Feminist Atölye (FEMA)
feministatolye@gmail.com
Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin uzunca bir süreden beri imzalanması için ısrar ettiği Enerji İşbirliği Çerçeve Anlaşması 11 Ekim 2016 tarihinde Ekonomi Bakanı Sunat Atun ile TC Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak arasında imzalandı. Sadece elektrikte enterkonekte olmayı değil, doğalgaz ve petrol kaynaklarının da keşfedilmesi ve üretilmesi konularında taahhütlerde bulunan söz konusu anlaşmanın su meselesinde olduğu gibi kamu yararının aksine sonuçlar üretmesi oldukça büyük bir olasılık. Hatırlanacağı üzere 2010 yılında dönemin Başbakanı İrsen küçük tarafından imzalanan benzer bir çerçeve anlaşması, Türkiye’den adaya getirilecek suyun “Asrın Projesi” adı altında lanse edilmesine, milliyetçi hamasetlerle “Anavatandan Yavruvatana hibe edilen bir can suyu” olarak sunulmasına rağmen , daha sonraki süreçlerde karşımıza yer altı kaynaklarımız dahil tüm su kaynaklarını bir şirkete devretmeye hazırlanan anlaşmalar olarak çıkmıştı. 2010 yılında imzalanan çerçeve anlaşmasının bağlayıcı olmasından dolayı, su konusunda yapılabilecek anlaşmanın sınırları da daraltılmış ve ortaya çıkan tabloda başta belediyelerimiz olmak üzere, tüm kurumlarımız dayatma bir anlaşmanın yarattığı emrivakiler ile yüz yüze kalmıştı. Söz konusu süreçten sonra belirlenen su fiyatları sonucunda su meselesinin ne bahsedildiği gibi bir hibe, ne de iddia edildiği gibi bir can suyu olduğu ortaya çıkmış; kaşıkla verip kepçeyle alanların düzeninde hem halk hem de belediyeler fahiş faturalardan dolayı mağdur oldu.
11 Ekim günü imzalanan Enerji İşbirliği Protokolüne bakılırsa, su konusunda olduğu gibi elektrik konusunda da halkımızı yeni emrivakiler bekliyor. Söz konusu Çerçeve Anlaşmasının 3’üncü maddesinin 1(a) fıkrasında taraflar arasında elektrik altyapısının işletilmesinin de öngörülüyor olması KIBTEK’in dağıtım fonksiyonlarının özelleştirilmesi niyetinin ilk sinyali olarak da okunabilir. UBP-DP hükümetinin hiçbir fizibilite raporu olmadan apar topar imzaladığı bu anlaşmanın ardından FEMA aktivistleri olarak belirtmek isteriz ki, bizler yenilebilir enerji kaynakları aracılığı ile üretilen elektriğin artırılmasına destek verirken ekolojik tahribatı artıran enerji tüketimin azaltılması yönünde politikalar geliştirilmesini savunuyoruz. Bunun yanında Avrupa enterkonekte sistemine girmenin Kıbrıs’ın birleşmesi yönünde barışçıl bir politika olarak kullanılabilinmesini, ne Kıbrıslıtürkleri ne de federal devletin ortak vatandaşı olacak diğer halkları bağımlı hale getirecek bir siyasi hamle olarak kullanılmasını kabul ediyoruz. Bu bağlamda UBP-DP hükümetine tekrardan soruyoruz:
1) Elektirik konusunda yapılan finansal çalışmalar Türkiye’den kablo ile elektrik getirilmesinin fizibıl olmadığını söylüyor, yapılacak olan yatırımın maliyetleri hesaplandı mı?
2) Bu maliyetlerin faturalara yansıması ne olacak?
3) Türkiye ile enterkonekte sisteme hangi şartlarda geçilecek?
4) Döşenecek olan kablonun mülkiyeti kimde olacak? Su borularında olduğu gibi mülkiyet Türkiye’de olacak ama faturalar üzerinden halk o kabloların maliyetini de mi ödeyecek?
5) İmzalanacak protokolde alım garantisi olacak mı? AKSA’ya verilen alım garantisi yeniden gözden geçirilecek mi?
6) Topluma ucuz ve sürdürülebilir enerji temin etmek amacıyla kablo seçeneği yanı sıra başka hangi seçenekler incelendi ve incelenmişse bunların fiyatları bugünkü rakamlarla nedir?
7) Kablo ile gelecek olan elektrik ülkenin anlık ve yıllık ihtiyacının ne kadarını karşılayacak? Bu ihtiyacın maliyet hesaplamaları yapıldı mı?
8) Kıbrıs’ta da dağıtımın özelleştirilmesi konusunda Türkiye’nin bir talebi var mı?
9) Enterkonekte sisteme geçilse bile yedek üretim gücü olarak KIBTEK’in devam etmesi bir gereklilik peki hükümet KIBTEK’e olan sübvansiyon borcunu niye ödemiyor?
