Kıbrıslı Türk avukat Akan Kürşat’ın Roma’da tutuklanmasının ardından çözümsüzlük ortamında mülkiyet sorununu yeniden hatırladık.
Oysa özellikle Annan Planı referandumundan sonra Kıbrıs Türk tarafının “evet”i hem çözüm hem de çözümsüzlük siyaseti yürütenler tarafından mülkiyet sorununu ya da “ganimet”i meşrulaştırmıştı.
Kapılar açılana kadar evlerindeki Kıbrıslı Rumların fotoğraflarını saklayan, eski sahiplerinin bir gün geri döneceklerini düşünen Kıbrıslı Türkler, 30 yıl boyunca eğreti durdukları eşikleri atlayarak, ellerindekini tartışmasız hakları kabul etmişlerdi.
Referandumdan iki evet çıkmayınca zaten hareketlenmiş yabancı yatırımcı ve taşınmaz mal piyasası “hakkımız” kabul edilmiş, “hayat devam ediyor” denilerek, en üst düzeyde motive edilmişti.
Annan Planı’nda mülkiyet konusunda mevcut tapu sahibi mülkün 74 öncesi halinden daha ileri yatırım yapması durumunda hak önceliğine sahip oluyordu. Bu madde plan hayata geçmese de piyasa tarafından satın alınarak, ayrı bir ganimet kültürü oluşturuldu.
Bu sefer savaş sonrası mahcup, oturduğu evin kimin olduğunu bilen anlayış yerini, bir anda birkaç kat büyüyüp milyon poundların havada uçuştuğu bir pazar ortasında başka bir kültüre bıraktı.
Taşınmaz Mal Komisyonu mülkiyet sorunu karşısında Kıbrıs Türk tarafının elindeki en önemli ve aslına tek uluslararası hukuk temelli dayanak.
Kıbrıs Rum siyasetinin bütün itirazlarına rağmen, Kıbrıslı Rumların Kuzey’de kalan malları için başvuru adresi olarak kabullendikleri bir mercii.
Ne var ki, komisyon “etkin bir hukuk yolu” olmaktan hızlı bir şekilde uzaklaşıyor. Zira son 6 yıldır karara bağlanmış tazminatlar dahi ödenmemiş.
Ödenmesi ile ilgili mevcut bir plan da yok.
Ve komisyonun önüne gelmeye devam eden, karar bekleyen de binlerce dosya var.
Ama söz konusu başvurular Kuzey’deki Rum mallarının en fazla %3’ünü kapsıyor.
Geçtiğimiz akşam Kanal SİM’de Taşınmaz Mal Komisyonu Eski Başkanı Ayfer Erkmen’i konuk ettik, Cenk Mutluyakalı ile birlikte MASA’da…
Verdiği rakamlar kadar yaptığı değerlendirmeler de oldukça çarpıcı!
Erkmen, Kuzey’deki Rum mallarının tamamı için tazminat ödeyecek olsak, 22 milyar sterlinlik bir kaynağa ihtiyacımız olduğunu söylüyor. Sadece Maraş’taki malların kullanım kaybından dolayı toplam 3.3 milyar sterlin tazminat talebi var!
Oysa Komisyon bugüne kadar 382 milyon 542 bin Euro tazminat ödenmesine karar vermiş. Bu rakamın da ancak 220 binini ödemiş.
Mülkiyet sorunu gündeme geldiğinde, Kıbrıslı Türklerin Güney’de bıraktıkları mülkleri de tabii ki gündem oluyor. Ama Erkmen’in verdiği rakamlar yıllardır mülkiyet sorununun neden Kıbrıslı Rumların mülkiyetleri üzerinden tartışıldığını bir kez daha ortaya koyuyor.
EUROSTAT verilerine göre, Kıbrıslı Rumlar’ın Kuzey’de bıraktıkları tüm malları 1 milyon 453 bin dönüm! Buna karşılık Kıbrıslı Türklerin Güney’de bıraktıkları tüm malları 2018 itibariyle 455 bin dönüm. Bu rakam 2012 yılında 591 bin dönüm olarak hesaplanmış.
Aradaki farkın sadece istimlaklardan kaynaklı kayıplar değil, aynı zamanda satışların devam ettiğinin de bir göstergesi olduğu düşünülüyor.
Çözümsüzlük koşulları ekonomiyi uluslararası hukuk temeline kaydırmanın yollarını yaratıyor.
Ayfer Erkmen, Kıbrıslı Türklerin Kuzey’de sahip oldukları ya da tapusunu alıp Türkleştirdikleri malları, Güney Kıbrıs’ta tapuya kaydettirmeyi tercih ettiklerini anlatıyor. Bunun da KKTC’yi itibarsızlaştıran bir tavır olduğunu söylüyor.
Ancak mülkiyet sorunu özellikle son 5 yılda adanın Kuzey’inde özellikle İskele bölgesi başta olmak üzere yoğun bir yabancı yatırımcı akınıyla başka bir boyuta taşındı. Bu çıplak gözle çarpıcı şekilde görünen bir şey.
Erkmen bizzat siyasetin, yabancıların paralarını adaya getirmeleri halinde, kaynağını sorgulamadan sadece %2.5 üzerinden vergilendirme kararı almasının adaya giren kara paranın da yolunu çok açtığını düşünüyor. Bir kalemde fahiş fiyatlara 1200 daire satın alınmasını da bunun bir göstergesi olduğunu söylüyor.
Zira ekonomik akıl, adanın Kuzey’inde bir stüdyo dairenin fiyatının, Miami’den pahalı olmaması gerektiğini söylüyor!
Bu tablo, Kıbrıs Rum tarafının mülkiyet öfkesini kamçılıyor. Kara para varlığının büyümeye devam etmesi de uluslararası hukuk karşısında elini güçlendiriyor.
Crans Montana’dan sonra çalışmayan Mülkiyet Komitesi’nin yeniden canlandırılması, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun önünün açılması şart.
Yoksa bu çarpıklığın bedelini yine yasal zeminde, rüşvetten ve suç gelirlerinden uzak yaşayan sıradan Kıbrıslı Türkler ödeyecek.