Lefkoşa’dan saat dört buçuk gibi çıktık.
Kırk dakika çemberde hapsolduk.
Ne kaçış şeridi işe yaradı, ne uçuş!
Girne’deki maç saat altıda...
Kıl payı yetiştik!
* * *
Meğerse biz iyiydik!
Çatalköy’den aynı saatte yola çıkanlar, maç başladıktan on beş dakika sonra gelebildiler.
Çatalköy–Girne arası, Ercan–İstanbul’a eş!
* * *
Yağmur kokusu çimento tozunu bastırdı.
Stadyum “ışıl ışıl” bekliyordu.
Savaşın ardından servilerin göğe yükselen alnı dışında tek yenilik ışıklardı.
İnsanların omzunda şehrin kaosu vardı.
Nasıl bir akıl tutulması bilemem, stadın dört bir yanını eşe dosta dağıttılar.
Böylece “park yeri” kalmadı.
Stadı da verirlerse yakında, şaşmam hani!
Bu arabalar da katlanıp cebe girmiyor ki.
Açgözlüler, kör yiyiciler, arsızlar (!)
Güzelim stadı bulmuşsun, “20 Temmuz” diye çakmışsın üzerine, bu rantçılık ne?
İnsanlar bu tribünlere gelecek, biliyorsun, park için dokunma çevresine!
* * *
Tarihin, naftalinler arasında gizlediği, pamuklara sarmalayarak sakladığı değerlerimizden biri Doğan-Ocak derbisi.
“Burası Kıbrıs diye bir başka memleket” diyeceğimiz ne kaldı?
İki büyük derbi varsa adada, biri Doğan – Ocak’tır, diğeri Omonia – Apoel!
Milliyetçilik bulaşmamış tribünlere buralarda, kulüpler siyasi partiye dönüşmemiş, ne iyi...
Güneyde öyle mi?
“Kıbrıs’ta barış engellenemez” pankartı açıyor Omonia, oysa karşısında Apoel bir uçtan ötekine Yunan bayrağına boyanıyor.
* * *
Leymosun derbisi.
Yine tümüyle dolu tribünler.
Gün gelecek bu tribünlerde tek bir Leymosunlu olmayacak, böyle giderse...
* * *
Türk Ocağı Limasol maça olağanüstü bir presle başladı, Doğan’ın orta sahası fazlaca içine kapandı, bir penaltı ve bir karambol ile ilk devrede goller paylaşıldı.
Ve yoruldu Ocak, çünkü bu prese can dayanmazdı, böylece Doğan açıldı.
Aydın ile Emek sahada fark yarattı.
Ve Doğan güldü, Ocak başını öne eğdi.
Turgut Uyar’ın dizeleriyle, babam dahil nicesi geldi geçti gözümün önünden, stadın dışına doğru yürürken...
Gecenin onca yıldızı koynumuza sığmadı.
“Çünkü herkesin bir gideni vardır…
İçinden bir türlü uğurlayamadığı…"