Hayatın çıkmaza girdiği zamanlar vardır ama kimi kez kolayca çözülür bir düğüm. Dünyanızı karartan bir problemin çözümü bazen öylesine basittir ki neden düşünmediğinize siz de şaşarsınız sonradan. Sorunun içinde boğulmuş olmak ve büyük tabloyu görememektir çoğu zaman mesele. Yapılması çok gerekliyken yapılmamış bir konuşma gelecekteki iletişimi zora sokar. Düzeltilmemiş bir yanlış anlaşılmaz, karmaşık bir hikâyeye dönüşür. Anlatılmayan kendini kurgu ve kuruntuya teslim eder.
İki insan arasındaki ilişki küresel meselelerin küçük bir modelidir çoğu zaman. Dünyadaki sorunların temelinde ne varsa iki insanın ilişkisinde mevcuttur bunlar. Birinin yönetmeye çalışması ötekinin de buna isyan etmesi örneğin. İktidar hırsı iki kişi arasında da yaşanır. Bir ilişkinin iktidarını ele geçirmeye çalışan taraf baskı ve zulüm uygulayabilir ötekine.
Çok basit bir formül vardır: Kendi kendini sevmeyeni başkaları da sevmez kolay kolay. Sever gibi görünürler ama bunun doğru olmadığını biliriz hepimiz. Çevremiz bizi sevdiğini söyleyen insanlarla kuşatılmıştır ama gerçek sevenimiz çok azdır aslında. Gerçek sevenler sevdiklerini söylemek gereği bile duymazlar zaten. Gözlerinde, davranışlarında, bizim için gizlice yaptıklarında gizlidir sevgileri. Kendimizi sevmezsek başkaları niye sevsin bizi. Narsistik bir sevgiden söz etmiyorum. Bütün hatalarımız, nefret edilesi özelliklerimize rağmen kendimizle kurduğumuz bütünlüklü bir ilişki burada kast ettiğim. Kendimizin bütün olumlu ve olumsuz
özellikleriyle sevilmeye layık olduğumuza dair bir inanç.
Gerçek sevenlerimiz bu bütünlük içinde kavrarlar bizi. Hatalarımızı da bir sevgi içinde görürler ve kırmadan uyarmaya çalışırlar.
Bütün mesele birbirimize ayırabildiğimiz zamanların sınırlı olması. Bazen sevdiğiniz biriyle biraz didişip belki de farkında olmadığı kötü bir özelliğine müdahale etmek istersiniz ama görüşme imkânı bulduğunuz o kısacık zamanın tadını kaçırmak istemediğiniz için susarsınız.
Günümüzün en önemli problemi bu hız bence… Bu bir iletişim çağı, iletişim imkânları çok daha hızlı ve kolay diyeceksiniz ama elektronik araçların kullanılmadığı bakışlar ve dokunuşlarla, daha çok da sevgi ve sıcaklıkla inşa edilebilecek bir iletişimden söz ediyorum ben.
Hırs, kıskançlık ve güç savaşı insanlığın trajedisinin temeli… Sorunlar tırmandıkça tırmanıyor ve barışçı yollardan çözüm bulmanın imkânları tıkanmış gibi göründüğünden şiddet giriyor devreye.
Şiddet bir kez devreye girdi mi iplik söküğü gibi geliyor gerisi. Karşı şiddeti tetikliyor bu ve karşılığını daha fazla şiddet olarak alıyor. Bir şiddet merdiveni oluşuyor böylece. Geriye yıkım ve acı kalıyor. Hiçbir galibi olmuyor aslında bu savaşın.
Üzücü olan benim bütün bu yazdıklarımı benden iyi bilen, barış kültürü için çalışan pek çok insan bulunmasına rağmen çatışmanın her daim galip gelmesi. Bir savaş üç gün sürüyor ama onun verdiği zararı iyileştirmek yüz yıl alıyor. Yıkmak ne kadar kolaysa yeniden inşa etmek de bir o kadar zor.
Pek çok insan düşünmeden, sorgulamadan, sistemin kuklaları olarak sürdürüyor bu hayatı. Kendi güvenliği ve esenliği için gerekli olana yöneliyor. Bazen başkalarını itekleyerek ve üstlerine basarak hem de…
Aslında başkalarına kötülük yaparken kendilerine de kötülük yaptıklarının, kötülüğün bulaşıcı ve kapsayıcı olduğunun farkında değil insanlar.
Shakespeare’in dediği gibi “hayat bir sahne” ve rolümüzü oynayıp iniyoruz. Berbat bir yönetmenimiz olduğu apaçık ortada. Kuliste repliklerimiz değiştirme üzerine bir komploya girişmemiz de her zaman mümkün ama… Rollerimizi reddedip kendimize yeni roller biçmemiz de…
Şikâyet etmeyi bırakıp doğru yol için kafa yormak yapılması gereken. Dünya berbat diyoruz ama dünya dediğimiz bizden başkası değil aslında. Her birimiz bir mum yaksak ışıl ışıl olur karanlıklar. Kötülüğe yenik düşmemek bizim elimizde ve kötülüğün en büyük başarısı bunun böyle olduğunu bilmemize engel olması zaten.