Keçiören Belediyesinin düzenlediği ramazan etkinliklerinde Ankara’da, Cypress Classica grubu olarak yer aldığımızı ve oradaki etkinlikle ilgili bilgiyi daha önce paylaşmıştık. İşte, tıpkı merhum Nail Atalay’ın yaşamını yitirdiği haberini nasıl ki “cep-haber”den öğrenmişsem, İsmet beyin de rahatsızlanarak hastahaneye kaldırıldığı haberini yine cep-haberden öğrenmiştim.
Ankara’daki boş zamanımızda arkadaşlarla sohbet ederek, bir yerlerde yiyip içerek, müzik dinleyerek güzel zamanlar geçirdik. İşte bu sohbetlerden birini Osman Cankoy dostumla gerçekleştirirken, BRT’de, bugüne kadar gelen müdürler arasında kimi daha çok beğendiğim sorusuyla geçmişe döndüm.
Kolay değil; 1986-2011... 25 yıllık bir mazim var BRT’de. İlk müdürüm, iyi sıhatte olsun Özer Berkem’di. Sonraları(sırasını unutabilirim); Hüseyin Çobanoğlu, Erdal Onurhan, öğretmen emeklisi merhum Muammer Yağcıoğlu, Günay Yorgancıoğlu, merhum İsmet Kotak, bir dönem BRT içinden Süleyman Türem bey, sonra CTP döneminde Hüseyin Gürşan, Ahmet Okan ve bugün ise kurum içinden Özer Kanlı ile BRT maceram sürüyor.
Bu macera içerisinde neler geçirdim, neler gördüm aslında kitaplık. Yayıncılık ve gazetecilikle pek ilgisi olmayan kişilerin böylesi stratejik ve teknik bir kurumun başında olup da, bazı yaptırımlar neticesinde yayıncılık adına ne kadar gülünç ve düşündürücü olaylar yaşadık, inanılmaz. Tam anlamıyla traji-komik... ama hiçbirine de saygımı yitirmedim. Sonuçta bir vesileyle kurumun başına getirilmişlerdi.
Bu süreç içerisinde siyasi görüşümden dolayı içerden ve belli mercilerden hakkımda soruşturma açılmasına kadar gidilmiştir, hem de bir müzik! Programcısı ve yapımcısı olarak. Çünkü siyasi görüşün, meslek-i icraya yansıtılması geleneğinin olduğu yönündeki inanç her zaman geçerliliğini korumuş, kişinin yaptığı işin içeriğine bakılmaksızın, siyasi görüşleri daima yöneticiler tarafından öne çıkarılmıştır. Bu geleneği maalesef her dönemde görmüşüzdür.
Kıbrıs gazetesi’nden sonra Yenidüzen gazetemizde, 1991 yılında başlayan yazım hayatımın kurum içerisinde yansıması ise genelde; “muhbir” olarak nitelenmeme neden oldu. Yenidüzen’de yazıyorsunuz ya, işte BRT ile ilgili haberleri mutlaka siz bildiriyorsunuz diye, size daima “tu kaka” olarak bakılıyor. Sanki gazetelerin haber almaları sadece taraftarlarınca gerçekleşebilir. Bu böyleyse, her gazete için de aynı mantık yürütülmeli. Neyse... Osman dostumun sorusu karşısında geçmişe dönerken, Özer bey ilk takdir ettiğim ve “abicim” mantığıyla değil, “saygı” babımda her zaman personelle mesafeyi koruyan ama dostluğunu da es geçmeyen birisi olarak aklımdadır. Ayrıca personelin eğitimi için de ne kadar uğraştığını o günlerde hatırlıyorum. Teknik adamdı vesselam ve bizim işte gazetecilik yanında bu bir avantajdır. Hüseyin Çobanoğlu’nun dönemi bayağı uzun sürdü hatırladığım kadarıyla. Kendisi de bu kurumdan çıkmış biri olarak buranın koşullarını bire bir anlayan birisiydi ama, siyasi erk’in baskısını sanırım en çok yaşayanlardan biriydi. Onun zamanında 2000 yılında terfi alamadığımdan, şu an 1993 yılından beri aynı yerde, “statikomu” sürdürmekteyim. Ne ileri, ne geri... ama kırgın değilim, aksine bu tip olaylar beni daha bir kamçılamıştır meslek hayatımda.
Siyasi görüşlerimin örtüştüğü dönemde bile terfi kaybımda hiçbir şey olmamıştır. Hüseyin Gürşan dostumla ilişkilerim iyiydi ama Ahmet Okan abimizin, önüne getirdiğim özellikle belgesel projelerimde hep yanımda olduğu ve önümü açtığı bir gerçektir. Bugün de gerçeği söylemekten çekinmiyorum, sn. Özer Kanlı’yla farklı siyasi görüşte olsak da, yaptığım işlerde, önüne koyduğum projelerde, akla yatkın ve kuruma bir getirisi varsa her zaman desteklendiği bir gerçektir. Bilmiyorm, belki o eski gelenek, hani bizim Sami Özuslu’yla aramızdaki hitap şeklinde yer alan “muhbirim napan?” espirisi, artık gerçekten espiriye dönüşmüştür ama merhum İsmet Kotak da beni aynı şekilde görmüştü zamanında. Hatta hatırlıyorum, sanal stüdyolar projesi vardı, Yenidüzen’de bu projeyle ilgili hoşuna gitmeyen haberler çıkmış ve odasına bir vesileyle her gidişimde bana mavi klasörleri çıkarıp masasına kor ve projeyi anlatırdı. Hiçbir zaman bunun nedeninin gazetedeki haber olduğunu söylemezdi ama, anlayan anlardı işte. Fakat şu da bir geçektir ki; merhum İsmet Kotak’tan da herhangi bir engelleyici tavır hiçbir zaman görmedim. Aksine, özellikle çalışmak ve üretmek isteyenlerin daima önünü açmıştı. Bugün ikinci tv kanalı olsun, diğer prodüksüyon stüdyoları olsun tümü de onun döneminde gerçekleşmiştir. İşte bundan dolayıdır ki; siyasi görüşlerini bir kenarda tutup, böylesi bir kurumun amaç ve kamu-devlet politikasının gerektirdiği yayıncılığı ve bu yayıncılık için yapılacak üretimlerin içeriğine bakarak karar verenler, destekleyenler ve üretimi yapan kişinin siyasi duruşuna bakmaksızın, üretim koşullarının önünü açarak yol alan her idareci, bulunduğu kurumu ileriye taşır, personelinin nitelikli üretimi konusunda da özendirici olur. Çünkü bu meslek; motivasyonla aynı doğrultuda yürümektedir. Bundan dolayı merhum Kotak’ın, son söylediğim cümleler içerisinde yer alan bir yönetici olduğunu vurgulamak isterken kendisine Tanrı’dan rahmet, ailesine de sabırlar dilerim.