Önce Yunanistan Cumhurbaşkanı Samaras 4 Mart’ta İstanbul’a gitti. Farklı söylemlerle de olsa Başbakan Erdoğan ile birlikte ‘barış ve çözüm’ mesajları verdi. Peşinden ‘bizden biri’ Downer adaya geldi ve ‘ilgili’ taraflarla görüştü.
Downer Amca güney ve kuzeydekilerin ‘nabzını yokladı’ ve Nisan’da tekrar geleceğini söyleyerek aramızdan ayrıldı.
Tam da bu sırada güneyin yeni lideri Nikos Anastasiadis, ‘vallahi görüşmeye hazır değilim’ gibi bir şeyler söylemekteydi.
Bunu duyan Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Kathimerini gazetesine bir demeç vererek Türkiye’nin hem havuç hem de sopasını gösterdi ve önce ‘Anastasiadis’in seçilmesi ile Kıbrıs’ta yeni bir fırsat penceresi açıldı’ diyerek ekledi: ‘Kıbrıslı Rumlar enerji kaynaklarını Kıbrıslı Türkleri cezalandırmak için kullanmak istiyorlarsa buna izin vermeyiz.’
AB’den sorumlu Bakan Egemen Bağış da dün Anadolu Ajans’a konuştu ve yukarda kısaca verdiğim tüm söylemleri özetledi.
‘Adanın birleşmesini, bütünleşmesini ve birlikte bir barış adası olarak dünyaya örnek teşkil etmesini istiyoruz’ diyen Bağış bakın sonra ne dedi: ‘Adadaki gerilimden beslenenlerin çözüm istememeleri gayet doğaldır. Ancak aklıselim ile hareket eden insanlar seslerini yeteri kadar gür çıkarırsa bozguncuların sesleri mutlaka boğulacaktır’...
İşte bu sözlere söylenecek hiçbir laf yok ve olamaz.
Çünkü adada ya da en azından KKTC’de hangi ‘bozguncuların çözümsüzlükten beslendiğini’ başta Sayın Bakan olmak üzere herkes biliyor.
Etkin ve yetkin bir taraf olarak Ankara her zaman KKTC’de UBP’den yana tavır koyarak ‘bozguncuları’ besledi ve besliyor sonra da bu bozguncular üzerinden kendi hesapları için Kıbrıs’ı bir kart olarak kullanıyor.
Bir ara çözümden yana gibi görünen Ankara çözüm için iktidara gelen ‘aklıselim ile hareket eden’ CTP hükümetine problemler yaratarak yıpratmaya çalıştı ve bunu başardı.
Özetle son 39 yıldır Kıbrıs ile ilgili olarak konuşulmayan hiçbir şey kalmadı. Talat-Hristofyas görüşmelerinde tüm detaylar masaya yatırılmıştı. ABD ve AB isteseydi her iki tarafa ve tabii ki Ankara ve Atina’ya ciddi baskılar uygular çözümü 5 dakikada sağlardı. Ya da hayali bile zor olan Ankara ve Atina el ele verip bu işi ABD ve AB’ye rağmen çözebilirdi. Ancak bu olmadı çünkü hayaller ancak tanrıların el verdiği ölçüde gerçek olabiliyordu.
Kilometre başına belki de 5 tanrının düştüğü Yunanistan şimdiye kadar böyle bir barışa ‘hayır’ dediyse bundan böyle de diyecektir. Çünkü iflastan dolayı gururu ve onuru kırılmış ve devlet binalarını satışa çıkarmış Yunanlılar, Osmanlı Türkler karşısında eğilmeyecektir!
Adadaki Rumlar da onların soydaşı olduğuna göre AB’den ‘dilenmeye’ devam edecekler ama ‘oy hakkı’nı kullanarak diklenmeye de devam edecekler. Bunu fırsat bilen Ankara da tümüyle batmış ve her şeyi ile kendisine teslim olmuş bir UBP’yi desteklemeye devam edecek.
ABD ve AB ise Ortadoğu’daki İslamcılarla uğraşmayı daha eğlenceli ve bol aksiyonlu buluyor.
Anlaşılan önümüzdeki günlerde bizi bol ziyaretli ve demeçli bir dönem bekliyor. O döneme kadar bari biz de bir aksiyon filmi çevirsek de içte ve dıştaki ‘bozguncuların’ ilgisini çeksek.
Nasıl mı?
Lefkoşa’da seçimi mutlak ve büyük farkla kazanarak!