Görüşmeler resmen yeniden başladı. Hafta başı bir araya gelen iki lider önceden kararlaştırılan “Ortak Açıklama Metni”ni resmen imza ederek kamuoyu ile paylaştılar.
İki liderin özel temsilcileri bugün bir araya gelerek görüşmelerin yol haritasını, öncelikli konuları, görüşme sıklığını belirleyecekler.
Önümüzdeki hafta da yapacakları görüşmelerle ortak açıklamada belirlenen çözüm hedefine ulaşmak için çalışacaklar.
Kimse artık bu hedefin dışında bir çözümü öngörmeyecek. Bu nedenle çözümsüzlük lobilerine artık ihtiyaç kalmadı.
Bu ortak açıklamanın gerekli olup olmadığı tartışmaları da artık geçmişte kaldı.
Epey zaman kaybedildi. Bu doğru. Ama eskiler “geç olsun ama güç olmasın” derler. Bu aşamadan sonra yapılması gereken görüşmelerin belirlenen temelde hızlı biçimde ilerlemesi ve bir an önce çözüme ulaşılması için sürece yardımcı olmaktır.
Konjönktür uygundur.
Çözüm şartları olgunlaşmıştır.
Bunu iyi değerlendirmek ve heba etmemek gerekir.
Ortak açıklamanın yapılabilmesi için neredeyse bütün ilgili taraflar devreye girdi. BM, AB, ABD ve İngiltere yanında iki anavatan Türkiye ve Yunanistan da sürece doğrudan katkı koydular.
Bunun nedeni 2004’ten sonra ilk kez yeniden çözüm için uygun koşulların oluşmasıdır.
Peki ne oldu da 10 yıl sonra herkes çözüm demeye başladı?
Türkiye bir ara umudu kestiği ve rölantiye aldığı AB üyeliğini yeniden canlandırmak için çaba harcamaya başladı. Bunun için Kıbrıs engelini aşması gerekir. Bu da ancak çözümle mümkündür. Türkiye ayrıca doğal gaz boru hatlarının Türkiye üzerinden Avrupa pazarına ulaştırılmasından da büyük kazanç sağlayacaktır.
AB sorunlu Kıbrıs’ı üye yapmakla sıkıntıyı kendi bünyesine taşımıştır. Kıbrıs’ta kalıcı ve yaşayabilir bir çözüm olmadan bu dertten kurtulamaz.
Yunanistan zaten ekonomik krizle boğuşuyor. Kıbrıs onun için artık baş belasından başka bir şey değil. Kurtulmak istiyor.
İngiltere hem bir AB üyesi, hem de Kıbrıs’ın garantörü olarak sorunun çözümünü istiyor.
ABD ise Doğu Akdeniz’de bulunan doğal gaz ve petrol yataklarından çıkacak enerji kaynaklarının en ekonomik yoldan pazara ulaştırılmasını istiyor. Çünkü bu işi yapacak şirketlerin çoğu ABD ya da doğal müttefiki İsrail şirketleridir. Üstelik bulunan kaynakların önemli bir bölümü de İsrail’in MEB’inde, Münhasır Ekonomik Bölgesi'ndedir.
ABD ayrıca bu gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırarak, Avrupa’nın Rusya’ya gaz bağımlılığını da azaltmayı hedefliyor.
Bu amaçla bir süreden bu yana devam eden Türkiye-İsrail gerginliğini de bitirmek için gizli gizli çalışıyor. Mavi Marmara gemisine İsrail askerlerinin yaptığı baskında ölen kişilerin yakınlarına tazminat için iki ülke arasında pazarlıklar sürüyor. İsrail bugüne kadar kabul etmeyi bırakın, görüşmeyi bile reddettiği Türkiye’den özür dileme talebini de peşinen kabul etti.
Bölgemizde yaşanan istikrarsızlık, Suriye’deki iç savaş, Lübnan’da hergün patlayan bombalar, İsrail-Filistin savaşının devam ediyor olması, doğal gaz kaynaklarından tek yanlı yararlanmak isteyen Rum tarafına Türkiye’nin karşı çıkması ve bunun bölgede yeni savaşlara yol açabilecek olması hep Kıbrıs sorununun çözümünü dayatıyor.
Adanın sakinleri olarak Kıbrıslı Türkler zaten tanınmamışlığın ve ambargoların ağırlığı altında sürekli eziliyor. Bu nedenle uzun yıllardan bu yana çözüm istencini yüksek sesle dile getiriyor. KADEM’in son kamuoyu yoklamasında olası bir referandumda % 58 oranında evet çıkmasının nedeni budur.
Yine adanın sakinleri olarak Rumların da son yıllarda yaşadığı ağır ekonomik kriz ve Kıbrıs’ın MEB’inde bulunan doğal gaz kaynaklarının varlığı Rum tarafını da çözüme motive etmiştir.
Rum tarafında Disi’den seçilen lidere anamuhalefet Akel’in tam destek vermesi, ayrıca Başpiskopos Hrisostomos’un Anastasiadis’le görüşmesinden sonra süreci desteklediğini açıklaması gibi çok önemli ilklerin yaşanması bu nedenle sürpriz olmamıştır.
Bundan dolayı bu kez çözümün daha yakın olduğunu, konjönktürün uygun olduğunu, koşulların olgunlaştığını söyleyebiliriz.
Öyleyse bu kez kaçırmamalı, bu kez başarmalıyız.