"Sözün bittiği yer" diyorlar.
Oysa yoktur sözün bittiği yer.
Çünkü "kan"la gelmiyor çözüm, illa ki diyalogla geliyor.
Demokrasi, barış kültürü yükseldikçe…
İşte o zaman, gülmek, bir halkın gülmesi olabiliyor.
Yoksa…
Ağlamak, bir halkın ağlaması…
* * *
Kimin içi sızlamaz ki onlarca gencin bir terörist saldırıda can vermesiyle…
Kim lanetlemez ki…
Evet savaş bitmeli, savaşlar bitmeli.
Evet, "ihtimali" dahi sona ermeli barutla kirletilen baharların…
* * *
Türkiye'de yaşanan acı gelişmelerde Hıncal'ın yorumuna katılıyorum ben…
…<< Böyle olunca sayı, dikkatimizi çekiyor artık.. Üç, beş oldu mu, sıradan... Oysa 30 yıldan beri toplam 30 bine vardı "şehit" dediklerimiz.. "Etkisiz hale getirildi" diye açıklananların sayısı da 20 bin... Yani 30 yıldan beri bu ülkenin 50 bin anası ağladı... Bugün oğlu delikanlılık çağına gelen milyonla ana, korkular, endişeler içinde yaşıyor... Her gelen haberi "Ölüm" sanarak…>>
…….
<<…. Devir öfke devri değil... Devir, kızıp, bağırma, çağırma devri değil... Devir 30 yıldır 30 bin defa dinlediğimiz, hepsi boş çıkan klişeleri bir kere daha tekrar etme devri değildir...
Devir, bu savaşı bitirme devridir.
Savaşın nasıl biteceğini, sırça köşklerde oturup ahkam kesenlere, başkalarının oğulları üzerinden çözüm üretenlere değil, analara sormak lazım asıl!.. >>
Ve Can Dündar'ın şu sözlerinin altına atıyorum imzamı: “Bunca yıl hep öldürmeyi konuştuk; ne olur artık ölmemeyi konuşalım.”
"Şiddet ve savaşın mantığına teslim olmaktan başka bir yol yok mu?" diye soruyor Hasan Cemal, işte o yolu aranmalıdır diyorum.
* * *
Hiçbir dert…
Hiçbir acı…
Hiçbir köhnelik.
Hiçbir sorun…
Bunu yaratan "zihniyet" ya da bunu besleyen "yöntemler" ile çözümlenmiyor.
Evet bu savaş bitmeli…
Ve insanlar, aynı gökyüzü altında ömür sürdükleri coğrafyada en önemli gücün dayanışmadan, işbirliğinden, sevgiden, en önemlisi de insanın yaşama hakkına saygıdan geçtiğini anlayabilmeli artık.
* * *
Savaşı, cinayeti, terörü lanetleyen tüm gözyaşlarıyla ortaktır isyanımız…
Ateş düştüğü yeri yaksa da…