Yüksek Mahkeme veya Anayasa Mahkemesi, Ziya Öztürkler’in Meclis Başkanlığı ile ilgili herhangi bir yorum yapamaz…
“En azından görüş açıklasalar…” demiştim; birkaç hukukçu aradı; bir kaçını da ben aradım ve bu konuda “çok hatalı olduğumu” öğrendim…
-*-*-
Anayasa Mahkemesi veya başka bir mahkemenin yargıcının “yorum” yapması, “görüş beyan etmesi”; o konuda “karar vermiş olması” halidir…
Ve bu imkansızdır!
-*-*-
Samimi olduğum bir hukukçu, bu konuda ortaya attığım taleple ilgili olarak, “geri zekalı mısın sen?” noktasına kadar geldi…
“Mümkün değil” dedi…
-*-*-
Peki Başsavcılık?
Veya Barolar Birliği?
-*-*-
Evet, herkesin bu konudaki ortak görüşü, Meclis’in üç hukukçusu tarafından savunulan “o üç oy pusulası geçersizdir” konusunda Başsavcılık ve Barolar Birliği’nden de ses verilmesi gerektiği yönünde…
-*-*-
Peki, Ziya Öztürkler’in “sözde başkanlığı” ne olacak?
-*-*-
Hukuçular, bu konuda Meclis’te grubu bulunan tek muhalefet partisi olan CTP’nin “hukukçu” genel başkanına çok güveniyor…
-*-*-
Ve diyorlar ki; “bu meclis değil Anayasa değişikliği talep etmek; her hangi bir yasa değişikliği yapamaz…”
-*-*-
Peki nasıl olacak?
-*-*-
UBP, DP, YDP’nin; zar ve de zor bir yasa değişikliğini 26 ile kabul ettiklerini farz edelim…
-*-*-
CTP, “usulen itiraz edecek ve bu değişikliği de usulen Anayasa Mahkemesi huzuruna götürecek…”
Grup olarak buna şansları ve hakları var…
-*-*-
O zaman Anayasa Mahkemesi ne diyecek?
Tabii ki kendileri bilir ama aynı zamanda Yüksek Mahkeme Başkanı da olan Anayasa Mahkemesi Başkanı, sizce “o üç pusulayla seçilmiş Ziya Öztürkler’in oturduğu koltuğun onayını mı verecek?”
-*-*-
Şimdi anladık mı neden erken seçim kaçınılmazdır?
Ve şimdi anladık mı CTP’nin bu darbe meraklılarını bu mecliste tek başlarına bırakmaması neden çok elzemdir?
-*-*-
Ziya Öztürkler seçilmemiştir…
UBP, DP ve YDP ya yeni bir adayla, toparlanır ve yeniden bir başkan seçer ya da çok daha doğrusu, erken seçim kararı gecikmeksizin ilan edilir…
Aksi takdirde, alacakları ilk karar, yapacakları ilk yasa değişikliği Anayasa Mahkemesi’ne gidecek ve üzgünüm ama görünen köy de kılavuz istemeyecek!
Usulsüzlük açıktır!
Yasadışılık barizdir!
Siyaset hokkabazlığı bunu onaylamış gibi görünüyor ama “Mahkeme” hokkabazlık merkezi olmayacaktır!
Bir bayramımız bile yok anlıyor musun Sezen Aksu?
Sezen Aksu’nun kedisi yoktu!
Bizim “Cumhuriyet Bayramımız yok!”…
-*-*-
Biz kim miyiz?
Kıbrıslı Türkler!
Ama orijinal olanlar!
-*-*-
1960’ta kurulan devletimizden yüzde 50 kovulmuşuz; yüzde 50 de kaçmayı uygun görmüşüz!
-*-*-
1960’ta kurulan devletimiz bize ve Rum toplumuna, “Ananızın cumhuriyet bayramlarını, milli günlerini kutlayabilirsiniz” demiş…
Kutluyoruz!
28 Ekim’de Rumlar, 29 Ekim’de bizler!
-*-*-
Haaaa Kıbrıs Cumhuriyeti mi?
16 Ağustos’ta kutlamamız gerekiyor ama o devleti kontrol edenler, bu tarihi 1 Ekim’e çekmişler ve bize hiç yer yok oralarda!
-*-*-
KKTC’nin mi?
O sahte be canım!
Gösteriş amaçlı kutlama mı olur?
Öncesinde de KTFD vardı, O’nun kuruluş gününü de kutluyorduk değil mi?
-*-*-
Neyse!
29 Ekim akşamı Lefkoşa’daki TC Büyükelçiliği’nde resepsiyon vardı…
TC 101’nci Yıl Resepsiyonu!
Bizi davet etmediler!
Etmezler de!
Cumhurbaşkanları Ankara’da “birlik beraberlik” der ama bence havaya sıkmanın ötesinde değil!
-*-*-
Türkiye’nin bayramını tabii ki kutlamak isterdim!
Atatürk’ü selamlamak, sevmek ve saymak bizim de boynumuzun borcudur, görevimizdir…
-*-*-
Ama bize deniyor ki, “bizden olacaksınız, ancak o zaman kutlarsınız!”
E biz ne Ersin’iz, ne de Tatar!
Yalakanız değiliz, yağcınız olmayacağız!
-*-*-
Kısacası Türkiye evet bizimdir ve biz Türkiye’nn sevenleriyiz ama üzgünüm, sizden taraf değiliz!
-*-*-
Yolsuzluklarınıza, usulsüzlüklerinize göz yummadık diye bizi hain ilan edenlerin yalakası olmamızı da beklemeyiniz ne olur!
-*-*-
Bir umut, Kıbrıs’ta Rum toplumu ile anlaşırız, belki bizim de bir gün kutlayacak bayramımız olur diye beklemeyi tercih ediyoruz!
-*-*-
Haaa deliriyoruz, o da ayrı bir gerçek ama hiç de fena bir şey değil!
Çünkü delirmenin bayram adına faydası çok!
Çünkü deliye her gün bayram!
Kıbrıs Cumhuriyeti Tarım Bakanı, “Kuzey Kıbrıs’tan bize de bulaşmasından korktuğumuz hayvan hastalıkları var…” demiş… AB’de ilgili bakanlara anlatmış… Peki kadın bakan haksız mı? Değil… Doğruyu söylüyor… Bugün gazetesi dün yazdı… Mavi Dil Hastalığı’nın yayıldığını duyurdu… Bu hükümet, ağaçlarımızı, ormanlarımızı, çocuklarımızı, çiftçimizi, hayvancımızı koruyamıyor; hayvanlarımızı da… “Gidin” diyorsunuz, gitmiyorlar da! Bu kadar büyük başarısızlık üzerine; bu seviyede bir koltuk aşkının sebebi sizce nedir? Amma inatçı keçilersiniz ya hu! Korkmayın, mavi dana size bulaşmaz! Ama yarın yiyecek hayvan eti, içecek süt bulamayacağız haberiniz olsun! Yoksa acaba hedeflenen de bu mu? Anavatan’dan getireceksiniz; biz de gidip Güney’den alırız, onların hayvanları da ölmezse!