“Şimdi bakalım ne olacak? Göreceğiz...”
Kendi kendimize söylenir, dururuz.
En fazla da bu kelama sarılırız...
- “Göreceğiz...”
Yaşadığımız hayat öylesine “ön görülmez” olmuştur ki, bilemeyiz...
Planlamayız, tasarlamayız...
Puslu bir tünelde ilerleriz...
Bekleriz, dururuz, görürüz günü gelince...
Ve gördükçe tokuşur başımız, yine de umudu kesmeyiz...
- "Bundan sonra ne olacak göreceğiz..."
Meraktan daha çok edilgen hallerimize ışık tutar, umutsuzluğa pansuman yapar bu temenni...
- “Göreceğiz...”
- “Daha nedir göreceğimiz yani?”
* * *
"Bu harita Kıbrıs'ı almaz be annem" diyen, kebabın ordinaryüsü de vedalaştı hepimizle...
Biliyordu, "Ömür biter, iş bitmezdi..."
“Kimseler yanında götüremezdi...”
Doğrusu, denizin ötesine teslim edilmiş hayatlarımızın haritasında, Kıbrıs'a pek de yer olmadı!
Derdine düştük "ana" karanın...
Yine, aynı yerdeyiz...
- “Peki şimdi ne olacak? Göreceğiz...”
* * *
Güçsüzlüğümüzü ve yarına dair irade yoksunluğumuzu fısıldıyoruz birbirimize...
Öyle görmüş, öyle büyümüşüz...
"Büyüklerin dediği olmuş" genelde!
O büyüklerin, değişmiş rolleri!
Aklımız pek ermemiş bizim!
Hep “yavru” kalmışız, hep “çırak...”
Ve ön görülemez bir tortuya bırakırken savrulan bedenlerimizi, içinden çıkamadığımız labirentlerde teselliyi bulmuşuz...
- “Bekleyelim bakalım, göreceğiz...”
* * *
Olabildiğince “sinik” hallerimiz var.
"Bekleyip görmek" biraz da bu!
Etliye sütlüye dokunmamak...
"Ürkütmeden" kimseleri, sıramızı beklemek, renk vermeden çok fazla...
* * *
Ne olacak şimdi?
“Beş beter olacak” diyesim var...
Böyle sindikçe... Bu düzeni sevdikçe...
Ömür biter, umut bitmez a dostlar!
Ne olacaksa olacak yine...
Yeter ki, bellek haritalarımıza ve odağımıza, koyabilelim Kıbrıs'ı...
Nerede yaşadığımızın farkına varalım...
"Şimdi bakalım ne olacak, göreceğiz" demek yerine...
Biz karar verelim ne olacağına!
Görsün başkaları!
Bu harita almalı Kıbrıs’ı...