7 Ocak 2018 tarihinde gerçekleştirilen erken genel seçimlerin ardından yeni seçilen milletvekillerinin yemin etmek üzere toplandığı gün olan 22 Ocak’ta yaşanan olayların üzerinden iki yıl geçti. Bir yandan o dönemki adıyla Afrika Gazetesi’nin önünde yaşanan linç girişimi, öte yandan Meclis bahçesinde ve içerisinde yaşanan taşkınlıklar halen hafızalarımızda.
O gün o linç girişimine ve Meclis çevresinde yaşanan saldırılara bir şekilde dâhil olanların kaçı, sonrasında geriye dönüp yaptığının yanlış olduğunu değerlendirdi ve bunun özeleştirisini yaptı? Bilemeyiz!
Ancak o olaylara karışanlar içerisinde ön saflarda bulunan bazıları, bugün ülkeyi yönetenler tarafından fazlasıyla dikkate alındı ve daha da ileri gidilerek sarmaş dolaş pozlar verildi, bunu biliyoruz. Sanırım biraz da buradan alınan cesaret ve yaratılan meşruiyetle bu değerlendirmeyi yapma ihtiyacı bile hissedilmedi.
Yalnız onlar değil, onlarla fotoğraf karelerine girmekten çekinmeyen yöneticiler de bu değerlendirmeyi yapmamışlar, çok belli. Öyle olmuş olsaydı Cumhurbaşkanı Tatar, gazeteci Esra Aygın’a verdiği yanıtın ne kadar uygunsuz bir yanıt olacağına dönüp bakardı! Böyle bir ihtiyacı o da bu yüzden hissetmedi! Devir, uygunsuzluklar devri. Devir, baskı yapma ve sindirmeye çalışmaya devri!
Geride bıraktığımız haftada ise bir başka gazeteci, sevgili Ayşemden Akın’a Türkiye Cumhuriyeti’nin üst düzey yöneticilerine karşı hakaretamiz ifadeler kullandığı iddiasıyla dava açıldığını öğrendik. Dava, sosyal medya platformlarından biri üzerinden tebliğ edilen bir belge ile kendisine bildirilmiş. Ne garip…
Afrika Gazetesi’ne yönelik linç girişimi, Meclis bahçesinde ve içerisinde yaşanan olaylar, Cumhurbaşkanı’nın Esra Aygın’a verdiği yanıt, Ayşemden Akın’a açılan dava ve daha bir yığın örnek… Hiç birisi birbirinden bağımsız gelişmeler değil bunların! Bir süredir Türkiye’de yaratılan ve giderek ekonomik dengelerin bile alt üst olmasına yol açan anti-demokratik gelişmelerin Kıbrıs’ın kuzeyine olan yansımalarından ibaret gelişmeler sadece… Üstelik bunlar yaşananların yalnızca bir kısmı! Bu bakımdan ilk olmadıkları gibi son da olmayacaklarını anlıyoruz.
Bu yaşananları birbirinden ayrı meselelermiş gibi değerlendirmeye çalıştığımız her durumda çember hepimiz için biraz daha daraltılmış olacak. Bunu anlamamız gerekiyor. Bir sabah uyanacağız televizyon kanallarımız kapatılacak, bir başka sabah görev başında olan hükümetin anlamadığımız bir sebeple dağılmış olduğunu göreceğiz! Başbakan olmaya hazırlanan siyaset insanlarımız kendilerini bir anda aday oldukları kurultaydan çekilmek durumunda kalırken bulacaklar. Eğer bunlar halen olmamışsa tabi…
O yüzden kime yapıldığına ve neden olduğuna bakmaksızın, sevdiğimiz ve desteklediğimiz bir kişi olup olmadığından tamamen bağımsız olarak sırf görüşlerini ifade etti diye sindirilmeye ve baskı altına alınmaya çalışılan her arkadaşımızın yanında yer almak boynumuzun borcudur.
***
Işığı vardı…
Trafik kazasında yitirdiğimiz canlarımıza bir yenisi daha eklendi. Girne’nin sevilen gençlerinden Kenan Kurtdemir’i, daha yirmi üçünde toprağa verdik dün, gözyaşları arasında.
Bazı insanlar için “ışığı var” denir ya? Kenan da onlardan birisiydi işte. Kendine özgü bir ışığı vardı… Güldüğünde gözlerinin içi de gülerdi. Ona en yakışan hali de buydu. Yaşının çok genç olmasının yanında cenazesinde hazır bulunanların çoğu biraz da yüzden sanırım yakıştıramadı ona ölümü. Dün Kenan’ı gözyaşları arasında uğurladık. Bir kişi daha eksildik! Her kayıp elbette üzücü ama daha yirmi üçünde olan, Kenan gibi insan canlısı bir arkadaşı kaybetmek benim için tarifsiz bir üzüntü oldu. Ailesinin yürekli kararıyla organları bağışlandı arkadaşımızın. Işığı, başkalarına umut olmaya devam edecek, bizim de yüreklerimizde hep var olacak.