İstanbul’da Cihangir kahvesinde otururken öğrendim Doğuş’un mecliste yaptığı eylemi… Rana ve Süleyman coşkuyla anlattılar ve akıllı telefondan metni okuduk. Böyle heyecanlanmayı ve sevinmeyi özlemişim epey. Eve dönünce sosyal medyadaki yorumların içine daldım. Sonradan da düşünüp durdum hep bu eylemin göstergelerini, neden bu denli etkili olduğunu… Her hatırladığımda neden yüzüme engel olamadığım bir gülümseyiş yerleştiğini…
Öncelikle sicili epey kötü, bir önceki dönemde itibar yitiminin doruklarına ulaşmış bir meclis söz konusu… Seçimlerin ardından meclise giren genç milletvekillerine umutlar bağlanmış durumda ve toplumun bir arınma ve değişim talebi var. Bu eylem “bundan böyle aynı hamam aynı tas değil” mesajını vermek için oldukça etkili. Eylemi yapanın genç bir kadın olması da önemli... Eski hamam büyük oranda yaşlı erkeklerden mustaripti çünkü. Genç bir kadın çıkıyor ve meclisi başlatan ezberi bozuyor. Milletvekili andı ilk ezber çünkü… Yıllarca okunmuş öylece… Meclisin nasıl bir yer olduğunun onun temel ideolojik renginin vurgusunu yapmak, bununla işe başlatmak için orada. Resmiyetin doruk noktasında gerçekleşiyor bu… Halkın yaptığı seçimin renklerini silikleştirip devletin renginin birleştirici ve hizaya getirici damgasının vurulacağı tören söz konusu olan… Locada Türkiye Büyükelçisi de bulunuyor. Denetimin en üst makamı yani… Ve halkın özlediği bir sahne gerçekleşiyor. Bir genç kadın yalan tiyatrosunu bozup kafa tutuyor. Hareketin içinde cesaret var, onur var… Bu kafa tutuşta kendini de görüyor seçmen… Meclise gönderdiği vekille birlikte kendisinin de kafa tuttuğunu hissediyor. Kendi tahrif edilmiş onurunun şahlanışını görüyor.
Eylem incelikle tasarlanmış. Mecburum ve kalbimden geçmeyen metni de okuyacağım ama sonra; öncelikle kalbimdekini dinleyiniz diyor. Şaşırtan yanı oldukça etkileyici… Küçük Kara Balık itiraz eylemini gerçekleştiriyor. Okuduğu metin diğerini silip götürüyor bir anda… Diğerinin anakronikliği sırıtıyor. Okuduğu metin empoze edilmiş bellek üzerine kurulu bugün algısına itiraz edip ikiyüzlülüğe bir şamar vuruyor. Hem de olanca yumuşaklığıyla…
Metni okuyan kadın yeni bir insan tipini, alışılmadık bir milletvekili modelini sergiliyor. Orada bulunuşunu kahramanca bir eyleme dönüştürebilen, onurunu ve kişiliğini ezdirmeyen, hesapsız, beklentisiz ve sadece kendi olabilme kaygısı taşıyıp üstüne giydirilmeye çalışılan üniformayı reddeden bir insan… Bunu alt etmek için zekâsını kullanarak bir haysiyet abidesine dönüşüyor ve feveranlar başlıyor… O feveranlar bu davranış ve metnin tuttuğu aynada kendi çirkinliklerini görenlerin feveranları… Bu feveranların bir nedeni de karşıdakinin bir kadın olması… İdeolojilerine içkin misojenizmi birden hortlatan bir durum bu…
Doğuş’u izledikten sonra gözlerim doldu ve bunu ancak feminist bir kadın yapabilirdi diye düşündüm. Otorite ve sistem karşısında böylesi bir gözü karalılık, baskıcı erkek gücünün kâğıttan kaplan olduğunu görebilmek, hayatın sunduğu sevimsiz ve aynılaştırıcı rol modellerine boyun eğmemek…
Bunu gönülden alkışlayanlar bizim mahallenin devrimci çocukları kuşkusuz… Civar mahallelerden itiraz edenler kalplerinin akıllarını yenmesine izin vermeyenler… “Evet, ama…”ları hep hazırda bekletenler. Onların cümlelerinin de sürece çok yararı var. Hatta feverancıların cümlelerinin bile…
Kimilerinin anlayamadıkları şu: Yemin eylemin yalnızca bahanesidir. Göstergeleri o kadar güçlüdür ki bu bir yeminin ötesinde bir eylemdir. Yeminden yola çıkılarak yalan tiyatrosu bozulmuş, kalplerde gizli büyük itiraz gerçekleştirilmiştir.
Doğuş’un eylemini şu veya bu oranda eleştirenlerin cümleleri zaman içinde solup gidecek ama bu eylem hep parlayacaktır.
Bize düşen bu güzelliği ezmelerine, yıpratmalarına izin vermemektir. Çağ, direniş çağıdır. 2013 yazına damgasını vuran slogan malumumuz: Bu daha başlangıç, mücadeleye devam…