Dünya koronavirüs ile büyük bir sınav veriyor. Kimi ülkeler bu süreçte halkları için ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyor. Kimi ülkelerse “tanrı halkımı korusun” modunda, adeta hiçbir önlem almadan seyrediyor.
KKTC ne birinci, ne de ikinci grupta yer almıyor. Aslında dünyada az da olsa var olan bir üçüncü grup ülke var. KKTC’nin de içinde olduğu bu üçüncü grup ülkeler birşeyler yaparmış gibi görünür, hatta çok şey yaparmış imajı vermeye çalışır, ama sadece koronavirüsün peşinden sürüklenir.
Bu ülkelerin bir stratejik planı yoktur. Ne yapacaklarını bilmezler. Nasıl yapacaklarını bilmezler.
Bu ülkelerde yönetimler sağlık ve ekonomi arasında sıkışıp kalırlar.
Biri sağlık der.
Öteki ekonomi diye tutturur.
Sonuçta hem sağlık, hem ekonomi insanları yok oluşa doğru sürükler.
KKTC’de bugün karşılaştığımız tablo budur. Sağlık allaha emanet gidiyor. Ekonomi derseniz, yavaş yavaş bütün sektörler batıyor.
Hükümet önlem alacağına, kaynak yaratarak sektörleri ayakta tutmaya çalışacağına borçlanarak memur ve emeklisine maaş ödemeye devam ediyor.
Özel sektör çalışanları ise tıpkı sağlık gibi alaha emanet. Onların yüzüne bakan yok. Gün işleyip, gün yiyenler aç kalsa da olur. Onları kimse umursamıyor.
Birinci gruptaki ülkeler bu bir yıllık pandemi sürecinde sağlık alanında ciddi önlemler aldılar. Onların da kayıpları oldu, hem de ciddi kayıplar yaşadılar. Ama ilk acemilik atlatılınca önlemleri sıkılaştırarak, denetimleri artırarak kayıpları azalttılar ve sağlık sistemlerini güçlendirdiler.
Bu arada kaynak yaratarak, ya da borçlanarak veya para basarak ekonomik sektörleri ayakta tutmak için hemen her kesime ciddi destek verdiler. Yani ülkelerini kapatıp, halklarına “ne haliniz varsa görün” ya da “herkes kendini korusun” demediler.
Bunun ardınlan da stratejik planlarını devreye koyarak nasıl yeniden ayağa kalkacaklarını planladılar.
KKTC hükümeti ise bunların hiçbirini yapmadı. Aksine Türkiye’ye avuç açarak, deyim yerindeyse “dilencilik” yaptı. Hala da yapıyor.
Hükümet TC hükümetinden yeterince destek alamadığı için devreye ekonomik örgütler girdi. Önceki gün Ankara’da Fuat Oktay’la görüşen bu örgütlerin başkanları adaya döndüklerinde ziyaretlerinin sonuçlarını ballandıra, ballandıra anlattılar. Onlar da dilenci olduklarını gizlemeye çalıştılar.
Yapılması gereken, ya da devlet olduğunu iddia edenlerin yapması gereken elbette dilenci olmak değildi. Aksine bu pandemi koşullarını dikkate alarak ülkeyi yeniden yapılandırmaktı.
Açıkçası “krizi fırsata çevirmek” deyimi tam da bu koşullarda uygulanmalıydı.
Olmadı.
Yapılmadı.
Zararın neresinden dönersek kardır derler. Kriz daha da derinleştiğine ve giderek içinden çıkılmaz hale geldiğine göre bu noktada duralım, düşünelim ve hep beraber bir kriz masası oluşturarak en azından bundan sonraki süreci planlayalım.
“Bu ülke bizimdir, biz yöneteceğiz” iddiamız hala geçerliyse gereğini de yapmalıyız.