Kıbrıs Türk ekonomisi, kimi zaman daha çok, kimi zaman daha az ama her zaman için sıkıntı ve bunalımlar içinde olmuştur.
Kıbrıs sorunu bunun ana nedeni olarak görülse bile, iç pazarın ve dolayısıyla ekonominin küçük ölçeği de bu olumsuzluğa katkı yapmaktadır. Genel ekonominin devlet bütçesine yarattığı olanak çok sınırlı ve yetersiz kalmaktadır; farkı da yıllar itibarıyla Türkiye tarafından ödenmektedir.
KKTC kamu yönetimi geçen süreç içinde büyüdü, hantallaştı ve maaş – ücret - transfer giderleri devlet bütçesi içinde yüzde seksenleri aşan oranlara ulaştı. Kuzey Kıbrıs ekonomisi bu meblağı yaratabilecek kapasiteye sahip değil; maddi desteği veren Türkiye de, bütün maddi kaynak verenler gibi, açığı kapatmak için kendince önemli olan koşullar koymakta… Dolayısıyla hükümetler tercihler yapmak zorunda kalıyor. Kolay yolu, “Türkiye ne isterse yap, verdiğini al, dağıt, gittiği yere kadar gitsin, gittiği yöne gitsin”. Bu CTP-BG’nin tercih yolu değildir, olamaz da…
Dolayısıyla, geri kalan yol, yani zor olan yol, yerel ekonominin kaynaklarından gelirler yaratmak, etkin gider yönetimi ile de bütçede tasarruflar sağlamak, Türkiye’ye asgaride muhtaç olmak ve süreç içinde kendi ayaklarının üzerinde onurlu duracak bir devlet gelir – gider dengesini yaratmak… Bu da ancak üretmekle ve pazar faaliyetlerini artırmakla olası… Özel sektör, emeği ve sermayesi ile birlikte zaten kendi yağı ile kavrulmakta; Türkiye’den gelen sermaye ve emeğin haksız rekabetinden bunalmaktadır. Yani özel sektör emek ve sermayesinin ekonomide yaratacağı değerden elde edilecek gelirler, ne ölçek ne de meblağ olarak kamu sektörünü yüzdürecek gibi değildir. Kamu sektörünün ekonomiye katma değeri ise, yılların hatalı siyasetlerinin yarattığı hantal ve verimsiz yapısı nedeniyle yetersizdir.
Dolayısıyla, hükümet “üretelim – üleşelim” startejisini yürütmeye çalışırken, “bul ve öde” talepleri ile sıkışmaktadır. “Bul ve öde” diyenlerin devlet bütçesine girdi sağlayacak önerileri de vardır elbet, herkesin de hemfikir olduğu ekonomiyi kayıt altına alma en etkili kaynak yaratma çarelerinden biridir. Hükümet de bu konuda ve pazar faaliyetlerini tetikleyecek diğer konularda çalışmalar yapmaktadır, ancak sonuçları akşamdan sabaha almak olası değildir. Örneğin, ekonomik büyüme ve kalkınma yerel kaynaklara dayanırsa sürdürülebilir oluyor. Bunun için de yerel mali kaynakların yerel bankalarda toplanması ve ekonomiyi tetikleyecek mal ve hizmet üretimi faaliyetlerinin buradan fonlanması gerekmektedir. Ancak finans sektöründeki ‘Şube bankaları’ haksız rekabet yaparak faaliyet gösterdiği için bu basit ekonomi kavramı Kuzey Kıbrıs’ta uygulanamıyor. Uygulamak için yasal önlemlerin alınması gerek, yabancı bankaların yerelleşmesi ve bu şekilde kurulması gerek… Kıbrıs Türk ekonomisinin mal ve hizmet üreten tüm sektörlerinde, Türkiye’den hormonlanıp gelen şirketler, yerel şirketlere haksız rekabet yapmaktadır. Bunlar da bir çırpıda düzeltilemiyor.
Kıbrıslı Türklerin üretip üleşmesi sabırlı bir süreç ister, hükümetlerin ve muhalefetlerin samimi işbirliğini ister, her yurttaşın özverili katılımcılığını ister, zorluklara dayanma gücü ister ve en önemlisi bu vizyonu hedefe taşıyacak toplumsal irade ister. Olursa, Kıbrıslı Türkler yurdunun efendisi olur.
Olmazsa, “bul – öde” temeline dayalı talep, “en iyi ben bulurum” siyasetini geliştirir. Bu siyaseti güdenlerin ‘bul’ma kaynaklarının koşullarına teslim olacağı, ‘öde’rken de bu koşullara göre davranacağı, yani parayı verenin düdüğü çalmasına ses çıkaramayacağı bilinmelidir. “Davul boynumuzda, tokmak onlarda” diye yakınmanın sadece bir aydın lafazanlığı olacağı, “bul – öde” yaklaşımının davulu ve tokmağı bu şekilde bölüştüreceği bilinmelidir.
İlerici ve demokrat siyaset “üretelim – üleşelim” ile “ bul – öde” arasına sıkıştırılmadan, “üretelim – üleşelim” startejisine odaklanabilmelidir. Bu da ancak Kıbrıslı Türklerin tüm siyasi partilerinin, sendikalar ve meslek örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin bu stratejide birbirine yardımcı ve destek olmasıyla olasıdır.
“Üret – üleş”in onurlu duruşuna ulaşabilmek mi, “bul – öde”nin avucu açık, boynu bükük yaşam biçimi mi? ‘Şükran – itaat – biat’ kültüründen gelmeyen CTP-BG için “üret – üleş”; bunu destekleyenler beri gelsin…