Yeni tip koronavirüs pandemisiyle birlikte 16 Şubat 2020 tarihinde okullardaki yüz yüze eğitime ilk ara veren ülke Çin olmuştu, ardından diğer ülkeler… Benzer şekilde bizde de 10 Mart 2020’de yüz yüze eğitime ara verilmiş, tabiri yerindeyse kendimizi bir anda uzaktan eğitim denen bir yapının içinde bulmuştuk.
Ne var ki ülkemizde nitelikli bir uzaktan eğitim yapılanması yoktu. Ancak buna rağmen yüzlerce öğretmen, onlarca yönetici canla başla bir şeyler yapmak için uğraşıyordu…
Bu tartışmaların üzerinden 11 ay geçti. Neredeyse 1 yıl… Zaten iyi bir alt yapısı olan ülkeler bu bir yıllık süreçte bu yapılarını güçlendirerek eğitim sistemlerine yeni bir boyut kazandırırken biz yerimizde saydık. Tek bir adım atılamadı, anlamlı tek bir uygulama hayata geçirilemedi. Kısacası bir yıl önce de nitelikli bir uzaktan eğitim yapılanmamız yoktu, bugün de yok… Her nedense bu süreçte kaybedenin çocuklarımız, toplumumuz, geleceğimiz olduğunu fark edemedik…
Peki ama neden biz uzaktan eğitime hazır olmadık ya da olamadık?
Aslında bu sorunun birçok yanıtı var. Ancak en genelde iki temel neden sayabilirim:
- Eğitim sistemimizde geleneksel anlayışa öylesine sıkı sıkıya bağlıyız ki yeni bir yapıyı sisteme dahil etmek için kaynak ve enerjimiz olmadığı gibi tahammülümüzün de olmaması…
- Öğrenci sayısı üzerine kurgulanmış bir yükseköğretim yapılanmamızın varlığı... Yani öğrencinin bu ülkede olması koşuluyla yükseköğretimden gelir elde ettiğimiz için üniversitelerimizin uzaktan eğitim yapılarını geliştirmelerini teşvik etmedik hatta engelledik.
Bu iki olgu KKTC eğitimi dediğimiz yapının değişime, dönüşüme ve çağa uygun şekilde şekillenmemesinin en önemli nedenleri arasındadır. Bir de bunlara plansız uygulamalar, bürokratik aksamalar, ekonomik kaynakları verimli kullanamama, çağdaş eğitim ve yönetim kuramlarını sisteme entegre edememe, eğitim bilimi ilkeleri yerine siyasi kaygılarla karar almayı da eklerseniz neden nitelikli tek bir adım atamadığımız, tek bir uygulamayı hayata geçiremediğimizin cevabı ortaya çıkar. Bugün;
- Tüm kademelerde ama özellikle ilköğretim ve mesleki teknik öğretim kademesinde ciddi öğrenim kayıpları yaşanmaktadır.
- Uzaktan eğitim uygulamaları merkezi değil, okulların kendi imkanlarına bırakılmıştır.
- Teknolojik erişim imkanı olmayan öğrencilere nasıl ulaşılacağı, onları bu yapının içine nasıl dahil edileceği ile ilgili herhangi bir proje ya da planlama bulunmamaktadır.
- Vatandaşların aşılanmasında öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin önceliğinin hangi düzeyde olduğunu kimse bilmemektedir.
- Gerek geçen yıl gerekse içinde bulunduğumuz öğretim yılında çok ciddi eğitim kayıpları yaşanmıştır. Bu kayıpların nasıl giderileceğine yönelik nitelikli bir program düşünülmemektedir.
Bütün bunlar genel eğitim sisteminde bütünlüklü bir yapıdan, planlı ve programlı bir öğretimden bahsetmenin pek mümkün olmadığını göstermektedir.
Benzer durum yükseköğretim için de söylenebilir.
- Üniversitelerimizin tercih edilmesindeki en önemli unsur olan “eğitimde güvenli ortamı” ortadan kalkmış durumdadır.
- Mevcut uluslararası yükseköğretim öğrencilerin ülkelerine dönmesine neden olan sorunlar, bu öğrencilerin sadece Türkiye üzerinden ülkemize ulaşmaları konusundaki yaşadıkları sıkıntılar hala devam etmektedir.
Eğitim planlama, programlama ve öngörü isteyen ciddi bir iştir. Eğitim dediğimiz açık sistem ülkedeki kurulu yapının aynasıdır. Pedagojiyi, eğitim bilimini işe koşalım. Günü kurtarmak için değil, yılar öncesinde yapmamız gereken değişim ve dönüşümü, eğitimde dün hazır olmamız gereken yapıları kurmak için uğraş verelim.
Bunun için de sistemdeki hiçbir kesimi dışarda bırakmayacak tam katılımcı bir anlayışla yeni bir eğitim yönetimi mekanizmasına ihtiyacımız olduğu aşikardır. Aksi halde ne bugün kurtulacak ne de gelecek…
Anlayan - Gülmece
Size İkram Edilene Dikkat Edin
Otobüs şoförü, omzuna dokunulunca hafifçe başını çevirmiş, bir bakmış ki hemen arka koltuktaki yaşlı kadın elinde bir avuç badem ikram etmekte… Teşekkür ederek almış bademleri ve yemiş… 15 dakika sonra yaşlı kadın tekrar şoförün omzuna dokunup bir avuç daha badem verir. Bu ikramı 5 kere daha yapınca, saygılı şoför dayanamayarak;
- Zahmet ediyorsunuz efendim… Hep bana yedirdiniz, diraz da kendiniz yesenize…
Yaşlı kadın hemen yanıtlar;
- Çiğneyemiyorum evladım, dişlerim yok…
Şoför biraz şaşkın bir tavırla hemen sorar;
- Niye satın alıyorsunuz o zaman?
- Evladım ben sadece üzerindeki çikolatayı emmesini seviyorum!...