Boyalı Kuşlar

Boyalı Kuşlar


Ezgi Ağım
agimezgi@gmail.com

Ken Kesey’nin romanından uyarlanan ve Milos Forman’ın yönettiği, 1975 yapımı Guguk Kuşu adlı filmde kamera öznel ve toplumsal bakışlar arasındaki keskin mücadeleyi gözler önüne sermiştir. Filmdeki guguk kuşu metaforu kapitalist düzendeki kayboluşun bir göstergesidir. Dişi guguk kuşları yumurtalarını başka bir kuşun yumurtalarının yanına bırakır. Yeni yuvasındaki yavru guguk kuşu, büyüdükçe yuvadaki diğer kuşlardan farklı olduğunu yavaş yavaş anlar. Yuva bir nevi toplumu temsil ederken toplum tarafından terk edilmiş, sürünün dışına atılmış yavrular topluma yabancılaşmış bireylerin sembolleridir. Yavrular o yuvada, o toplumda barınabilmek için düzene uymak zorundadırlar. Hayatta kalabilmeleri için bu şarttır. Ne var ki yavru o topluma yabancı ve başkadır ve o yuvanın bir parçası bir türlü olamamaktadır.

Akıl hastanesinde geçen Guguk Kuşu filmi toplum tarafından “hasta” görünen insanların, devletin temsilcisi olan hemşireler tarafından toplumun düzenine uyum sağlamaları için zorlanışlarının hikayesidir. Toplumun düzeninin bir parçası olamadıkları için toplum tarafından dışlanmış, toplum tarafından kabul görmeyen, sürünün dışında bırakılan insanlar, toplumun düşüncelerine uydurmaları için akıl hastanesine mahkum edilmişlerdir. “Kime göre deli?” “Neden deli” soruları tam bu noktada devreye girer. Onlar, aslında, sadece toplumun genel normlarına uymadıkları için “deli” damgasına maruz kalmaktadırlar. Hastanenin “iyileştirmek”le hedeflediği ise köle ahlakını benimseyen, sürüde farklı durmayacak bireyler oluşturmaktır. Hastanedeki kişiler kendi özlerini, benliklerini bırakıp, toplumun onlara layık gördükleri kişilikleri giysi gibi taşımaya zorlanmaktadırlar.

Akıl hastanesinin içinde yaşayan “hasta” kişilerden oluşan küçük topluluk dışarıdaki gerçek toplumun bir yansımasıdır. Her ne kadar toplum tarafından dışlansalar da, hastanede kurulan sistemin çarkları olmaktan kurtulamamışlardır. Devletin temsilcisi olan sistemin gerekliliklerini onlara dayatan hemşire karakteri, oluşturulan bu yeni ve kapalı toplumda bile özgür iradeye izin vermemektedir. Toplumsal ahlak anlayışını sistem üzerinden kişilere dayatan baskıcı rejimin ete kemiğe bürünmüş halidir hemşire. Devleti temsil eden hemşire, hastaları zorla onların gönüllü olarak “iyileşmek” için burada olduklarına inandırmıştır.

Filmin ana karakteri McMurphy karakteri ise gerek dış dünyadan topluma uymayışı sebebiyle dışlanmış, gerekse dış dünyanın minyatürü olan hastanedeki toplumdaki sürüye katılmak istemeyişiyle bir yere ait olamamış, her yere yabancılaşmış bir bireyin temsilcisidir. Toplum düzenine aykırı oluşu ve özgür ruhunu korumaya çalışması ile devletin yansıması hemşire karakteriyle oldukça çelişmektedir. Hemşire, ona sistemi dayatmaya çalışırken McMurphy ısrarla benliğinden vazgeçmemeye çalışmaktadır. İnsanlar akıl hastanesinde kapalı bir mekanda kapana sıkışmışlardır, kaçacak yer ve bu sistemden kurtuluş yoktur. McMurphy'nin sayesinde bir iki saatliğine deniz kenarına kaçarak özgürlüğün tadını az bile olsa tadan kişiler, maalesef yine yakalanıp hastaneye geri dönerler. Sistemin dayattıkları ve tabii uyuşturucu haplar beyin emici gibi diğer hastaların benliklerini istedikleri gibi ortaya koymalarını engeller. McMurphy’nin sistemle yaptığı savaş maalesef olumsuz sonuçlanmış, bireyler toplumdan ve onun baskılarından kurtulamamışlardır. Boyalı Kuşlar olarak o acımasız düzene geri bırakılmışlardır.

İnsanlar mekanlarından, yani toplumlarından ne kadar uzaklaşmaya çalışsalar da sistem onların peşini bırakmaz. Hareketlerini ve kişiliklerini etkileyerek onları kendi benliklerinden uzaklaştırır. İnsanların sürü psikolojileri bunu etkilerken, sürüye ait olamayan guguk kuşu da eninde sonunda toplumda kendini boyalı kuş olarak bulur. Kendine tamamen uzak ve yabancılaşmış, üzerinde toplumun boya fırçalarının gezdiği boyalı başka biri haline gelir.

Dergiler Haberleri