Bu hayat senin, kime ne?
Neyi sorayım sana?
Niye gülümsemiştin ki tam öperken!
Yummamıştın gözlerini.
Hayal dünyasının kepenkleri kapalı durmalıydı, onca uykusuz gecenin ardından şafak sökerken nefesinde...
Göz göze bakabilirdik kalabalıklar içinde de o an rüyadaydık, içimizdeki çığlıkla suskunlaşırken...
Öpmek rüyasıdır yüreğin.
Sessizce ve yumulu gözlerle…
***
Neyi sorayım sana?
Çam reçinesi kokulu saçların düş’ün ormanıdır, titrek bir bedenin yuvası.
Gövdesinden örselenmiş şarkılar süzülür toprağa…
Yeşerir bir elma dalında, bir nergis soğanından fırlar beyaz gelinliğiyle…
Oysa sen buğulu bakarsın uzaklara…
Uzaklar mı yakın, gülüşün mü yoksa?
***
Neyi sorayım sana?
Geceden genzime dökülür özgürlük…
Buluta tutunmuş serseri bir yürektir şimdi zaman…
Tutmak istersin…
Çünkü kaçar…
Yakmak istersin yeni keşiflerin yaş günü pastasını…
Sen kaçıncı mumsun sahi?
Kaçıncı ben?
***
Neyi sorayım sana?
“Yeni heyecanlarım var” dedin ya hani…
- “Budur yaşamak, yaşa gönlünce” diyen gözlerime baksa birisi, inanacak mı dersin?
Çünkü insan dediğin kuş değil ki bir öksede çırpınan…
Uçabilmeli…
Atlasın dikişini söker insan, nakışı olur...
Yürek telaşıdır kanatlarına güç katan…
***
Gün düşünce düşe…
Gece düşünce…
Tini donar, teni kanar...
Şehvet düşünce ömrüne…
Aldırma…
Koş peşine...
Bu hayat senin…
Kime ne!
----------------------------------------------------------
Bir oyun... ‘Huzur Evi’ ... Ve ‘amatör’ güzellik
Ana babalar çocuklarına güvenmediklerini hisseder ya da inceden bir mesaj iletmek isterse şunu söylerler:
“Siz gün belir beni huzur evine verirsiniz!..”
***
İnsanlar, biraz da “yaşlılık” günlerini hayal eder çocuk büyütürken.
Şu “karşılığı” bekler:
“Yıllarca biz size baktık, büyüttük, şimdi sıra sizde…”
Pek de öyle olmaz her zaman!..
***
“Huzur Evi” kavramı yaşlı ya da kimsesiz insanların “atılıp kaçıldığı” yer olarak görülür.
Yani sanki oradaki insanlar kimsesizdir…
Ya kimi kimsesi yoktur, ya da çocukları ihanet etmiştir büyüklerine, sevgisizdir.
***
Oysa ki gelişmiş ülkelerde, böylesi yerler ömrünü uzatır insanın, sosyalleştirir, ileri yaşlarda da üretime teşvik eder, doğru ve bilimsel bakım, uzmanlar yönetiminde sunulur.
Ömrünün ikinci baharındaki insanlar, bir başına evde oturarak çocuk torun yolu gözleyeceğine, kendi kuşağında başka insanlarla iletişim kurar, dostluklar geliştirir, ömrüne neşe katar.
***
Tüm bunları “Bir Yudum Hayat” oyununu izledikten sonra yazıyorum.
Amatörlük ne güzelmiş!..
Tümü farklı meslek gruplarında dostlarımız, yönetici, öğretmen, akademisyen bir oyun kotardı.
Kıbrıs ağzıyla sahnelenen, tipik bir halk komedisi, kimi anlarında duygusal…
Huzurevi’nde yaşananlar, kimi çok bildik espriler, kimi yaratıcı öykülerle bezenmiş bir skeçler bütünü çıkardı ortaya.
Pek çoğumuzun bitimsiz bir hırsla para kazanmak peşine düştüğü bir girdapta, bu insanlar zaman bulmuş, çalışmış, bir oyun sahnelemiş…
Alkışlanacak bir kendine güven, sosyal sorumluluk ve yurtseverlik bu.
Oyunun gelirini de SOS Çocuk Köyü ve Lefkoşa Türk Lisesi’ne bağışlamışlar.
Çok eğlendik, keyifli vakit geçirdik ve sahnedeki dostlarımızla gururlandık.
Tek eleştirim, çocuk ve ergenlerin de izlediği oyunda argonun dozu kaçmış bazen - unutmayalım ki değişen sosyal yapıyla hayatımızı işgal eden küfrü de unutturmak gerek, bu da bir sosyal sorumluluk
***
Bir Yudum Hayat’a umarım diğer bölgeler de sahnelerini açar.
Daha önce Karpaz Meslek Lisesi Tiyatro Grubu’nun “Üç” oyunu için de yazmıştım, ummuştum.
Çatalöy, Esentepe, Güzelyurt, Gönyeli gibi sahne imkanı olan daha bir çok yerde, yerel yönetimler böylesi amatör işleri izlemeli, teşvik etmeli…
‘Bir Yudum Hayat’lar böyle çoğalır…
---------------------------------------------------------------------
Yine SMS konusu
Can Yücel açıklığında söylersek, “boku çıktı” şu SMS işinin!..
Kimin ne hakkı var, izin istemeden, sormadan, telefonuma bu kadar çok mesaj göndermeye!..
Bir süre sonra öylesine usanıyor ki insan bakmaya, gerçek, gerekli mesajları kaçırıyor.
Bilgi Teknoloji ve Haberleşme Kurumu ne zaman uyanacak.
info@bthk.org adresine yazınız, ‘hatır’ sorunuz, tepkinizi paylaşınız siz de...
Ağlamayan çocuğa meme yok!”
--------------------------------------------------------------------
haftanın notcukları
Resmi geçitte gibi yürüdü / uygunsuz adımlı gün katilleri (Fatma Akilhoca)
Dün’ümüzü ve günümüzü katleden nicesine gitsin!..
*
PES 2016 aldıktan sonra anladım ki, insan önce bir araştıracak, yorumlara bakacak ‘nasılmış’ diye? Ne Türkiye ligi var, doğalında ne Doğan ne Baf !..
PES yani!
*
“İnsanoğlu iyi davranınca çabuk unutuyor” (Kelebeğin Rüyası’ndan… Ve nice yaşanmışlıktan)
*
Hem UBP Kurultayı...
Hem Türkiye seçimi...
Bir de AV!..
Hepsi birden, tek günde, ÇEKİLMEZ!..
*
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ
salam, sosis gibi işlenmiş etlerin kanser yaptığını açıkladı. En azından “okullarda salam sosis satışı yasaklanacak” diye bekliyor insan...
Dünyayı gözlüyorsak
eğer...
*
“Üreten ve üretmeye çalışanın da yok sayıldığı bir sistem” demiş Nuran Öze, haklı!..
*
"Gazeteciler zor sorular sorarlar ve onlardan beklenen de budur. Tamam mı?"
( Kanada Başbakanı Justin Trudeau )