Brüksel ve lezzetleri

Serkan Soyalan

   Belçika’nın başkenti Brüksel ya da diğer adıyla “Ville de Bruxelles”, iki yıl aranın ardından geçtiğimiz haftalarda yeniden ağırladı bizleri.

   Soğuk havaya aldırmadan attık kendimizi tarihi sokaklarına ve bir kez daha zaman yolculuğuna çıktık.

***

   Büyükçe meydanlardan ve ara sokaklardan geçerek çıktık Grand Place, Manneken Pis ve Bourse binası gibi tarihi yerlerin kümelendiği şehir merkezine.

   Şehir merkezindeki binalar bizlere Art Nouveau ve Art Deco mimarisinin en güzel örneklerini sunuyor. Bilindiği üzere Art Nouveau akımının doğduğu yer de burası.

***

   Art Nouveau akımı ismi Fransızca olduğundan genellikle Fransa ile bağdaştırılıyor ama ilk olarak 1890’ların başında Brüksel’de başlayan bu akım, sonrasında dünyaya yayılıyor.

   Maksimum alan, maksimum ışık, demir ve camın muhteşem uyumu, kıvrımlı hatlar, floral formlar, doğadan ilham alan çizgiler bu akımın ana unsurları. Sadece mimaride de değil özellikle mobilya tasarımında da kendini gösteren bir akım Art Nouveau.

***

   Meraklısına bir de not ekleyim; sadece Brüksel’de 500’den fazla Art Nouveau bina mevcut.

   Brüksel’de Schaerbeek, Etterbeek, Ixelles ve Saint-Gilles gibi mahalleler Art Nouveau’nun en parlak döneminde inşa edilmiş harika binalarla dolu.

   Hôtel Tassel, Hôtel Solvay, Hôtel van Eetvelde ve Horta Museum, bu akımın öncüsü sayılan Victor Horta’nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan eserleri ve her biri teker teker görülmeye değer.  

***

   Belçika’ya geldiğinizde havaalanında iki dille karşılaşıyorsunuz. Fransızca ve Flemenkçe… Başkentte iki dil de resmi dil…

***

   Belçika’nın bir diğer özelliği de en ünlü çizgi romanların, hatta çizgi filmlerin buradan çıktığı.

   Çocukluğumuzun çizgi film kahramanları Tintin, Asterix, Red Kid, Şirinler hep Belçikalı çizerlerin ellerinden çıkmış.

   Brüksel sokaklarında gezerken çizgi roman dükkanlarını, duvarları süsleyen çizgi roman murallerini ve çizgi roman müzelerini görebilirsiniz.

***

   Brüksel, Avrupa Birliği’nin üç ana kurumu olan AB Komisyonu, AB Bakanlar Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’na ev sahipliği yapmasıyla AB’nin başkenti sayılıyor.

   NATO Merkez Karargahı da Brüksel’de…

***

   Brüksel’e geldiğinizde mutlaka yemeniz gerekenler arasında, patates kızartmasını, waffle, midye ve çikolatalarını başa yazmalıyım.

   Şehir merkezinde ara sokaklarda bulunan waffle’cılarla konuştuğumuzda yeni bilgiler öğreniyoruz.

   Belçika’da waffle, Liege ve Bruxelles diye ikiye ayrılıyor.

   Liege waffle’ı daha tatlı, hamuru farklı.

   Bruxelles waffle’ı ise daha hafif bir tada sahip ve kıtır kıtır.

***

   Gelelim patates kızartmasına…

   İsmine neden “French Fries” deniliyor?

   Birinci Dünya Savaşı sırasında, Belçika’da görev yapan Amerikan askerleri, Belçika’nın bir kısmının Fransızca konuşması nedeniyle kendilerini Fransa’da sanmışlar. Burada tanıştıkları bu lezzete de “French Fries” adını vermişler.

***

   Ve Belçika’nın enfes çikolataları…

   Belçika’nın çikolatayla olan ilişkisi 1635 yılına yani çikolatanın Orta Amerika’dan Avrupa’ya gelmesinin hemen sonrasına rastlıyor.

   18. yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise çikolata, özellikle sıcak çikolata biçiminde, üst ve orta sınıf çevrelerinde son derece popüler hale geliyor. 1900’lü yıllardan sonra ise çikolata,  dar gelirliler için bile uygun fiyatlı hale geliyor. Bunda çikolata ihracatının da büyük bir önemi olmuş.

   Belçika’da çikolata o kadar önemli ki, “Belçika Çikolata Kanunu” bile var.

   Bu kanun maddelerinden biri de yüzde 35 saf kakao seviyesinin zorunlu olması.

***

   Deniz ürünlerini çok seven biri olarak, Belçika’da yediğim “Moules Marinieres”’e bayıldığımı söylemeliyim.

   Tencerede pişmiş ve marine edilmiş midye yanında patates kızartması da gelince, tadına doyulmaz bir lezzet dalgası da başlıyor.

   Veriler Belçika’da her yıl ortalama 25 ila 30 ton arası midye tüketildiğini söylüyor. Belçika’da tüketilen midyelerin çoğu Hollanda’nın Zeeland yakınlarındaki midye çiftliklerinden geliyormuş.

   Midyeler, beyaz şarap, arpacık soğanı, maydanoz, tereyağı, kereviz, pırasa ve buharda pişirilip servis ediliyor. Midyeler yendikten sonra da suyu, çorba niyetine kaşık kaşık içiliyor.

***

   Dönelim yine Grand Place’a…

   Zarif ve tarihi binalarla çevrili ve geçmişi 14. yüzyıla uzanan, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan, dikdörtgen planlı bu meydan, Avrupa’nın en güzel meydanlarından sayılıyor. Binalar; Gotik, Barok ve Brabantine…

   Meydanda görkemli kulesiyle yükselen ve 1998’den beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer bulan Brüksel Belediye Binası, ziyaret edilmesi gereken binalardan.

   İnsana çağlar arasında bir yolculuk yaptıran bu bina, 1402-1455 yılları arasında, üç farklı aşamada, Gotik ve özellikle Brabantine Gotiği tarzında inşa edilmiş.

***

   Brüksel Şehir Müzesi de önemli yapılardan biri.

   1860’da tasarlanan ve 1887’de ziyarete açılan şehir müzesi de Gotik bir yapı.

***

   Yazımızın sonuna gelirken, Brüksel’in simgesi olan İşeyen Çocuk Heykeli’nden bahsedelim…

   Orijinal adıyla “Manneken Pis”, oldukça küçük bir heykel. Tarihi meydana çıkan sokaklardan biri üzerinde olan heykel, aslında orijinal heykel değilmiş. Bronzdan yapılan orijinali, Brüksel Şehir Müzesi’nde sergileniyormuş.

   Heykel, Hiëronymus Duquesnoy the Elder tarafından dizayn edilmiş ve yerine 1618 (1619) yılında yerleştirilmiştir.

   Manneken Pis, başlarda sadece içme suyu sağlayan bir çeşme iken, 17. yüzyıl sonuna doğru şehrin simgesi haline gelmiş. 

   Brüksel'in 1695'te uğradığı bombardımanı hasarsız atlatan heykel, yenilmezliği simgeleyen bir zafer anıtı olarak görülmekte olup, Brükselliler tarafından yılın değişik zamanlarında çeşitli kostümlerle giydirilmektedir.