Çocukluğumdan beri, her grip olduğumda, hatta en ufak bir burun akıntısında, mutlaka “burun kanaması” yaşarım...
Hatta çok ayıp ama “sümkürüp” de temizlemeye çalıştığımda da çoğu zaman “patlar beytambal...”
-*-*-
Çok küçük çocukken, annem ve babam da öğretmen olduğu için, hafta içi çoğu zaman Yeşilırmak’ta ya nenemin ya da halamın yanında kalırdım...
Bazen bizim burun patlar, kan durmazdı...
Rahmetlik Hasan eniştem, halamla birlikte beni alır, o zamanki adı Xero olan Gemikonağı’nda çok sevimli bir doktora götürürdü.
Hatta bir keresinde eniştemin eniştesi, babamın yeğeni rahmetlik şoför Ahmet Karafistan dayının otobüsü ile doktora götürülmüştüm...
-*-*-
Doktorun adı Diyomidis’ti...
Adı böyle mi yazılır, yoksa daha farklı mı bilemem ama telafuz böyleydi...
Veya Dhiyomidis’ti...
-*-*-
Bu sempatik amca bir şeyler yapar, kanı – kanamayı durdurur bizi eve yollardı...
Bizim de dil pis, adama bol bol küfrederdim...
Anlar mıydı anlamaz mıydı bilemem ama gülerdi...
-*-*-
1974 öncesi her Trodos gezmesinde de burnum patlardı...
Lefke’den Trodos’a gitmek çok keyifliydi...
Senelerce gidemedik...
Şimdi Allah’a şükür, para olduğunda Trodos’a yine gidip “kar” görüyoruz...
-*-*-
Haaa yükseğe çıkmak burun patlatıyordu ya... Çocuk yaşta zıpkınla balık avlamaya başladım, bir kaç kulaç derinliğe dalsam yine beytambal patlamaktaydı.
-*-*-
Çok uzun yıllar sonra taaa Londra’da, O’nu iyi tanıyan Pendayalı bir Rum arkadaştan, Dr. Diyomidis’in, Xero’daki EOKA’nın kumandanlarından olduğunu öğrenmiştim...
Hatta, 1974’te Türkiye Ada’ya çıkarma yaptığında, yerinden kımıldayamayan veya kımıldamayan Yunanistan’a çok kızdığını, “bizi sattılar” dediğini de...
-*-*-
Neyse, konumuz EOKA ya da Kıbrıs meselesi değil...
-*-*-
Burun kanamalarım hiç durmadı...
Ankara’da tahsildeyken de bir gece o kadar kötüydü ki, durduramadım...
Ambulans yerine taksi çağırdım, hastaneye gitmek istedim, taksici, “her tarafı kan edeceksin, almam” deyip beni sokak ortasında bırakmıştı...
Komşulardan biri yardımcı olmuş, galiba hastabakıcı bir kardeş müdahale edip kanı durdurmuştu...
-*-*-
Askere gittim...
Askerde benden bir tertip büyüklerimiz arasında rahmetlik doktor ağabeyimiz yedek subay teğmen Alper Baydar vardı...
Alper abi “kulak burun boğaz” uzmanıydı...
Bir iki burun patlamama tanıklık etmiş, “şöyle yap, böyle yap durdur ama sakın müdahaleyle kanamanın bir daha olmaması için uğraşma” demişti...
Burun içerisindeki kılcal damarları yakmak gibi mesela!
Neden?
Çünkü bir gün Allah korusun yüksek tansiyon ya da tansiyon yükselmesi nedeniyle “kan beyne giderse”, burun patlaması halinde o kan beyne ulaşamayacaktı!
Bir çeşit emniyet sifonu gibi!
-*-*-
Doktor Alper’i kaybettik yıllar önce...
Huzur içinde uyusun...
-*-*-
Dün sabah uyandım...
Keyfim hiç de fena değil...
Artık günlük yürüyüşlerimi yapıyorum, neredeyse 25 kilo verdim...
