2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tamamlanmasıyla birlikte bu topraklara dair tüm iddiasını ve gelecek tahayyülünü yitiren Kıbrıs Türk sağı, bir şekliyle Cumhurbaşkanlığı makamını ve hükumet imkanlarını kullanmaya devam ediyor. Yönetimde hiçbir etkileri olmadığı gibi, yurttaşın gündelik sorunlarının çözümü için de hiçbir önermeleri yok. Olması da pek mümkün değil zaten.
***
Cumhurbaşkanlığı makamı siyasi tarihimiz içerisinde hep çok önemli bir yere sahip oldu. Çünkü bu makamın anayasal görevleri yanında uluslararası toplum nezdinde bir “toplum liderliği” statüsü bulunuyor. Fakat, siyasi tarihimiz içerisinde yine ilk kez bu makam bu denli cıvıtılmış, ağırlığını yitirmiştir.
Kıbrıs Sorununda “egemen eşitlik” temelinde bir müzakere süreci önerildiği söyleniyor. “Egemen eşitlikten” ne murat edildiğinin tam olarak açıklanmayışı bir yana, bunun Türkiye tarafından güçlü bir şekilde desteklenen bir model olmadığı da ortada.
Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin birkaç kürsü konuşmasındaki coşkulu hitap desteğiyle sınırlı kalan bu model, ete kemiğe büründürülerek desteklenmiyor. Türkiye’nin bu yönde hiçbir güçlü diplomatik çabası yok. Azerbaycan ve Türki devletlerle sınırlı birkaç göstermelik adım dışında tek söylenen şey “biz Kıbrıslı Türk kardeşlerimizin tezlerine destek veriyoruz”. Bu kadar…
***
Kıbrıs Sorunuyla ilgili Kıbrıslı Türk makamların pozisyonu bu iken yurttaşın gündelik sorunlarına çözüm üretmesi gereken teknik kurumların yıllardır devam eden uzun uğraşlar sonucunda içinin boşaltılmış olduğu biliniyor. Siyasi erkin devre dışı kalmasıyla birlikte bu kurumlar, teknik yetersizlikleri de düşünülünce, tamamen görünmez bir noktaya doğru sürüklendi.
Su Dairesi diye bir dairemiz olduğu epey zamandır hatırlanmıyor örneğin… Telekomünikasyon Dairesi hafızalardan silindi. Karayolları Dairesi ancak ölümlü bir kaza olduğunda hatırlanıyor. Bunlar içerisinde yalnızca Kıb-Tek sürekli gündemde… Onun da her ay evlerimize gelen faturalarla ve sürekli meydana gelen elektrik kesintileriyle, unutulması pek mümkün değil.
Bu çerçeveden bakıldığında topluma bir gelecek vizyonu sunamadığı yetmezmiş gibi gündelik sorunlara dair hiçbir çözüm önerisi olmayan bir ekibin iş başında olduğu günlerden geçiyoruz.
***
Bir yanıyla son derece umutsuz bir tablo olduğu söylenebilir. Ama iyi tarafından bakılacak olunursa yurttaşın karşısında son derece net bir tablo var.
Bugün iş başında olanların, daha doğrusu “iş başına getirilenlerin” topluma verecek hiçbir şeyleri yok! Yolsuzluk ve rüşvetin devreye girdiği yer aslında tam da burası… Eğer topluma verilecek bir şey yoksa geriye yalnızca alacaklar kalıyor. O alacaklar da bugün iş başında olanlar ve çevrelerinde bulunan küçük bir kesim tarafından tahsil ediliyor. Meselenin özü bu…
İşte tam da bu noktada CTP, Meclis’in yeni döneminin açılışıyla birlikte ortaya bir iddiayla çıktı. CTP, “bu yol birlikte yürünecek” diyor…
Çağrı yapılan kesim yalnızca sivil toplum örgütleriyle ve sendikalarla sınırlı değil. Toplumun tamamına yönelik bir çağrıda bulunuluyor.
Kıbrıs Sorununun çözümünde ve Kıbrıs Türk halkının dünyayla buluşmasında sivil toplumundan siyasi partilerine, sendikalarından iş çevrelerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan “çözüm güçleriyle” birlikte yürünecek bir yol…
Hiçbir muhatabı dışlamayan ama günün sonunda Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını önceleyen dinamik bir süreç…
İçte ise bugünkünden farklı olarak ilgili örgütleri çözüm süreçlerine dahil eden ve tüm toplum kesimleriyle güçlü bir diyalog içerisinde yürütülecek bir dönem… Kıbrıs Türk halkı bu yolu birlikte yürüyerek sorunlarını elbette kolaylıkla çözecek ve bu topraklardaki varoluşunu güçlendirecektir. Ancak toplum bu yolu birlikte yürüyerek öncelikli olarak özgüvenini geri kazanacaktır. “Siz aslında yoksunuz” diyenlere aldırış etmeden var olduğunu kanıtlayacaktır.