Bugün niçin utandık?

Cenk Mutluyakalı

Hangi birini yazacağız?
“Dert küpü” olduk ve sorun şu: Patlamıyoruz!

Esnafın biri bana şunu dedi: Hep yazıyorsun, okuyorum, yazıyorsun da ne oluyor?
Ne diyeceğimi bilemedim.

Tarihe geçiyor en azından!
Gün gele “bir ülke nasıl çürüdü” diye merak ederse birileri daha iyi anlayacak.

***

Hep siyasi partilere öfkeleniyoruz ya!
Hamur koktu.

İstihdam yalanı içinde Polis Genel Müdürü de varmış meğer, sendika başkanı da…
Kimi kime şikâyet edeceksiniz şimdi?

Siyaset yalnızca siyasi partiler tarafından üretilen bir mesele değil…
O nedenle işimiz daha da zorlaşıyor giderek…

***

Sayıştay başkanı kendine özel yasa çıkartıyor, polis müdürü oğlunun istihdam işini çözüyor, vekil akrabasına ihale bağlıyor, sendikal elitler statükonun bir köşesine ilişiyor ve her yeni gün, yeni bir skandalla başlıyor.
“Yeter” diyorsunuz.
Yetmiyor!

***

Bir kalemde 29 milyon liralık vergi borcu silinmiş…
Bir toplantıda 59 milyon euro tazminat kararı çıkmış...
Bir doktor bir günde 6 bin reçete yazmış…
Bir adam da bakkaldan ekmek çalmış (!)

***

Kayıt dışılık, denetimsizlik, vurgun, soygun, talan her yerde…
“Organize usulsüzlük veya usulüne uydurulmuş yolsuzluk” diyor bir okurum…
İşin aslı “organize kötülük…”
Çünkü “kayıt dışı” bir yerde yaşıyoruz ve kapanın da yapanın da yanına kalıyor.
Bir yanına iyice karanlık çökmüş bu adanın…

***

“Hükümet” dedikleri yapı tam bir “utanç” haline dönüşüyor.
Utancın üzeri de “milliyetçilikle” örtülüyor.
Siz “yolsuzluk” diyorsunuz onlar yanıt veriyor: Bayrak dalgalanacak!
Her yeni çürümede “vatan, millet, bayrak” söyleminin dozu daha da artırıyor.
Kıbrıs’ın kuzeyinde yönetimi “milletlerarası anlaşmalar” diyerek Ankara’ya devredenler, “Yolsuzluk ve Usulsüzlerden Sorumlu Hükümet” olarak yerini sağlamlaştırıyor.
Bir dolu insan “sırasını” bekliyor böylece…

***

Bir “maaşla” bu kadar çok mal, mülk sahibi nasıl oluyor onca insan…
Bir maaş bu sonuçta…
Her ay bir milyon lira alsan yine yetmez onca mala, mülke, şatafata…
Siteler, apartmanlar, villalar…
- “Bir maaşla mı yaptınız tüm bunları…”
- “Ata”sından kaldı (!)
Atatürk’ün torunu mu ne bunlar?
Kıbrıslı Türklerin adada toplam mülkiyeti yüzde 20 ya vardı ya yoktu zaten…

***

“Hırsız” denmesi gereken onca insana “sayın” diye hitap ediliyor ya…
İnsan bazen düşünüyor, mahkeme kararıyla her gün “hırsız” diye içeri tıkılanlara haksızlık mı ediliyor acaba?


‘Entegrasyon’ siyaseti (!)

Kıbrıs’ın kuzeyine yönelik “entegrasyon” siyaseti artık gizlenmiyor.
“Biz dünyayla değil Türk dünyasıyla kucaklaşmayı elbette tercih ediyoruz” demiş Ersin Tatar.
Ne münasebet!
Kendisi ve ailesi adına konuşmuş olmalı...
Dünyayla kucaklaşmak varken, niye yalnızca Türk dünyasıyla yetinelim...
Bunun kararını kim verdi?

***

Siz bir toplumu dünyadan tecrit etme, uzaklaştırma, yalnızlaştırma hakkını nereden buluyorsunuz sayın Tatar?

"Türkiye'ye ilhak" siyasetini giderek daha ileri taşımak istiyorsunuz ama böyle giderse, Kıbrıs'ın kuzeyinde Türkçe konuşan bulamayacaksınız yakında...
Genç bulamayacaksınız genç!

Cebinde 'Kıbrıs Cumhuriyeti' pasaportu taşıyan Avrupa Birliği üyeleri Avrupa'ya kaçacak ve geriye kalan 'KKTC' yurttaşları da Rusların, İranlıların yanında işçi olacak, böyle giderse…
Ucuz işleri de Pakistan'dan Nijerya'dan Bangladeş'ten Türkmenistan'dan gelenler yapıyor şimdi…

***

Siz dünyayı istemiyorsunuz, dünya sizi, anladık.
Ama “biz”i karıştırmayınız bu meseleye…


Fehim Nevzat’ı uğurlarken

Güzel bir insanı daha yitirdik, apansız… Fehim bey nezaketi, kibarlığı, hürmeti, zarafeti, kültürü ve yardımseverliği ile özel biriydi.

Bir elmanın iki yarısıydı, Fehim-Bilge Nevzat…

KIBRIS gazetesinde birlikte çalıştık, saygı gördüğümüz günlerdi, saygı duyduğumuz; onların da kabulüyle ayrıldım, Yenidüzen’e geldim, sonraki yıllarda hiç kopmadı bağımız, çay ya da kahve buluşmaları hep yinelendi, medyaya dair dertleşir, dayanışırdık, kendimi evlatları gibi hissederdim yanlarında…

Onların gidişiyle gazete çöküş sürecini yaşadı zaten, sonrasına dair büyüktü hayal kırıklığı…

Girne’de önemli bir değer yarattılar Bilge Nevzat’la, harika bir okul… English School of Kyrenia’da hep yaşayacaktır ismi… Bilge hanım, evlatları, sevenleri için ne kadar zor… Fehim beyin anısına yaslansınlar, gururlansınlar, böyle güzel bir insan geçti hayatlarından, hayatlarımızdan, adadan…


"İşte müdahalenin fotoğrafı..."

İki kez mahkûm oldu, Tatar zihniyeti...

"Seçim" olarak andıkları "darbe"de önce BRT Müdürü hapse gönderildi.

Ankara'nın talimatıyla gerçekleştirilen açılış töreni seçim yasaklarına rağmen yayınlanmıştı çünkü...

"Devlet" eliyle Yüksek Mahkeme kararı görmezden gelinmişti.

O kararda mahkum olan yine Ersin Tatar'dı aslında!

Çünkü "seçim yasağı" onun için çiğnenmişti.
Başroldeydi.

***

Özgür Gazete'nin davasında yine mahkum oldu Ersin Tatar!

Bu kez hakaretten...

"Hukuk Davaları"nın etkin bir yol olduğunu gördük böylece...

“İşte Müdahalenin Fotoğrafları” başlıklı haber sonrasında Ersin Tatar, Özgür Gazete'yi "ajanlıkla" suçlamıştı.

O fotoğraflar Kıbrıslı Türklerin iradesine müdahaleyi anlatıyordu.

Tatar eliyle yapılmıştı müdahale...

Gazeteciye "ajan" diyen Tatar'ı 20 bin lira tazminata mahkum etti mahkeme...

***

Her iki dava da haysiyet sahibi bir siyasi iklimde "istifa" sebebi aslında...

Sonuç ne mi?

"İşte müdahalenin fotoğrafı..."

Bir kez daha ortada!