10) Ülkemizde harmanlanmış üretim maliyetleri ile santral tiplerine göre ayrı ayrı üretim maliyetleri hesaplandı mı?
11) Deniz altına döşenen kablonun adaya çıkış noktasındaki maliyeti ne olacak?
12) Türkiye Nisan 2015 tarihinde Avrupa enterkonekte sistemine girdi. Ocak 2016 tarihinden itibaren de ENSTO-E gözlemci üye statüsünü aldı. Bu üyelik dolayısı ile Türkiye’nin elektrik iletim şebekesinin üye olmayan üçüncü ülkelere bağlamak istemesi halinde bu bağlantının senkron paralel bağlantı olamayacağını, yani arz güvenliği sağlayan bir bağlantı olamayacağı ortada . Peki bakan beylerin esas amacı Avrupa enterkoneke sistemine bağlanmak mı yoksa Türkiye’deki münferit bir santrale asenkron bağlantı yapıp enerji konusunda bir şeyleri peşkeş çekmek mi?
13) Kıbrıs sorununun çözümü ile ilgili yol kat edilirken, apar topar kablo konusunun gündeme gelmesi tesadüf mü? KKTC’nin imzaladığı her uluslar arası anlaşma federal devlete devredeceğine göre acaba bu acelenin sebebi enerji konusunda federal devleti bağlamak mı?
----------------------------------------
Tenkide Mormirad
Kadının Soyadı zorla elde edildi...
Yasalar, emirnameler ve ara emirler gündeminde yoğun günler yaşarken Kadın arkadaşlarımızın başına gelen bir olayı size aktarmak istiyorum. 2015 yılında büyük mücadeleyle geçirilen Aile (evlenme boşanma) yasası değişikliklerini hatırlayacaksınız. Bu yasadaki geçici madde 3 yıllığına bir hak vermektedir. Bu hak Yasa çıkmadan önce boşanan çiftlerden 18 yaş altı çocuğu olan velayeti elinde olan çocuğa anne ve veya baba soyadlarının ikisini de verebilir. Bu hakkı kullanmak üzere Lefkoşa Nüfus Dairesine başvuru yapan arkadaşlarımızın başına gelenler ise gerçekten Kadının soyadının zor elde edildiğinin kanıtıdır.
İki Kadın arkadaş, ikisi de yasa çıkmadan önce boşanmış, 18 yaşını geçmemiş birer çocukları var ve çocukların yasal velayetleri ellerinde. Bu genel bir işlemdir diye düşünerek gerekli tüm evrakları (boşanma kararı, çocukların doğum kağıdı, yasanın kopyası vs.) alarak İç İşleri bakanlığında Nüfus Dairesine başvuruda bulundular. İkisi de yasa çıktığında boşanmış ama 18 yaş altındaki çocuklarına soyadlarını ekletmek arzusundaydılar. Annelerden biri çocuğunu Lefkoşa da doğurduğu için oradaki ilgili memur sadece ekstra bir dilekçe isteyerek bir çocuğa annenin soyadını da ekleyerek anında doğum kağıdını tekrardan düzenledi. Bu işlemi yapan memur kendinden emindi ama yanında çalışan arkadaşlarından gördüğü muamele korkunç oldu. Böyle bir şey yaptığı için başının derde gireceği bile söylendi.
Arkadaşlarımız işlemin/ yasanın memur tarafından iyi bilinmesinden dolayı ve işlemin çok kısa bir zamanda hallolunmasından dolayı büyük mutluluk yaşadılar. Bir tanesinin işlemi bitmişti ama diğer çocuk Girne’de doğmuştu o nedenle işlem Girne Kaymakamlığı Nüfus Dairesinde yapılmalıydı. Bu işlemi de birlikte yapmak için bu sefer arkadaşlarımız Girne’ye gittiler. İşlemin yapılması için gerekli her adımı artık biliyorlar. Girne’ye gittiklerinde yaşadıkları gerçekten çok ilginç oldu. İlgili memurlar bu sefer bir kadın ve bir erkekti. Kadın işlemi yasayı anlamaya çalıştı. Belgelere bakarken yandaki erkek memur sakın yapma işlemi Lefkoşa’dan onay al böyle bir yasa ile ilgili hiçbir şey tarafımıza bilgi verilmedi dedi. Arkadaşlarımız kendilerinden emin oldukları için 1 saat süren Lefkoşa’dan onay işlemini sabırla beklediler. Sonuç olarak işlemin ilk muhatabı olan Kadın memur ekarte edilerek erkek memur arkadaşlarımızın yanına gelerek yasanın uygulanmayacağını, yasanın savcılıktan döndüğünü ve Lefkoşa’daki memurun yanlış kafasına göre bir işlem yaptığını, memurların böyle işlemler yaptığını ve ayrıca Lefkoşa’daki Soyadı Yemin biriminin iki arkadaşımızı da acil görmek istediğini söyledi. Arkadaşlarımız şoka uğradı. Yasanın savcılıktan dönmüş olma ihtimalinin olmadığını söylediler. Memur ise dönmemiş