem de, yeterince ilgi gösteremedim...
Sonra birkaç dostla paylaştım konuyu... Gönyeli Belediye Başkanı Ahmet Benli en başta, ‘lafı dahi olmaz’ dedi... Orkun Bozkurt, K.T Ortopedik Özürlüler Derneği’nin imkanlarını açtı... Ve Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği yüreğini...
Sözümüzü tuttuk...
Hafta içinde Gürşan’a armağan ettik, akülü sandalyesini...
Bir tur attı, nasıl gülümsedi, nasıl mutlu oldu, anlatamam...
Bülent Ecevit Rehabilitasyon Merkezi de pırıl pırıl bir yer...
İyi insanlar, çalışıyor canla başla.
Söz verdik, yeniden gideceğiz, gezeceğiz diye...
Sizin de yolunuz düşerse, bu mutluluğu yaşamaya, yaşatmaya değer doğrusu...
(Bence yardımın reklamı olmaz. Ama bu paylaşımı sevgili Hüseyin’in kendisi arzuladı, özellikle... Belki, mesaj vermek istemiştir, bir yerlere...)