Bu kez de doktorum Ahmet Özyiğit’e binlerce teşekkür ederim...
-*-*-
Neyse, dün sabah bir şeyler ödeme durumum söz konusu oldu...
Cep telefonundan banka hesabımı kontrol ettim...
Para kalmadı...
Yetersiz bakiye durumundayız!
Ayın 17’si...
-*-*-
Sağ burun deliğimde, aniden “Cırt” diye bir ses işittim...
Ve “akan su değil kandır”lara geldim!
Alper abi gözümün önünde!
“Aha tansiyon be abi...” dedim gülümseyerek...
Belki yanılıyorum...
Bıraktım, kan biraz aktı, müdahale etmedim...
Sanırım yarım saat sonra durdu...
-*-*-
İki güncel soru:
Covid kalp krizine sebep olup öldürür mü?
Yoksulluğa bağlı stresle oluşan yüksek tansiyon öldürür mü?
-*-*-
Asgari Ücret denen ahlaksızlığa göre yoksul sayılmam Allah’a şükür...
Ama bu ülkede Asgari Ücretle çalışanları; hatta Asgari Ücret bile almaksızın, haftada yedi gün, günde 16 saat çalıştırılanları biliyorum...
-*-*-
Umarım, onların da burunları sık sık patlıyordur!
Yoksa, bu stresli ortamda, yüksek tansiyona beyin dayanmaz!
Heykel rezaletinin derin salaklığı!
Heykel fiyaskosu ya da heykel rezaletini “Bu bir Rum oyunu” diye lanse etmeye çalışan gerçekten çok zeki!!! kardeşlerimiz olduğunu fark ettiniz mi?
Özellikle Denktaş’a hiç benzemeyen üçlü heykel çalışmasını yapan arkadaş, aynı zamanda Stelyos Vakfı’ndan da “iki toplumlu çalışma” falan nedeniyle para almış!
Veeeeee, zeki kardeşlerimize göre, “... demek ki, bu heykelleri, Rumlar, kasten yaptırtmış!”
-*-*-
Yemin ederim ki, bu şekilde düşünen ve yazılar yazan ciddi anlamda üstün zekalı kardeşlerimiz var!
-*-*-
Ey çok zeki kardeşlerim; iddialarınız soğuk savaş döneminde kalan deli saçması da olsa, diyelim ki “doğrudur”...
O zaman, skandalın boyutu çok daha büyük olmaz mı?
Bu heykelleri kim yaptırdı?
KKTC Devleti!
Parasını kim ödedi?
TİKA, yani TC devleti!
Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı başta olmak üzere, devlet yönetimi ve tabii ki hükümet sorumlu değil mi?
-*-*-
Şimdi, heykelleri sahiplerine benzetemeyen ve “Stelyos Vakfı”nca ödenen “heykeltraş”, yukarıda isimlerini saydıklarıma “komisyon” mu verdi da kimse sesini çıkarmıyor?
-*-*-
Sizin derin mantığınızla meseleye bakacak olursak, ortada çok büyük bir skandal var olmaz mı?
Gerçekten skandala bakar mısınız?
Zeki ve üstün fikirli kardeşlere göre Stelyos Vakfı, “bizim kahramanları” ya satın almıştır ya da aldatmıştır değil mi?
İndirsenize bu Rumlara satılmışları aşağıya!
Değil mi yani!
Hem onlara hem sizin bu küflenmiş ve gerçekten salakça iddianıza brüyooo diyorum, başka da bir şey demiyorum!
Bir soru: Din İşleri Başkanı’nın görevden alınmayacağı kesindir... İster misiniz Tayyip Erdoğan kızsın ve “Ersin’i görevden alın, yerine Ahmet hocayı koyun” desin? Der mi demez mi? Bence der! Hem de çok rahat! KKTC’de ahali mi? Bir grup yağmurda yürüyüş ve selfie paylaşımı yapar, ötekilerin zerre umurunda bile olmaz... Olan zavallı Ersin’e olur...