olsa yasayı bileceğini yasadan haberi olmadığını ve haberi olmak zorunda da olmadığını söyledi. Bu kadar mücadele verilerek geçen bu yasadan ilgili bir memur nasıl haberdar olamaz, Lefkoşa’daki ve Girne’deki aynı düzey memurdan gördükleri ayrı muamele ile ilgili sorularla arkadaşlarımız Girne Kaymakamlığından ayrıldılar. Tüm sevinçleri kursaklarında kalmıştı. Lefkoşa’daki memurun aklına göre işlemi nasıl olur da yapabileceklerini anlamamakla birlikte hukuk devletinde geçen bir yasanın uygulanmamasını da anlayamadılar. O gün için mesai bitmişti. Ertesi gün sabah erkenden ayağına çağıran Lefkoşa’daki birime gittiler. Öncelikle bir önceki gün işlemi yapan memurun yanına uğrayıp yapılan işlemle ilgili Nüfus Müdürlüğünden onay alıp alınmadığı sorgulamasını yapmak zorunda hissettiler kendilerini. İşlemi yapan memur müdür onayını da göstererek böyle bir işlemi zaten kafasına göre yapmayacağını ve yasanın açık olduğunu söyledi. Arkadaşlarımız konuyu aktarmak üzere Soyadı yemin bölümüne değil de direk müdüre gidip Girne’de yaşanan olayı anlatmak zorunda kaldılar. Sonuç olarak Müdür anlatılanları dileyince şoka uğradı. Soyadı Yemin birimi yetkilisini uyararak Girne’de yapılacak işlemi Lefkoşa’dan özürler dileyerek yapmasını sağladı. Basit açık bir yasa, iki ayrı şehir, farklı iki uygulama yüzünden iki Kadın arkadaşımız iki günlerini vererek mücadele göstererek çocuklarına kendi soyadlarını da eklettiler.
Yasalar değişiyor iyileştiriliyor ama beyinlerin değişmesi daha da zaman istiyor demek ki. Bu mücadele ayrı ayrı her Kaza’da bir kere olsun verilirse belki ilgili memurlar işlemi anlayacaklar. O nedenle ilgili yasanın bu Geçici maddesinin 2018’e kadar geçerli olduğunu hatırlatır ve bu işlemi yapmak isteyen tüm kadın arkadaşlara mücadelenin Devlet dairelerinde de sürdürülmesi gerektiğini hatırlatırız. Kadınların da Soyadı vardır artık…
-------------------------------------------
Mor Kitaplık
Manevralar
Kadın Yaşamının Militarize Edilmesine Yönelik Uluslararası Politikalar
Cynthia Enloe
Kadın hayatının militarizasyonu sadece savaşlarla sınırlı değil. Gündelik askerî pratikler de kadınların hayatlarına çeşitli şekillerde girip, var oluyorlar. Askerlik yapan kadınlar, askerî harekâtlarda zarar gören kadınlar; tecavüze uğrayan, işkence gören, hemşirelik yapan, aşçılık yapan yine onlar... Cynthia Enloe, kadınların hayatlarının nasıl militarize edildiğine dair bu çalışmasında uluslararası örnekleri değerlendirip, aynı tahakküm pratiklerinin nasıl var olduğunu gösteriyor. Popüler kültürün kadın ikonalarıyla kotarılmaya çalışılan moral konserlerinden kadın askerlere, işgal süreçlerinde fuhuşa ya da çalışmaya zorlanan "teselli" kadınlarından cephedeki kadınlara olabildiğince çok soruyu ele alıyor. Manevralar, yalnızca militarizmin kadınlar üzerinde yarattığı tahribatı ele almıyor; aynı zamanda uluslararası politikaların ordularla ilişkisini, kimlik yaratıcı süreçleri ve bu süreçlerin kimin işine geldiğini de tartışıyor. Feminizmi kuru kuruya bir teorik tartışma nesnesi olarak kabul etmeyen, hayatın içinde süreklileşen çetrefil bir konunun asal zemini haline getiren bu eserin önemli tartışmalara yol açacağını düşünüyoruz.
-------------------------------------
Malumat_ı Nisvan
2012 de yapılan bir çalışmada, topluma açık yerlerde cinsel tacize uğrayan kadınların % 92 oranında olduğu, sözlü cinsel saldırıya uğrayanların ise % 88 oranında olduğu rapor edilmiştir. (UN Women, 2013)
--------------------------------------
Cadı Süpürgesi
Eğitimdeki kalıpların bir türlü kırılamayıp, barış fikrine tahammül bile edemeyen nesiller yetiştirilmesine sebep olan tüm sorumluları süpürgemizle süpürmek istiyoruz. Tolpumsal barışa, kendi aramızdaki farklılıklara tahammülü öğrenemeden bir sonraki adıma hazır olamayacağımızı hatırlatır, barış eğitimini okullara sokmayan zihniyeti süpürgemizin ucuna koyuyoruz.