Böyle Olacağı Belliydi

Salih Sarpten

2013-2014 öğretim yılı için Atatürk Öğretmen Akademisi’ne Giriş Sınavı geçtiğimiz hafta sonu yapıldı… Sınav yapılmasına yapıldı da, sonuçları kimseyi memnun etmedi… Söylemeye dilim varmıyor ama böyle olacağı da belliydi…

Öncelikle sınav sonuçlarına bir bakalım: 15 sınıf öğretmeni kontenjanı için, sınava 134 aday girdi. Ancak sadece 8 öğrencinin puanı hesaplandı… Geriye kalan 124 öğrencin puanı hesaplanmadı. Çünkü Atatürk Öğretmen Akademisi Giriş Sınavı kurallarına göre puanın hesaplanabilmesi için sınavdaki tüm alanlardan (Matematik, Fen Bilimleri, Sosyal Bilimler, Türkçe, İngilizce) en az %20’lik bir başarı göstermek gerekiyor. Yani her alandan 25 soru sorulduğuna göre, her alandan en az 5 net doğru yanıt vermeniz gerekiyor… İşte bunu başaran sadece 8 aday öğrenci oldu…

İlköğretimde tematik anlayışla eğitim yapıldığı ve bir sınıf öğretmeninin, tüm disiplinlerle ilgili belirli düzde kazanıma sahip olması gerekliliği düşünüldüğünde sınava giren öğrencilerden her alandan %20 oranında başarı beklemek uygun bir kriterdir ancak yeterli midir? İşte burası da ayır bir tartışma konusu… Örneğin; bu sınavda başarılı olarak kabul edilen ve sonuçlara göre mülakata çağrılan bu 8 adaydan birin sınav toplam puanı 50 puanın da altındadır…

Ancak esas tartışılması gereken bunların dışındaki bir şeydir: “Neden 134 adaydan sadece 8 tanesi belirlenen kriterlere ulaşmıştır?”

Bu sayfayı takip eden okuyucular hatırlayacaklardır… Atatürk Öğretmen Akademisi’nin geleceği için belirlenmiş herhangi bir vizyon, strateji ya da planlama yapılmadan, apar-topar ve en önemlisi eğitim döneminin ortasında yapılan bir giriş sınavından, nitelikli sonuçlar çıkamayacağını dile getirmiştim…
    
Çünkü Atatürk Öğretmen Akademisi’nin sınavını heyecanla bekleyen birçok öğrenci, kendilerine başka üniversiteler, başka programlar buldular… Öğretmen olma hayali kuran birçok nitelikli öğrenci belki de yurtdışındaki üniversitelerde başka başka programlarda eğitimlerine başladılar… Üstelik üniversitelerin vize sınavları ile aynı tarihe denk gelen bu giriş sınavına gelip katılmaları beklenemezdi. Öyle de oldu…

Hal böyle olunca da hazır bulunuşluk düzeyi nispeten düşük, “girip bir şansımı deneyim” ya da “olsa da olur-olmasa da olur” anlayışına sahip aday öğrencilerin yoğunlukta olduğu bir sınavdan böylesi sonuç çıkması kaçınılmazdı… Oysa ülkemizin en önemli öğretmen yetiştiren kurumu olarak Atatürk Öğretmen Akademisi’ni en nitelikli, hazır bulunuşluk düzeyi en yüksek olan öğrencilerin ilk tercihi haline getirmek, temel uğraş olmalıdır…

Akademi’yi ülkemizdeki hazır bulunuşluk düzeyi en yüksek olan öğrencilerin ilk tercihi haline getireceksek, bu öğrencilere talip olan diğer üniversitelerin giriş koşullarını da onlara sunma gibi bir derdimiz olmalı diye düşünüyorum. Bu yüzden A-Level, IB, Abitur gibi uluslararası geçerliliği olan ölçme-değerlendirme kriterleri ile de öğrenci kabul etmenin yollarını aramayı düşünmeliyiz…

Atatürk Öğretmen Akademisi’nin yaşaması için marka değerini koruması gerekliliği ortadadır… Bunun için de Akademiye girişin nasıl olması gerektiğini; vizyoner bakış açılarıyla yeniden tartışmalıyız: “Geleneksel yapıdaki çoktan seçmeli testlerle öğrenci kabul etmeye devam mı edeceğiz?” Yoksa “gözlem ve araştırma yapma, girişimcilik, sosyal ve kültürel katılım, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme gibi üst düzey düşünme becerilerini öne çıkaran yeni ölçme-değerlendirme biçimlerini mi hayata geçireceğiz”. 

 

*********************************

Buraya Dikkat

 

Kaç Nesil Bekledi!

Geçtiğimiz haftanın en önemli gündemi; Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu (KTFF) ile Kıbrıs (Rum) Futbol Federasyonu (KOP) arasında Zürih’te imzalanan antlaşmanın, KTFF Genel Kurulu’na katılan tüm spor kulüpleri tarafından oybirliği ile onaylanmasıydı.

Gerçekten önemli bir adım… Çünkü bu adım, Kıbrıs Türk Futbolu’nun dünyaya açılan kapısının biraz olsun araladı… Kaç nesil bu aralanmayı bekledi… Kaç kuşak genç, bu küçük umuttan yoksun olarak sahalarda ter döktü…

Evet, artık gençlerimizin umutları var… Umutlarımız var da; onları, KKTC’nin dışına, dünyanın diğer toplumları ile buluşturacak sporcu ve teknik adam yetiştirme anlayışımız var mı?

Okullarımızdaki “Beden Eğitimi ve Spor” öğretim programının 4 temel hedefi var:
1. Kuvvet, sürat, dayanıklılık, esneklik ve koordinasyon kapasitelerine destekleyerek fiziksel kapasitelerini artırmak…
2. Spor aktivitelerini yaşam boyu hastalıklardan korunma yöntemi olarak algılamalarını sağlayarak, sağlık gelişimlerini desteklemek…
3. Ekip çalışması ve işbirliğine dayalı aktivitelerle, etkili iletişimi sağlayıp sosyal yaşama uyum artırmak…
4. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları, fair-play yaklaşımları, sakatlıklardan korunma, doping kullanımdan uzak durma gibi sporda evrensel değerlerle olumlu tutum geliştirmelerini sağlamak…

Peki, ama kulüplerimizdeki sporcu ve teknik adamların tamamının bu hedefleri içselleştirdiğinden emin miyiz? Galiba bu konuda yürümemiz gereken daha çok yolumuz var…

***************************

Anlayana - Gülmece

Saygın Okulda Biyoloji

İngiltere’nin saygın kız kolejlerinden birinde biyoloji öğretmeni öğrencilerden Miss Perkins\'a:
- "Söyle bakalım, insan vücudunda uyarıldığında normal büyüklüğünün altı katına ulaşan organ hangisidir?"
Öğrenci, yüzü kızararak
- "Bana bu soruyu sorduğunuzdan ailemi haberi olacak" der.
Öğretmen başka bir öğrenciye dönerek:
- "Sen söyle Miss Sarah"
Sarah:
     -  "Loş ışıkta gözbebeği" yanıtını verir.
Öğretmen aferin dedikten sonra Miss Perkins\'a dönerek şunları söyler:
- “1- Dersine hiç çalışmamışsın bundan ailenin haberi olacak…”
- “2- Aklın fikrin sürekli kötü şeylerde…”
- “3- İlerde çok büyük hayal kırıklığına uğrayacaksın…”