Herkes şunu istiyor: “Elektriğimiz hem sürekli, hem de hesaplı olsun.”
Esnaf da patron da işçi de memur da bunu istiyor.
Yaşlısı genci, öğrencisi hekimi, köylüsü kentlisi, akıllısı delisi ortak duyuda buluşuyor.
“Çok elektrik, az para.”
“Enerji kaynaklarının satın alınabilir fiyattan ve kesintisiz ulaşılabilirliği” elektrikte arz güvenliği olarak anılıyor.
Şimdi yaşanan tartışma bu değil!
Öyle olsa Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nun “yeniden yapılandırılması” gündem olurdu.
Kıb-Tek siyasi etkiden uzaklaştırılır, uzmanlık ve yetkinlik odaklı özerk bir yapıya kavuşturulur, yatırım ve eylem planları hazırlanır, verimlilik hedefiyle yola çıkılırdı.
Meclis bunu tartışmıyor, “hükümet” bunu istemiyor.
***
Onca teknik bilgi ve rakamı unutunuz.
Herkes de biliyor ki elektrik enerjisinin 15 yıllığına AKSA adlı şirkete verilmek istenmesinin sebebi, Ankara’dan gelen talimattır.
UBP’nin vekilleri de bunu biliyor.
Hükümete koltuk değneği olanlar da…
“Öyle değilmiş gibi” göstermeye çalıştıkları zaman birinin söylediği ötekini tutmuyor, rakamlar karışıyor, sözcükler tutuşuyor.
Meclis gündemine taşınan yasa değişikliği hakkında her bir bakan bir gerekçe anlatıyor.
İnsan şaşırmıyor çünkü bu hükümet böylesi günler için kurulmuş, bu bakanlar böylesi zamanlar için seçilmiş, bu başbakan böylesi ikramlar için atanmıştır.
Senaryo nasıl yazılmışsa öyle oynanıyor, herkes kendine düşen rolü oynuyor.
***
- “Bu yasal talep niçin?”
- “Proje hazırlanacak?”
- “15 senelik ihalesiz sözleşme yetkisi bunun için mi isteniyor?”
- “Türkiye’den kabloyla elektrik gelecek.”
- “Proje yoksa nasıl gelecek?”
- “Fizibilite Raporu hazırlanacak.”
- “Rapor olumlu olmazsa eğer…”
- “Olumlu olacak…”
***
“Yapılabilirlik” noktasında ortada hiçbir veri, dosya, inceleme, bilimsel sonuç üretilmemiş.
AKSA hazırlayacak raporu zaten!
İhale “adrese teslim” ya!
Rapor da öyle…
“Türkiye’den kabloyla elektrik getireceğiz” vaadi kutsanarak ihalesiz alım ve adrese teslim sözleşme meşrulaştırılmak isteniyor.
Minnet edeceğiz hem de bedelini ödeyerek.
Cebimizden ödeyecek ve kendi öz değerimizi değil bir işletmeyi zengin edeceğiz.
***
Santrallerine bakım yapamayan, kurulu gücünü kullanamayan, yandaşlık ve hesapsızlıkla Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nu çökertenler, şalteri bir “şirket”e teslim edecekler.
Yeminliler!
“KKTC” zaten “şirket”e dönüştü, dünyada hiçbir geçerliliği yokken ayrıcalıklı bir gruba “refah” sunuyor, geleceğe karanlık!
‘Soytarılık’
Büyükelçi, Karpaz’da demiş ki, “Bu ülkede bir haftadır soytarılık görüyoruz.”
Meclis önündeki eylemde, sendika başkanı söylüyor bunu…
Tam da TC Büyükelçiliği binasının karşısında mikrofonla anons ediyor.
Sonra da “Biz bu ülkede 40 yıldır soytarılıklar görüyoruz" diyor, EL-SEN Başkanı Çağlayan Cesurer…
Büyükelçi muhtemelen işitiyor çünkü makamının elli adım karşısı!
***
“Soytarılık!”
TC Lefkoşa Büyükelçisi bunu söyledi mi?
Umarım yalanlar.
“Böyle bir ifadem yoktur” der.
Demezse eğer yeni bir diplomatik utançtır bu…
Basın Müşavirliği’ne sordum, “Büyükelçi’nin böyle bir ifadesi var mı?” diye…
“Büyükelçimizin öyle cümleleri kullanacağını düşünmüyorum” gibi öznel bir yanıt geldi ancak net bir açıklama henüz yapılmadı.
Türkiye Cumhuriyeti’nde herhangi bir yabancı Büyükelçi bu sözü kullansaydı eğer…
“Bu ülkede bir haftadır soytarılık görüyoruz” deseydi…
Yıkılırdı ortalık değil mi?
“Elektrik arızalarına müdahale”
ve eylem yerindeki kitle
Elektrikte arızaların eylem günlerine denk gelmesi ya da böyle denk geldiği algısının yaratılması üzücüdür.
Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nu korumak, sahiplenmek ve toplumsal değerlerimizden biri olarak yaşatmak için halkın elektriksiz bırakılmasına değil bilinçlendirilmesine ihtiyaç vardır.
Kıb-Tek’e olan güven, sevgi, aidiyet arttıkça, çok daha geniş kitleler kuruma sahip çıkacak, siyasetin farklı hesaplarına izin vermeyecektir.
İyi hizmet alsa insanlar…
Çözüm odaklı davranılsa…
Elektriksiz kalmakla, ilkellikle, karanlıkla sınanmasa…
Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu çalışanları ile dayanışma büyüyecek.
Meclis önüne toplanan kalabalık çoğalmıyorsa bunun sebeplerini de düşünmek gerekiyor.
“Genel Grev” ilan edilmiyor örneğin çünkü görüyorum, sendikalar da birbirine yeterince güvenmiyor, inanmıyor, ortak bir duyguda buluşmuyor.
“Maaş kesintisi” gündeme gelse eyleme çok daha geniş katılım olacak.
Bunu sendikacılar söylüyor bana Meclis önünde!
Niye?
Çünkü toplumsal düşünce geriliyor, bireyci hesaplar büyüyor.
Eylemler kitleselliğini yitiriyor giderek…
Herkesin “kendiyle” de yüzleşmesi gerekiyor elbette...
Çehov’u anarak söyleyecek olursak, “başkalarının günahlarıyla Aziz olunmuyor.”
Toplumun yüzde 95'i ülkede işlerin yanlış yönde gittiğini düşünüyorsa (CMIRS anketi, mart 2023) ancak eylemlere katılım giderek sınırlı kalıyorsa... Bunun nedeni hem gelir dağılımındaki olağanüstü eşitsizlik ve adaletsizliktir; hem de herkesin yalnızca kendi "mahallesini" görmesi... Bir de inançsızlık, iradesizlik, güvensizlik tabii…