2016 Bütçesi bahanesiyle BRTK, Meclis’te nihayet gündeme geldi. Bazı milletvekilleri söz de aldı, görüşlerini aktarmaya çalıştı. İşin doğrusu, aşağı yukarı tümü de, yıllardır, ama yıllardır, her BRTK Bütçesi görüşmeleri sırasında söylenenleri tekrarlandı.
Başbakan Kalyoncu da açıklamalarda bulundu. Yeni bir BRTK Yasası için Kurum Müdürü’nün çalışmalar yaptığını, (yıllardan bu yana bunun kaçıncı çalışma olduğunun hesabını da şaşırdık) bu çalışmaların tamamlanmasını beklediklerini söylerken 520 olan personel sayısının yeni yasa ile 480 olacağı sinyalini de verdi.
Konuşmalardan sonra BRTK’nın yaklaşık 59 milyonluk bütçesi, oy çokluğu ile onaylandı.
BRTK ‘nın sorunu sadece para mıydı ? Bu bir yana, bu bütçe ile BRTK kurtuldu mu ? Bilmem... Ama, ‘para’dan söz edilince özel radyo ve televizyonları yönetenlerin derin bir ‘ahhhh’ çektiğini de duyar gibi oluyorum.
Görüşmeler, konuşmalar sırasında,
Mesela.... BRT’deki personel sayısının nasıl ve kimler tarafından 600’lere kadar çıkarıldığı gündeme getirilmedi...
Mesela... Bundan sonraki dönemlerde, aynı yöntemlerle yeniden 600’lere çıkıp çıkmayacağını da soran olmadı.
Mesela... Yıllardır ama yıllardır hep gündeme getirilirmiş gibi yapıldığı halde, yeni bir BRTK Yasası’nın neden geçirilemediği de doğru dürüst sorgulanmadı....
Mesela.... Fırsatı gelmişken, özel radyo ve televizyonlar için neler yapılabileceğine ilişkin, fazlaca bir görüş ileri sürülmedi....
Mesela... ‘KKTC’nin tanıtılması’ (!) adı altında, mali ‘destekle’ Türksat’tan yapılan yayınlarla, -mevcut koşullarda- amaca ulaşıp ulaşılmadığı veya ne kadar ulaşıldığı hiç sorgulanmadı, tartışılmadı...
Mesela...BRTK’nın 500 personeline ve yaklaşık 59 milyon bütçesine karşılık özel radyo ve televizyonların bu işi kaç personelle ve kaç parayla yürütmeye çalıştıkları da konuşulmadı, tartışılmadı.
***
BRTK Bütçesi Meclis’ten geçti de sorunlar bitti mi ? Hiç sanmam. Konuşmak, tartışmak iyidir, önemlidir ve de gereklidir de. Ama yıllardır yapıldığı gibi, sadece konuşmakla sorunlar ortadan kalkmıyor. En önemlisi icraattır.
------------------------------------------------------
Bombalar
Bombalar patlamaya ve can almaya devam ediyor. Sırada neresi var acaba ? Ajanslardan, bilgisayar veya telefona ‘haber’ sinyali gelir gelmez, hiç geciktirmeden, anında tıklamaya başladık artık. “Gene bomba mı var?” merağı ile.
Bir ‘savaş’ var gerçekten. Yüzyüze bir savaş değil bu. Taraflar bile çok net olamıyor. Bir tarafta bazı ‘hedefler’ var, bir tarafta da bu savaşı saklanarak, masum veya suçlu ayırımı yapmadan acımasızca sürdürenler... Haa... Bir de bu garip ve acımasız savaştan beslenenler tabii....
Bu savaş şimdilik, Ortadoğu, Türkiye ve Avrupa’da. Başka yerlere de sıçrar mı acaba ? Sonu ne olur ? Daha ne kadar sürecek ? Kaç masum insan daha ölecek ? Bombacılar ve arkalarındaki örgütler (ve yandaşları) ne istiyorlar ? Neden böyle davranıyorlar ? Nasıl önlenebilir ? Tek önleme yolu ‘karşı-şiddet’, savaş uçakları, tanklar, füzeler mi ?...
Ardı arkası kesilmeyen sorular, sorular,sorular... Hem de, hepsi de cevapsız.
***
Sorulara kendimce cevaplar ararken, çocukluk yıllarıma takıldım yine. Aklımın artık bazı şeyleri yavaş yavaş kavramaya başladığı yıllara. Ülkemde, 1955-60 yılları arasında olup bitenlere.
Bir tarafta, askeriyle, topu ile tüfeğiyle koskoca İngiliz vardı... İkinci tarafta Rum ve EOKA.... Bir diğer tarafta da Türk ve TMT... İletişim teknolojisi şimdiki gibi değildi. Üç tane haber kaynağı vardı. ‘Resmi ses’ radyo; birkaç gazete ve kulaktan kulağa fısıldaşarak yayılan ‘dedikodular’... ‘Haberler’ şimdiki gibi anında duyulmaz, duyurulmazdı. Bazen 10-12 saat sonra, bazen de ertesi gün yayılırdı ülkeye. Bombalar, yangınlar, illegal örgütlerin kurdukları pusular, silahlı saldırılar v.s. Aynı şimdiki gibi, saldırılarda ölenler, yaralanan hatta sakat kalan insanlar...
Yaşım ilerledikten sonra öğrendim. Küba’da da aynısı olmuştu, Bolivya’da da, İspanya’da da, İrlanda’da da, Rusya’da da... Şimdilerde olanlar, 21. Yüzyıla ait yeni ve de çağdaş (!) bir savaş metodu değildir yani. Böyle gelmiş, böyle de gidecek mi acaba ?