Yanlış bildiğimiz öyle çok şey var ki. Bir yanılgılar çağı yaşadığımız. Algılarımız üzerinde oynanan oyunların esirleriyiz. Yanlış hikayeler içinde bize bahşedilen rolleri oynuyoruz. Herkes birer hikâye kurucu ve kendi senaryosunu oluşturmakla meşgul. İstanbul’un taksi şoförlerinden inanılmaz hikayeler dinledim geçen hafta. Hem Erdoğan taraftarı hem de muhalif olanların farklı hikayeleri var. Muhalif bir taksici Kadıköy’deki boğa heykelinin kaldırılıp külliyeye götürüldüğünü anlatırken boğa heykeline doğru yaklaşmaktaydık. “Eskiden buradan görülürdü bak görülmüyor” cümlesini kurarken sorunlu gözlerimle heykeli görüverdim. Hikâyenin bende bıraktığı iz huzursuzluğun ve isyanın boyutlarına dairdi.
Bu yazıyı New York’ta karlı bir sabahta yazıyorum. Artık uzaklar o kadar uzak değil bir yandan da yakınlar yakın değil ama. Gerçeklik duygusunu yitirmiş bir dünya içindeyiz.
Bir hakikat sonrası (post-truth) çağındayız. New York Times’ta okuduğum bir haber “Kuşlar Gerçek Değil” komplo teorisine dair. Dudak uçuklatacak bir hikâye bu. Yaşadığımız dönemi çok iyi anlatan bir hikâye ayrıca. Instagram’da, Tic Toc’ta “Birds Aren’t Real” hesapları yüzbinlerce takipçiye ulaşmış durumda, YouTube videoları viral hale gelmiş. Geçenlerde Twitter’in San Fransisco merkez binası önünde Kuşlar Gerçek Değil aktivistleri bir gösteri yapmışlar. Neden mi? Twitter’in kuş logosunu değiştirmesini istiyorlar.
Gençler “Kuşlar Gerçek Değil” yazılı tişörtler giyiyorlar, yürüyüşler düzenleyip hızla sloganı yayıyorlar.
Bu hareketi başlatanlar bunu bir parodi için, dalga geçmek için başlatmışlar. Komplo teorisi şu: Amerikan hükümeti bütün kuşları yakalıyor ve kuş diye gördüklerimiz aslında bizi gözetlemek için gönderilmiş “ drone”lar ( TDK buna Türkçe karşılık olarak “uçangöz” kelimesini önermiş). Hareketi kurucusu 23 yaşındaki Peter McIndoe. Hareketin aktivistlerinden biri bunun bir deliliğe karşı delilik hareketi olduğunu söylüyor. Kendisi ile yapılan bir televizyon röportajında McIndoe kocaman bir kahve kupasından süt içerken kameranın önünde sütü kusuyor. Her şey kurgu ve şov üzerine. Bütün mesele algı oluşturma.
Trip Advisor’un bir numaralı restoranı haline gelen sahte bir restoran var. Her şey bir oyun. İngiltere’de pek çok ünlü, pek çok blogger restoranda yer ayırtmaya çalışıyor ama aslında böyle bir restoran yok. Sahte restoranın yaratıcısı Trip Advisor’e koyduğu restoran için arkadaşlarının harika yorumlar yazmasını sağlıyor. Güney Londra’daki en iyi restoran olduğundan söz ediliyor. Sadece dışarıda yiyorsun, tuhaf bir yer ve ev atmosferi cümleleri restoranın promosyonu için kullanılıyor. Restoranın bir özelliği ise sadece yer ayırtılarak gidilebilmesi. Telefon susmak bilmiyor ve restoranın yaratıcısı sürekli bir ay boyunca dolu olduklarını söylüyor. Küçük bakımsız bir bahçesi olan sefil bir evde yaşıyor. Siteye koyduğu yemek resimlerinde bile beyazlatıcı tablet gibi nesneler hatta kendi ayağını kullanıyor. Maydanozla süslenmiş menü fotoğrafında bunu anlamak zor. İnsanların yemek değil ruh hali sipariş ettikleri düşüncesiyle yemekler için gizemli, şiirsel metinler yazılıyor. Yer ayırtmak için arayanlara bu ayrıcalığı vermek için sorular soruluyor. Sosyal Medya’da kaç takipçileri olduğu sorulardan biri. Yedi ay sürdürülen bu yalandan sonra randevuları kabul etmeye başlıyor. Ve büyük gün geliyor. Bahçeye tavuklar konuyor. Gelenler gözleri bağlanarak içeriye alınıyor. Yemekler süslenmiş hazır yemekler. Yemek sonrası kameralara konuşanlar harika bir atmosfer ve harika lezzetlerden söz ediyorlar.
Sürekli kandırıldığımız, algılarımızın yönetildiği bir dünya ile nasıl başa çıkabiliriz? Bize ikram edilen sahtelikleri nasıl açığa çıkarabiliriz? Politik alan bu yalanlar üzerine biçimleniyor artık. İyi yalan kıvırmak çağımızın en gözde becerisi.
Bir arkadaşım Medya’daki bazı ünlü isimlerin bile gölge yazarlar kullandığını, metinlerini başkalarına yazdırdığını söylemişti. Parayla yazdırılan doktora tezleri ve daha neler neler var bu alemde. Türlü sahtelikler arasında geçiyor hayatlarımız.
Bu sahte, bu hakikat ötesi zamana bireysel olarak yenik düşmemek yeterli değil, buna yenik düşenler ülkelerimizin kaderlerini belirleyebiliyor çünkü. Bu kandırılmış yığınlar demokrasisi ile yeni mücadele yöntemleri geliştirmek elzem bu yüzden.