Son günlerde basketbolda gündemi meşgul eden konu kuşkusuz Koopspor’un transferi Angelo Warner ve Mapfree’nin transferi Tyron Petty transferlerinin geçersiz sayılması. Daha doğru bir deyimle “önce geçerli sayılıp daha sonra kararın iptal edilmesi.” Bir kere şurada herkes hemfikir. Basketbol Büyük Erkekler Ligi’nde takımlar iyi, antrenörler iyi, oyuncular iyi, lig keyifli ve çekişmeli. Ancak iyi olmayan tek şey Basketbol Federasyonu’nun yönetimi. Bu ‘keyfi’ yönetim biçimiyle Kıbrıs Türk basketbolunun bir yerlere gelmesi imkânsız.
Basketbol ile son iki yıldır yakından ilgilenen biriyim. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu federasyonun, mevcut yapının çok çok eksikleri vardır. Çağdışı bir tüzük, kişilerin bireysel verdiği kararlar ve yıllardır bütün pisliklerin halının altına süpürüldüğü bir yapı. Bu yapıyı da ‘böyle gelmiş, böyle gider’ diyerek devam ettiren bir federasyon başkanı.
Sezon başından beridir hata üstüne hata yapıyorlar. Önce Kadınlar Ligi’nin resmen bitmesi, ardından fikstürde yaşanan saçma sapan değişiklikler, kulüplerin birbiriyle olan sorunları ve bunları çözmesi gereken merci olan ‘federasyonun’ bir türlü bunları çözememesi.
Gelelim Warner ve Petty transferlerine. Sayın Federasyon Başkanı Ertuğ Nasıroğlu, her iki transfer için Koop cephesinden Emrah Güven’e, Mapfree’den de Alişan Oşan’a transferde sorun çıkmayacağına dair garantiyi veriyor, bu kesin. Sayın Başkan her ne kadar gazetemizde şahsıma verdiği demeci yalanlasa da kendisini vicdanıyla baş başa bırakmaktan başka yapacak bir şeyim yoktur. Çünkü bana söylediklerini kelimesi kelimesine başkalarına da söylediğini camia içerisindeki herkes bilmekte.
Siz başkan olarak tüzükten haberdar değilseniz, tüzüğü delip kendi başınıza kararlar üretecekseniz ‘ya o kararın arkasında duracaksınız, ya da o makamdan derhal istifa edeceksiniz.’ Bunun başka bir açıklaması yoktur. Başkanın yaptığı açıklamaların her biri bir âlem. YDÜ’nün yabancıları da federasyonda imza atmamış da, onlar da o şekilde transfer yapmış da falan filan. İşin doğrusu ise şu. YDÜ Mihajlo ve Gary’ye imza attırmak için federasyonu arıyor. Federasyon da ‘şu an federasyonda biri yok siz imzayı attırıp bize getirin’ cevabını veriyor.
Basketbol Federasyonu tüzüğündeki 19’uncu madde çok net. “Transfer işlemi yapacak olan sporcu veya sporcular KKTC Basketbol Federasyonuna şahsen müracaat edip, imzalarını Federasyon Lokali’nde yetkililer önünde atmak zorundadır.” Madem sizin tüzüğünüz bunu emrediyor. Bunu uygulayacaksınız arkadaş. Sizin başkan olarak ne Koop’a ne de Mapfree’ye “Tamamdır. Bir sorun çıkmaz attırın imzayı da yollayın bize evrakları” demeye hakkınız yoktur. Siz orada kuralları uygulamak için oturuyorsunuz.
Eee şimdi ne olacak? Koop ve Mapfree’nin harcadığı paralar kestiği biletler ne olacak? Ya da siz önceden bu takımlara garanti vermeseydiniz bu adamlar daha çabuk yoldan yabancılar bulup getirmeyecek miydi? Şimdi ligde haksız bir rekabet olmayacak mı? Basketbol Federasyonu’nun derhal bu sorulara cevap vermesi gerekmektedir. Çok güzel bir atasözü vardır. Anlayana… “Ya bu deveyi güdeceksin ya da bu diyardan gideceksin.” İşin özeti budur. Burada kaybeden ne Koop, ne Mapfree, ne de YDÜ veya başka bir takım. Günün sonunda kaybeden Kıbrıs Türk basketboludur. Bu silik, keyfi ve antika yapı sürdükçe de Kıbrıs Türk basketbolunun çöküşünü hep birlikte izleyeceğiz.
Şimdi hukuki süreç başladı. Koop mağduriyetini gidermek için hukuki yollara başvurdu. Bakalım devamında neler olacak. Ancak bana göre yapılması gereken çok net. Bu federasyonun bir değişime ihtiyacı olduğu ortadadır. Çünkü basketbolu geliştirme adına olumlu hiçbir adım göremiyorum. Kadınlar Ligi’nde mevcut eldekiler de kaybediliyor. Çocuklarımızı kötü alışkanlıklardan sporla uzak tutalım derken, biz onlara basketbol oynayacak ortam bile yaratamıyoruz. Büyükler Ligi’nin fikstürü deseniz bir başka sorun. Bir takım haftada 2 maç yapıyor, diğer takım neredeyse 1 ay maç yapmıyor. Neymiş efendim. O takımın antrenörü aynı zamanda Yıldızlar ve Gençleri de çalıştırıyormuş. Olmaz efendim. Senin en azından vitrin liginin doğru şekilde ilerlemesi şarttır.
------------------------------------------------------------------------
HALİL KUTRUZA OLAYI…
Ha bir de başka bir konu var, son olarak da ondan bahsedeyim. Malum Halil Kutruza olayı. Halil Kutruza bu ülkenin gelmiş geçmiş en yetenekli basketbolcularından biridir. Burası tartışma kaldırmaz. Halil Kutruza, küçük çocukların ‘basketboldaki’ idolüdür. Bunu kabul edersiniz veya etmezsiniz. Kutruza’nın özel hayatında yaptıkları, hataları veya doğruları kimseyi ilgilendirmez. Yıldız oyuncu geçtiğimiz haftalarda bir olaya karıştı ve ‘sanık’ durumuna düştü. Adı üstünde ‘sanık’ yani henüz suçlu değil. Ancak camiadan kişilerin Halil Kutruza’nın oynamasında sakınca görmesi ve oynamasını doğru bulmaması bana göre yanlıştır.
Masumiyet Karinesi’ni herkes bir açıp okusun. İngilizce ve bilinen terimiyle ‘Presumption of İnnocence’. Açıklama şu: “Masumiyet karinesi, suçsuzluk ilkesi veya uluslararası hukuk terimi olarak Presumption of İnnocence; suç kesinleşmediği sürece kimsenin hükümlü sıfatıyla değerlendirilemeyeceğini ifade eden, temel hukuk doktrini. Evrensel hukuk kurallarına göre, bir kişinin masum olduğunun kanıtlanmasına gerek yoktur; kişinin suçluluğunun kanıtlanamamış olması yeterlidir. Bunun için masumiyet karinesinin temelini, hukukta hüküm giydirmenin yalnızca iddia edilen suçların kanıtlanmasıyla mümkün olduğu gerçeği oluşturur. Bu da hüküm giymemiş kimsenin suçlu sayılamayacağı veya suçlu olarak lanse edilemeyeceği ilkesini; yani masumiyet karinesini doğurur.” BAŞKA SÖZE GEREK YOK…